Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi - читать онлайн бесплатно, автор Zekeriya Akman, ЛитПортал
bannerbanner
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 5

Поделиться
Купить и скачать

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aydın Şeyh Safvet (Yetkin) Efendi

Автор:
Год написания книги: 2023
Тэги:
На страницу:
4 из 5
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Bu soruyu Tokat Vekili İsmail Paşa’nın “Azlederiz.” diyerek cevaplamasının ardından Yetkin: “Bunun için, bu üçüncü kısımda mesuliyeti üstüne alıp da cevabı, tehir etmek salahiyetini Mebusan Meclisinin muvafakati şartıyla olmak üzere demeliyiz. Tadil edilmeli.”100 şeklinde düşüncelerini ifade etmiştir.

Meclisin 06.06.1325 tarihli oturumunda, cemiyetler ile ilgili nizamname görüşülürken, Safvet Yetkin söz alarak mevcut kanun teklifi ile ilgili görüşlerini ifade etmiştir. Yetkin, eğer kanun teklifi kabul edilecek olursa Allah’ın insanlara ihsan ettiği bazı kutsal hakların ihlal edileceğini çünkü cemiyetlerin insan hukukundan doğduğunu belirtmiştir. Belli bir sayıdaki kişinin bir araya gelerek bir cemiyet oluşturup, bir işle meşgul olmalarının oldukça doğal bir hâl olduğunu ancak bu cemiyetlerden üretim ruhsatı istenirse cemiyetin oluşumunun güç bir hâle geleceğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, üretim ruhsatının sadece üretim yapan cemiyetlerden istenmesi gerektiğini, ruhsat alabilmek için zaten cemiyetin önceden oluşmuş olması gerektiğini ve bu yüzden de kanun teklifinin kabul edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. Lütfi Bey’in Fransızlar ile Osmanlıları kıyaslayarak Osmanlı’nın henüz yeterince gelişmediğini söylemesine de tepki gösteren Yetkin, Osmanlıların da insan gibi yaşamak adına yeterince geliştiklerinin göstergesinin, içinde bulundukları meclis olduğunu ifade etmiştir.101

Kapsayıcı bir kanun olan Cemiyetler Kanunu’nun diğer maddeleri ile ilgili görüşmelerde ise Yetkin, cemiyetler oluşur oluşmaz cemiyetlerden bir beyanname istenmesine karşı çıkmış, bir cemiyet oluşturulduğunda öncelikle kendisinin amacı ve programını belirlemek gibi işlerinin halledildiğini, bunu yapmadan bir beyanname veremeyeceğini söylemiştir. Yetkin ayrıca, bir cemiyetin beyannamesinde yazması gereken, cemiyetin programı, amacı ve merkezî yönetimi gibi bilgileri daha kurulmadan veremeyeceği gibi bunları vermesinin de öyle bir iki gün süren bir iş değil, daha çok vakit gerektiren bir iş olduğunu vurgulamıştır. Yetkin bununla birlikte, bir cemiyetten beyanname talep etmeden önce en az on beş gün kadar bir vaktin cemiyete verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.102

Mebusan Meclisinin 09.07.1325 tarihli oturumunda, padişaha hitaben yazılacak olan bir teşekkür mektubunun içeriğindeki bazı kelimelere ilişkin, Safvet Yetkin söz alarak şunları söylemiştir:

“Heyet-i Muhteremenin malumudur ki bu bir ariza-i teşekküriyedir. Bu ariza-i teşekküriye ise zat-ı şahanenin buraya teşrif buyurup da nutk-u hümayuna karşı Heyeti Umumiyemiz tarafından yazılan teşekkürnamedir. Hâlbuki bunun serapa meali 10 Temmuz ve 14 Nisan inkılaplarının gayet beligane yazılmış bir tarihidir. Hâlbuki burada, zat-ı şahane tarafından millete karşı en büyük iltifat, vücud-u hümayunu ile Makam-ı Riyaset’e gayet büyük ve gayet âli bir şeref bahşetmiş olmasıdır. Geçen de takdim ettiğim takririmde ondan bahsederek gerek Meclis-i Mebusanın ve gerek dolayısıyla bu iltifata nail olduğundan dolayı bütün Osmanlı milletinin hissiyat-ı şükraniyesinin ilave edilmesini teklif etmiştim. Heyet-i Muhteremenin bunu nazar-ı dikkate almasını rica ederim.” 103

Safvet Yetkin’in dâhil olduğu bir tartışma da 1327 yılının Evkaf Nezareti Bütçe Kanunu görüşülürken cereyan etmiştir. Bursa Vekili Ömer Fevzi Efendi ile Konya Vekili Zeynel Abidin Efendi oldukça uzun süren bir tartışmaya girişmişlerdir. Tartışma genel olarak bütçe kanununun birçok maddesini ilgilendirse de önemli görüş ayrılıkları, vakıflara harcanacak olan parayı harcayacak kişilerin yetkisi ile ilgilidir. Safvet Yetkin ise Zeynel Abidin Efendi’nin fikirlerine karşı çıkmış ve tartışmaya dâhil olmuştur. Yetkin, öncelikle Konya Vekili’nin dediklerini özetleyerek, Zeynel Abidin Efendi’nin, Evkaf Bütçesi’nin İslam’ın şeri kurallarına muhalif olduğunu, bunu kabul eden meclisin de İslami kurallara muhalif olduğunu ima ettiğini belirtmiştir. Yetkin, tam aksine Zeynel Abidin Efendi’nin itirazının İslam’a muhalif olduğunu ve bunu ispat edeceğini söylemiştir. Ortalıkta sadece yardım ve hayır amacıyla kurulmuş olan birçok vakıf olduğunu ve bunların masraflarının hükûmetin ve meclisin kararlarıyla karşılanmasının gerektiğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, Zeynel Abidin Efendi’nin, vakıflardan alınan paralarla birtakım memurların maaşlarının ödenmesinin yanlış olduğunu belirtmesinin üzerine, bu sözlerin doğrudan Kur’an-ı Kerim’e muhalefet etmek olduğunu söylemiştir. Yetkin’in bu sözünden sonra mecliste büyük bir gürültü kopmuş ve tartışmalar sertleşmiştir. Sözlerine devam eden Yetkin, sadaka ile ilgili bir ayeti okumuştur:

“Sadakatın mahali mesarifatı yegân yegân tadat edildiği hâlde, sadakatın üzerine memur olanların da sarfiyatta hakları salahiyetleri vardır.” 104

Diğer vekillerin itirazlarına aldırmadan sözlerine devam eden Yetkin, söz konusu kanunun hangi maddesinde vakıflar ile ilgili şeri hükümlere muhalefet olduğunu anlayamadığını ifade etmiştir.

28.04.1326 tarihli meclis oturumunda konu yeni vilayet olacak bazı yerleşimlere gelmiştir. Birçok milletvekili kendi bölgeleri ile ilgili görüşlerini dile getirince Safvet Yetkin de Antep’in vilayet olmasının Urfa’ya ne gibi etkilerinin olacağını ayrıntılı bir şekilde açıklamak için söz almıştır. Yetkin, açıklamasında şu sözlere yer vermiştir:

“Teşkilat hakkında rüfeka-yı kiramın bazısı tarafından vuku bulan itirazattan ve Dâhiliye Nazırı ile Sadrazam Paşa hazretlerinin beyanatından bütçeye tesiri olacak teşkilatın bütçesi behemehâl Meclis-i Mebusandan geçirilmesi lazım olduğu anlaşıldı. Şu münasebetle mevzu-u müzakere, teşkilata müteallik olduğu için, sadet dâhilinde, Urfa’ya müteallik bazı maruzatta bulunmak istiyorum.

Urfa Sancağı’nın birçok kabail ve aşair ile meskûn olduğu ecilden Devr-i Sabık’ta bile müstakillen bir liva hâline ifrağına Hükûmet-i Mahalliye tarafından çok defalar müracaat olunmuş idi. Her nasılsa, o zamanlar nazar-ı ehemmiyete alınmadı. Meşrutiyet’in ilanından sonra Hükûmet-i Mahalliye tarafından vuku bulan müracaat ve Urfa Mebusları tarafından verilen takrirler üzerine Hükûmet-i Meşrutaca nazar-ı dikkate alınarak, tahsisat-ı hazırası ile yani 1325 senesindeki tahsisatıyla müstakillen bir liva hâline ifrağına İrade-i Seniyye şeref – sadır oldu. Zannederim ki, bunun bütçe üzerinde hiçbir tesiri olmadığından dolayı, Heyet-i Umumiyeden geçmesine lüzum yoktur. Çünkü müstakil bir liva olması hasebiyle, tahsisat-ı hazırası ile olmuştur. Fazla bir masarif istemiyor. Ancak, Antep kazasının livaya tahvili münasebetiyle Urfa’nın irade-i mülkiyyesi nokta-i nazarından pek büyük tesir hasıl olmuştur. Urfa’nın dört kazası vardır; Birecik, Rumkale, Harran ve Suruç’tur. Bu dört kazanın en memuru Rumkale ve Birecik’tir. Harran ve Suruç kabail ile meskundur. Hatta Harran kazasında şimdiye kadar bir hükûmet konağı bile yapılmamıştır. Memurin-i Hükûmet seyyar bir hâldedir. Antep’in livaya tahviliyle Birecik ve Rumkale’nin Antep’e ilhakı tasavvur olunuyor. Teşkilatta müteallik ve binaenaleyh sadet dâhilinde söylüyorum. Hâlbuki bu, Urfa’nın dâhilinde bulunan Birecik ve Rumkale kazaları, eğer Antep kazası liva olup da ona ilhak edilecekse maruzatımı nazar-ı dikkate almanızı temenni ederim. Çünkü o hâlde, Urfa’nın idare-i mülkiyesinin bir hercümerce düçar olması mucip olur.

Mesela, Urfa Liva Merkezi’nde birtakım müessesat-ı nafia vardır ki bunun karşılığı, Birecik kazasıyla temin edilmiştir. Mesela, bir Guraba Hastanesi vardır ki dört bin lira ile vücuda gelmiştir. Beş yüz lira, Birecik varidatından karşılığı vardır. Eğer Antep’in livaya tahvilinde sarfı-i nazar edilecek olursa hudud-u kadimesi muhafaza edilecektir. Bir şey demeye hakkım yoktur. Fakat bu iki kazanın Antep’e verilmesi icap ederse, bu cihetler nazar-ı dikkate alınaraktan Teşkilat Kanunu yapılıncaya kadar Urfa’nın halihazırda mevcut olan hudut ve kazalarının kemakan ipkasını temenni ederim. Yani, Kuvve-i İcraiyye’nin bu cihetleri nazar-ı dikkate almasına dair Heyet-i Muhteremenizce karar verilmek üzere bir takrir yazdım. Heyet-i Muhteremeden bunu temenni ederim.” 105

Safvet Yetkin’in, 11.05.1326 tarihli bir meclis oturumunda, Kanun-i Esasi’nin tefsir edilmesi ile ilgili bir tartışmada söz aldığı görülmektedir. Kanun-i Esasi’de yer alan, milletvekillerinin seçildiği bölgenin yerlisi olması hususu ile ilgili çıkan tartışmada milletvekilleri, bir yerde ne kadar süre ikamet edince oranın yerlisi olunacağı konusunda görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bazı vekiller beş sene geçmesi gerektiğini savunurken, bazı vekiller çok daha kısa sürelerin yeterli olacağını savunmuştur. Safvet Yetkin ise bu tartışmaya farklı bir açıdan yaklaşmıştır. Yetkin, tartışma ile ilgili belirli bir süre söylemek yerine Kanun-i Esasi’de yerli olarak kabul edilme şartı net olarak verilmediği için, bir kişinin bir yere nakil yaptırmasından kaç sene sonra yerli sayılacağını veya bir sürenin geçmesinin gerekip gerekmediğini söylemenin zor olduğunu ve bunun yetkili mercilerce tefsir edilmesi gerektiğini söylemiştir. Yetkin ayrıca, Mebusan Meclisi’nin, kanun tefsir etmeye yetkisinin olmadığını, bu yetkinin Âyan Meclisinde olduğunu söyleyerek, kanunun Âyan Meclisinde tefsir edildikten sonra Mebusan Meclisine gelmesinin, burada o tefsir uyarınca bir karar verilmesinin daha doğru olacağını belirtmiştir.106

Safvet Yetkin’in, Mebusan Meclisinin yetki ihtilafıyla ilgili konuşmalarına bir başka örnek ise Âyan Meclisinin bütçe düzenleme yetkisi ile ilgilidir. Muvazene-i Maliye Encümeni’nin,107 Âyan Meclisinin bütçesinin düzenlenmesi ile ilgili birtakım çalışmalar yapması üzerine ortaya çıkan yetki ve ihtilaflarla ilgili tartışmalara katılan Yetkin, şu sözlerle herhangi bir ihtilaf olmadığını anlatmaya çalışmıştır:

“Hallaçyan Efendi’nin mütalaatı hakikaten Kanun-i Esasi dairesindedir. Kanun-i Esasi’nin sarahati iktizasınca müfredat cetvellerinin de bütçede merbut olması lazımdır, bizim bu devre-i içtimaiyede bütçeler hakkında icra ettiğimiz müzakeratta bu şartlara tamamıyla riayet edilmiştir. Çünkü Hallaçyan Efendi’nin buyurduğu gibi müfredat encümenimizde mevcuttur. Muvazene Encümeni ile bizim ve Heyet-i İdaremiz arasındaki ihtilafa gelince: Bendeniz esas itibarıyla bir ihtilaf görmüyorum. Çünkü, malum-u âliniz olduğu veçhile, Meclis-i Mebusan, kendi Nizamname-i Dâhiliyesine hâkimdir. Muvazane-i Maliye Encümeni, nasıl bizim müntahabımız ve tarafımızdan bütçenin tetkikatını icraya memur bir heyet ise Heyet-i İdaremiz de evvelemirde kendi tarafımızdan müntahap bir heyettir. Eğer biz tarafımızdan müntahap olan bir Heyet-i İdarenin, Meclis-i Mebusanın bütçesini tetkik eylemesini kabul eder ve onunla iktifa edersek, Kanun-i Esasi’nin ve Nizamname-i Dâhilinin ahkâmı yerini bulmuş olur. Eğer bu salahiyeti verirsek ki bu salahiyeti vermek bizim kararımıza mütevakkıftır fakat bu salahiyeti Heyet-i İdareye vermekle hiçbir zaman Heyet-i Âyan bütçesinin müfredatıyla beraber Meclis-i Mebusandan geçmemesini istilzam etmez. Çünkü bu salahiyeti biz Heyet-i İdaremize verebiliriz. Fakat hiçbir zaman Meclis-i Âyanın Heyet-i İdaresine veremeyiz. Binaenaleyh, bendeniz Muvazene-i Maliye ile Heyet-i İdaremiz arasında bir ihtilaf görmüyorum. Heyet-i İdare’nin teklifini kabul ettiğimiz hâlde, Heyet-i Âyan hakkında eski fikrimizde ısrar ederiz.

Meclis-i Âyanın kendi bütçelerinin müfredatın, müfredat cetveli merbut olarak Meclis-i Mebusana vermekten imtina etmelerini bendeniz gayet garip görüyorum. Çünkü Meclis-i Âyanın bu muamelesini Kanun-i Esasi’ye mugayir buluyorum. Hâlbuki Meclis-i Âyanın esasen Kanun-i Esasi mucibince teşekkülü Kanun-i Esasi’nin muhafazası esasına müstenittir. Böyle olduğu hâlde, bu suretle muhalefetleri pek garip bir hâl teşkil ediyor. Kanun-i Esasi’nin doksan sekizinci maddesinde bütçe, yani Muvazene-i Umumiye Kanunu, Meclis-i Umumide madde madde tetkik ve kabul olunur ilahiri deniliyor. Bu sarahate karşı Meclis-i Âyanın müfredatı vermekten imtina etmesine bendeniz hiçbir mana veremiyorum. Eğer Meclis-i Âyanın muhassasatı devletin masarafat-ı umumiyesine dâhil değilse doğrudur, haklar vardır. Kanun-i Esasi’nin bu maddesi ona şamil olamaz. Fakat devletin masraf-ı umumiyesine dâhil olduğu hâlde Meclis-i Âyan herhâlde kendi bütçelerinin müfredatını, şamil bir cetveli Meclis-i Mebusan’a takdim etmelidir. Bu zaruri ve mecburidir.”108

Urfa Vekilleri Safvet Yetkin ve Mahmut Nedim, 18.04.1327 tarihli meclis oturumunda, Urfa’daki orman memurları için ayrılan ödenek ile bir ziraat deposu yapılması için bir önerge vermişlerdir. Söz konusu takriri izah etmek için söz alan Safvet Yetkin; Heyet-i Hükûmetin, orman memurları için ayrılan bütçe dâhilinde 48 bin kuruş tahsisat yapılmasını teklif ettiğini ve bunun encümen tarafından da kabul edildiğini hatırlatarak, Urfa’da içinde orman bulunduran birtakım dağların olduğunu ve bunlardan da yararlanılabileceğini ifade etmiştir. Yetkin ayrıca, söz konusu dağların, aşiretlerin dolaştığı yerler olduğunu, aşiretlerin bir yere iskân edilmediği müddetçe bu ormanlardan yararlanmanın çok zor olacağını belirtmiştir. Safvet Yetkin, bu duruma çözüm olarak Urfa için ayrılan 48 bin kuruş ödeneğin çok da yararı olmayan işlere sarf edilmesi yerine, Urfa’nın oldukça ihtiyaç duyduğu bir ziraat deposu için harcanmasını bakanlığa önceden teklif ettiğini ve bu teklifin encümen tarafından kabul edildiğini ifade etmiştir. Urfa’nın toplam nüfusunun iki yüz bin olduğunu ve bu nüfusun neredeyse tamamının geçimini tarımdan kazandığını belirten Yetkin, arazinin oldukça verimli olduğunu, eğer bir ziraat deposu yapılırsa hem yöre halkının hem de devletin bu durumdan istifade edebileceğini, söz konusu talebin encümen tarafından kabul edildiğini ve heyet tarafından da kabul edilmesini istediğini söylemiştir.109

23.04.1327 tarihinde, mecliste yapılan bütçe görüşmeleri esnasında, Konya Vekili Mustafa Asım Efendi’nin beraberindeki arkadaşları ile verdiği bir takrirde, Meclis Başkanı’nın da diğer milletvekilleri gibi bir vekil olduğu ve maaşına şimdiye kadar yapılan fazladan tüm zamların Kanun-i Esasi’ye aykırı olduğu iddia edilmiştir. Söz konusu takrirle ilgili çıkan tartışmada Safvet Yetkin söz alarak, müzakerenin yöntemi ile ilgili bir itirazda bulunmuştur. Meclis ilk açıldığında Sadrazam’ın; meclisin süresine yönelik beyan etmiş olduğu vakte 5-10 gün kala, bu bütçenin görüşmelerinin bir sonuca varması gerektiğini, padişahın meclisten beklentisinin yazılı olarak meclise iletildiğini hatırlatmış ve tartışmanın yöntemi bu şekilde devam ederse, bütçe görüşmelerinin söz konusu süreye kadar sonuçlanamayacağı konusunda vekilleri uyarmıştır. Yetkin ayrıca, Konya Vekili Mustafa Asım Efendi ve arkadaşlarının verdikleri takrir ile ilgili yapılan tartışmaları vakit kaybı olarak gördüğünü, hem Âyan hem de Mebusan Meclislerinin verdikleri kesin kararlar ile iki meclisin de başkanlarının maaşlarının belirlendiğini ve burada Kanun-i Esasi’ye aykırı bir durum olmadığını ifade etmiştir. Verilen takririn Kanun-i Esasi’ye aykırılık olarak verilmek yerine, başkanın maaşının azaltılması talebi olarak verilmesi hâlinde, bir müzakere yapılıp karar verilebileceğini söyleyen Yetkin, içinde bulundukları durumun bir vakit kaybı olduğunu yinelemiştir. Diğer vekiller de Yetkin’in söylediklerini onaylayıcı şeyler söyleyince, Yetkin kalan süreyi iyi değerlendirerek padişahın talebini yerine getirmeleri gerektiği konusunda meclisi tekrar uyarmıştır.110

Safvet Yetkin, 04.05.1327 tarihli meclis oturumunda, Urfa’daki bazı memurluklar için ayrılan bütçe hakkında Dâhiliye Nezareti’ne başvurduklarını ancak buradan yapılan teklifin encümen tarafından kabul edilmediğini şu sözlerle anlatmıştır:

“Efendim, vaktimiz daraldığı için muhtasaran arz edeceğim. Elviye-i müstakileden Urfa Livası Tahrirat Kalemi Dairesi ile Nüfus Memuriyeti Dairesinin memurları diğer elviye-i müstakileye nispetle pek aşağı bir derecede bulunduğundan, Hükûmet-i Mahalliyeden Dâhiliye Nezaretine vuku bulan müracaat üzerine Dâhiliye Nezareti, bütçeye min haysül mecnu 1.300 kuruş ithalini teklif etmiş ise de encümen tarafından kabul edilmemiştir. Hâlbuki elviye-i müstakille arasında Kuds-ü Şerif Sancağı’ndan sonra en birinci derecede kesret-i muamelat cihetiyle Urfa Sancağı geliyor. Hatta bu katiplerin, gece saat dörde, beşe kadar çalıştıklarını bendeniz gözümle gördüm. İstenilen, bir zam değildir, emsali misillû gerek Nüfus Dairesine ve gerek Tahrirat Dairesine şehrî 1.300 kuruş zamdan ibarettir. Bu bapta bir takrir de veriyorum. Liva Meclis-i Umumisinden, Makam-ı Riyasete bir telgraf gönderilmiştir. O telgrafı da takdim ediyorum.” 111

29.05.1330 tarihli meclis oturumunda, ülkenin bazı kesimlerinde yaşanan çekirge istilasına karşı önlem almak üzere müzakere edilen kanun teklifi ile ilgili tartışmalara çok sayıda milletvekili iştirak etmiştir. Safvet Yetkin ise söz konusu kanunun ikinci maddesi ile ilgili bir itirazını dile getirmiştir.112

Safvet Yetkin, bu maddedeki “talimat-ı mahsusa” ibaresinin karışıklığa sebep olabileceğini iddia etmiştir. Bu talimat-ı mahsusayı kimin yapacağını soran Yetkin, sorduğu soruya kendisi cevap vererek, bunu meclisin yapacağını ve çekirge istilası olan yörelerdeki yetkililere gönderileceğini söylemiştir. Yetkin, bu durumda önemli bir sakınca olduğunu, ülkede iklim çeşitliliğinin yüksek olduğunu, her yörenin kendi farklı iklimi uyarınca ayrı birtakım tedbirler almasının gerekebileceğini ifade etmiş ve örnek olarak çekirge itlafı için Aydın’da alınması gereken tedbirlerle Bağdat ve Basra’da alınması gereken tedbirlerin aynı olmayabileceğini vurgulamıştır. Yetkin buna binaen, talimat-ı mahsusayı yerel yönetimlerin inisiyatifine bırakmanın çok daha doğru olacağını, üst komisyonların yalnızca denetleme işlevinde bulunması gerektiğini söyleyerek, diğer maddelerin de bu bakış açısı çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirtmiştir. Yetkin’den sonra söz alan birçok milletvekili de Yetkin’in söylediklerini onaylayıcı konuşmalar yaparak kendisini bu fikrinden dolayı tebrik etmişlerdir.

Diğer yandan, Ziraat Müdürü Vahan Efendi ise Yetkin’in bu teklifinin uygun olmayacağını çünkü talimatnamede komisyonların kimlerden oluşacağı ve itlaf için kaç para sarf edileceği gibi maddelerin yazması gerektiğini, bunun denetlenebilir olması için de üst kademeden bir talimatname yayınlamak gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine tekrar söz alan Yetkin, Ziraat Müdürü’nün sorun olarak gördüğü şeylerin söz konusu kanun için sorun teşkil etmediğini, itlaf ile ilgili bir yol haritası çizerken, mevsimin, iklimin ve bölgenin durumunun göz önünde bulundurulmasının gerektiğini, bu durumun ise ancak her bölgedeki yönetimin kendi koşullarına uygun kararlar alabilecek yetkiye sahip olmasıyla mümkün olabileceğini, bir kanun çıkarıp tüm bölgeler bu kanuna tabi edilirse bu durumun çözüm için pek bir fayda sağlayamayacağını ifade etmiştir.

Bunun üzerine Yetkin, diğer Urfa Milletvekili Edip Efendi ile birlikte bu konu ile ilgili bir takrir vermiştir. Verilen takrirde şunlar yazmaktadır:

“Çekirge itlafı hususunda ittihaz olunacak tedbire dair talimat-ı mahsusa ve mukadderat-ı lazime ittihaz-ı salahiyetinin teşekkül edecek komisyonlara verilmesi üzere ikinci maddenin tadilini teklif ederiz.” 113

Ancak meclisin çoğunluğu Ziraat Müdürü Vahan Efendi’nin sözünü dinlemiş ve takriri kabul etmemiştir.

Günümüzde farklı kategorilere ayrılan şehirler ile ilgili yönetimsel ayrım, Osmanlı Devleti’nde birinci, ikinci ve üçüncü sınıf şehirler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bazı kazaların sınıfının değiştirilmesi ile ilgili kanun görüşmelerinde, Safvet Yetkin’in konuya birtakım yönlerden müdahil olduğu görülmektedir. Yetkin, bu maddenin sonuna kabulü ile ilgili ayrı bir madde olarak yazılması gerektiğini söylemiştir.

Kirkor Zöhrap Efendi’nin, Aşar Vergisi yüzünden halkın çok sıkıntı çektiğini, halktan en az on milyon lira toplanmasına rağmen hazineye sadece altı milyon liranın geçtiğini, bu yüzden vergi toplama ile ilgili bu yönetimlerde değişikliğe gidilmesi lüzumunu ifade etmiştir. Ayrıca, bu değişikliğin de bazı bölgelerde belirli bir süre tecrübe edilmesinin faydalı olacağını söyleyen uzun konuşmasının ardından söz alan Yetkin; kendisinin tecrübeye lüzum görmediğini, devletin bu vergileri ilk defa almaya başlamadığını, bu vergilerin asırlardır alınan vergiler olduğu için tecrübe için vakit harcamaya ihtiyaç olmadığını düşündüğünü belirtmiştir. Bunun yanı sıra Yetkin, encümenden Maliye Nezaretinin icra edeceği tecrübeleri bir talimat dairesi içinde mi yapacağını yoksa kanun çıkartma yoluyla mı yapacağı konusunda izahat istemiştir. İzahat isteğinin sebebini ise Yetkin, Maliye Nezareti eğer hem kanun çıkartmak hem de çıkan kanunu icra etmek yoluyla yapacaksa arada sorumluluğu olan başka bir kurumun kalmayacağını ve bunun Kanun-i Esasi’ye aykırı olacağını ancak talimat yoluyla yapılacaksa o zaman da bir kanuna gerek olmadığı şeklinde açıklamıştır.

İlerleyen zamanlarda, konuyla ilgili istediği izahatı alamayan Yetkin, mevzuyu tekrar gündeme getirerek, Riyaset Makamı’na bir soru sorduğunu, az önce yaptığı konuşmada encümenden bir izahat talep ettiğini ve bunun unutulduğunu hatırlatmıştır. Meclis Başkanı’nın Yetkin’e kimden izahat istediğini sorması üzerine Yetkin, kendisinden izahat istediğini belirtmiştir. Başkan bunun üzerine Yetkin’e, hükûmet adına mı, vekil sıfatıyla mı yoksa Riyaset adına mı izah istediğini sorar. Yetkin ise hakikat adına istediğini belirtir. Meclis Başkanı bunun üzerine, hükûmet tarafından kanunun esaslarının tatbik edileceğini, müzakerenin uzatılmasına gerek olmadığını ifade ederek oylamaya geçmiş ve konu kapanmıştır. 114

Tekalif-i Harbiye vergisinin hangi bölgelerden alınacağına dair, 02.06.1330 tarihinde mecliste tartışılan kanun tasarısında Safvet Yetkin, seferberlik zamanında ve seferberliği gerektiren durumlarda, bu verginin nasıl tahsil edileceğinin aslında Kanun-i Esasi’de yazdığını çünkü seferberlik ve seferberlik gerektiren durumların istisnai durumlar olduğunu ve Kanun-i Esasi’de bu minvalde bir kanunun zaten var olduğunu belirtmiştir. Yetkin ayrıca, böyle durumlarda olağanüstü hâl geçtikten sonra, halktan alınan eşyalarının karşılığının halka geri ödenmesi gerektiğini düşündüğünü, seferberlik gerektiren hâl bittikten sonra en geç altı ay içinde seferberliği gerektiren sorunların tamamıyla ortadan kaybolduğunu, Allah’ın yardımıyla bundan sonraki savaşlarda Osmanlı Devleti’nin zafer kazanacağını ancak sonuç ne olursa olsun bu buhranların altı ay içinde etkisinin geçtiğini söylemiştir. Bu yüzden maddenin sonuna, seferberliği gerektiren durumun geçmesinin ardından altı ay içinde halktan alınan eşyaların karşılığının halka geri ödenmesini öngören bir fıkra eklenmesini talep eden Yetkin, diğer vekillerden de destek görerek şu şekilde bir önerge vermiştir:

“Tüccar ve esnaf ve ahaliye verilecek mazbatalarda, alınan levazımatın fiyatı, mezkûr fiyat cetveline göre bilhesap esmasını tasrih edilecek ve seferberlik ile seferberliği icap eden ahvalin zavalî tarihinden itibaren nihayet altı ay zarfında mazbatalar mucibiyle esman-ı sahiplerine tediye olunacaktır suretinde tadilini teklif ederim.” 115

Söz konusu önerge kabul edilerek encümene gönderilmiştir.

09.06.1330 tarihli meclis oturumunda ise, Hicaz Demir Yolu İdaresinin bütçesi ile ilgili kanun teklifi tartışmaya açıldığında ilk sözü Safvet Yetkin almış ve bütçenin müzakere usulüne yönelik itirazını dile getirmiştir. Birkaç defadır bütçe dengesi ile ilgili bütçelerin, sadece kanun tekliflerinin okunduğunu ancak yalnız meclisin iç tüzüğüne değil, Kanun-i Esasi’ye de aykırı olduğunu ifade eden Yetkin, Kanun-i Esasi’ye göre bu tarz bütçelerin öncelikle fasıllar hâlinde oylamaya sunulmasının, ondan sonra tamamının oylamaya konulup kabul edilmesi gerektiğini söylemiş ve durumun Kanun-i Esasi’ye uygun bir şekilde gelişmesini teklif etmiştir. Diğer vekillerin de Yetkin’in söylediklerini onaylaması üzerine Yetkin, eğer bir hata yapılmışsa hatada ısrar etmemek gerektiğini, Kanun-i Esasi’ye göre hareket etmeye başlamanın daha doğru olacağını vurgulamıştır. Bunun üzerine tartışma fasıllar hâlinde müzakere edilmeye başlanmıştır.116

Safvet Yetkin’in fikir beyan ettiği başka bir konu ise, meclisten geçmesi gereken bütçeler ile ilgilidir. Mebusan Meclisinin kapalı olduğu dönemde hükûmet, Hicaz için bir bütçe yapmış ancak söz konusu bütçe Divan-ı Muhasebat117 tarafından Kanun-i Esasi’ye aykırı olduğu gerekçesiyle kabul edilmeyerek geri gönderilmiştir. Söz konusu durum ile ilgili söz alan Yetkin ise, Meclis-i Mebusan kapalıyken hükûmet tarafından bir kanun hazırlandıysa bunun daha sonra meclisten geçmesi gerektiğini ancak hükûmetin 1328 senesi bütçesi, Divan-ı Muhasebat tarafından kabul edilmeyince, 1327 bütçesiyle devam etme kararı aldığını, bununla ilgili bir kanun çıkardığını ve bu suretle eski kanunun ortadan kaldırıldığını, bu yüzden 1328 yılı kanunun meclisten geçmesine gerek olmadığını söylemiştir. Yetkin ayrıca, 1327 senesi bütçesi ile 1328 senesini idare etme ile ilgili kanunun ise mutlaka meclisten geçmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yetkin’in bu vesileyle Kanun-i Esasi’ye uygun hareket etmek istediği ve meclis kapalıyken çıkan bir kanunun, meclis açılınca mutlaka meclisten geçmesi gerektiğini düşündüğünü söyleyebiliriz. Safvet Yetkin ayrıca, bu konu ile ilgili bir önerge vermiş, verdiği önerge tartışılırken tekrar söz alarak, bir kanun iptal edilip yerine yenisi yapılmışsa iptal edilen kanunu meclisin gündemine getirmenin, meclisi boşa oyalamaktan ibaret olduğunu belirtmiştir.118 Söz konusu önerge meclis tarafından kabul edilmiştir.

На страницу:
4 из 5

Другие электронные книги автора Zekeriya Akman