Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün - читать онлайн бесплатно, автор Yasin Topaloğlu, ЛитПортал
bannerbanner
Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 3

Поделиться
Купить и скачать

Türkiye’yi Sarsacak 10 Gün

Автор:
Год написания книги: 2023
Тэги:
На страницу:
3 из 4
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Desteklemeliydi bu işi…

***

Türkiye son zamanlarda Alevilerle inanılmaz uyumlu bir noktada toplumsal mutabakata erişmişti.

Devlet başkanı ve Halife Recep Tayyip Erdoğan önündeki başkanlık fermanını imzaladı.

“Ardahan Müftüsü ve Alevi Dedesi Ali Haydar Demir’in Diyanet İşleri başkanlığına atanması tarafımdan uygun görülmüştür.”

CHP’NİN TEK BAŞINA İKTİDAR OLDUĞU GÜN

Sultan Selim Camii Şerifi Başimamı ve Sultanahmet Camii Şerifi ikinci imamı ve hatibi, meşhur bestekâr Hacı Hafız Sadettin Kaynak, İstanbul valiliği, belediye reisliği ve CHP il başkanlığı görevlerini birlikte yürüten Muhittin Üstündağ’ın, Osmanlı sadrazamlarının sadaret makamı olarak kullandığı vilayet binasındaki odasında kendisine söyledikleri karşısında dehşete düşmüştü.

“Aman vali hazretleri!” diyecek oldu.

Valinin polis şefi olmaktan mütevellit yüz hatları daha da sertleşti, ceberut bir ifade ile Sadettin Kaynak’a doğru birkaç adım attı ve öfkeden ağzından tükürük saçarak “Emir bizzat Gazi Hazretleri’nin!” dedi.

Sadettin Kaynak on yaşında hafız olmuştu.

Hafız Melek Efendi’den, Kasımpaşa Küçük Piyale Camii İmamı Hafız Cemal Efendi’den, Neyzen Emin Dede’den ve Muallim Kâzım Uz’dan dinî bilgiler ve musiki öğrenmişti.

Valiye bir defa daha işin olmazlığını anlatmaya çalıştı.

Vali oralı değildi.

Yapması gerekenleri bir ültimatom edasında söyledi.

Sadettin Kaynak’a “Yarın büyük gün!” dedi.

“Ben de geleceğim camiye cuma namazı kılmaya.” diye de ekledi.

Görüşmenin bittiğini izhar edercesine ceketinin içine giydiği yeleğinin saat cebinden köstekli saatini çıkararak saate baktı ve kafasını salladı.

Sadettin Kaynak çarnaçar başıyla reverans yaparak kapıya doğru yürümeye başladı.

Valinin kükreyen sesiyle irkilerek yeniden döndü.

Vali kapıya yakın küçük bir çantayı göstererek “Bu çanta sizin. İçerisinde yarınki görev elbiseleriniz var.” dedi.

Sadettin Kaynak meraklı gözlerle bir valiye, bir çantaya baktı.

İlerledi. Çantayı aldı.

Çok ağır değildi.

Ne günah işledim de Rabb’im beni böylesine ağır imtihana tabi tutuyor! diye düşündü.

Vilayet binasından çıkarken dalgınlığından birkaç insana çarptı.

Arnavut kaldırımı yoldan Sirkeci’ye doğru inmeye başladı.

Öğle vakti yakın olduğu hâlde camiye gitmek istemedi.

Eve gidip Gülfiye’yle de kavga etmek hesabına gelmedi, asık suratı yüzünden.

Kimseyle karşılaşmamayı umarak Mısır Çarşısı’na doğru yürüyordu.

Yeni Cami’nin önünde durdu.

Yeni Cami’nin ona ihanet etmişçesine baktığını düşündü.

Ürperdi.

Yüreğinde bir bukağı hissetti ve her dakika biraz daha bukağının yüreğini sıktığı vehmine kapıldı.

Sol elini kalbinin üstüne koydu; hızlı hızlı atıyordu.

Kendisini bir mücrim gibi hissetti. Daha fazla dayanamayacktı.

Gülfiye’yle kavga etme pahasına eve gitmeye karar verdi.

Bir taksi çevirdi.

Evinin adresini verdi.

Kapıyı her zamanki gibi Gülfiye açtı.

Evinin anahtarı yoktu kendisinde.

Gülfiye her zaman evdeydi.

Odasına girdi. Kapıyı kapattı.

Gülfiye bir şeyler sezmişti.

Ama üzerine gitmek istemedi Sadettin’in.

Biraz ney çalsa açılır mıydı acaba?

Odasında bir ileri bir geri yürüyerek saatlerce kendine gelmeyi denedi.

Yatsı vakti bile gelmişti.

Valinin sözleri beyninde çınlıyordu.

Zinhar uykusu gelmiyordu.

Birden çantada ne olduğunu merak etti.

Odaya girer girmez öfkeyle çantayı hemen fırlatmıştı odanın gelişigüzel bir yerine.

Çantayı alıp çalışma masasının üzerine koydu.

Biraz meraklı, biraz endişeli, biraz şaşkın bakışlarla çantayı açtı.

Üstte bir papyon vardı.

Papyonu bir kenara koydu. Elbiseye baktı.

Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Ellerinde tuttuğu frakı bir müddet bırakamadı.

Valinin görev elbisesi dediği bir papyon ve bir fraktı.

Çaresizliğine bir defa daha esef etti.

Çalışma odasından çıkıp yatak odasına geçti.

Uyuyup uyansa bu kâbus geçer miydi acaba?

Yatakta binlerce defa bir o yana bir bu yana döndü durdu.

Şafak vaktine doğru yorgunluktan sızdı.

Saat ona doğru uyandı.

Kâbus yeniden yakasına yapıştı.

Günlerden cumaydı.

Hutbe sırası kendisindeydi.

Hemen hazırlandı.

Sultanahmet Camisi’nin avlusuna girdiğinde cemaat yavaş yavaş gelmeye başlamıştı.

Tanıştığı birkaç insanla selamlaştı.

Bazı tanıdıklarını görmezden geldi.

Her zaman herkese selam vermekten memnun olan kendisi bugün kimseyle karşılaşmak ve kimseyle göz göze gelmek istemiyordu.

İmam odasına geçti.

Diğer imam arkadaşlarının bir kısmı odadaydı.

Meslektaşları da şaşırmıştı kendisinin bu durumuna.

Elinde getirdiği çantayı bir kenara bıraktı.

Ezan birazdan okunacaktı.

Sultanahmet Camisi yavaş yavaş secde için kendisine koşan Müslümanlara ev sahipliği yapmanın şenliğini yaşıyordu.

Cami dolmak üzereydi.

Valinin sert ve otoriter talimatını hatırladı.

Bir daha titredi.

Cami avlusunda bir koşturmaca ve telaş başlamıştı.

Odanın penceresinden baktı.

Vali ve avanesi gelmişti.

Şaşkınlığı bir kat daha arttı.

Elleri titreye titreye cübbesini çıkardı, sarığını cübbenin üzerine koydu.

“Bu nasıl bir iş, nasıl bir zulüm!” diye haykırmak istiyordu.

Frakın içine beyaz gömleği giydi ve papyonu taktı.

Sirk cambazlarına dönmüştü.

İkinci ezan da okunmaya başlamıştı.

Odadan çıktı.

Camiye girdiğinde insanlar şaşkınlık, korku ve endişe içinde baktılar.

Minbere doğru ilerledi.

Camideki bütün cemaat ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Vali badem bıyıklarının altında bir yandan tebessüm ediyor, öte yandan zafer kazanmış komutan edasıyla etrafına, tepkilere bakıyordu.

Sadettin Kaynak minberin her bir merdiveninde üzerindeki ağırlığın arttığını düşünüyordu.

Başı açık, frak ve papyonla hutbe veren ilk imam olacaktı.

Sultanahmet, Sultanahmet olalı böyle bir eziyete düçar olmamıştı.

Nihayet mikrofona yakın merdivene çıktı.

Beti benzi atmıştı.

Nutku tutulmuştu.

Her zaman ki davudi sesi, Sultanahmet’in kubbesini çınlatan sesi çıkmıyordu.

Binbir zorlukla hutbeyi tamamladı.

Yuvarlanırcasına minberden indi.

Cemaat korku ile yer veriyordu.

Cuma namazı bittiğinde kan ter içinde kalmıştı.

Hava soğuktu oysa, İstanbul sert bir şubat ayı geçiriyordu, o kan revan içerisindeymiş gibi terlemişti.

Kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak imam odasına geçti.

Papyon ve frakı hışımla çıkardı.

Sarığını takıp cübbesini giymişti ki odanın kapısı açıldı.

Odaya bir anda CHP İstanbul il başkanı, vali ve belediye reisi maiyetiyle daldı.

“Hoca hoca!” diye seslendi müstehzi bir ses tonuyla vali. “Daha vazife bitmedi.”

Kâbus bitmemiş, korkuları hitama ermemişti.

Vali “İlk Türkçe ezanı da sen okuyacaksın!” dedi.

“Aman ya Rabbi!” dedi.

Bayılacak gibi olmuştu.

Valinin huzurunda olmasına rağmen sedire oturdu.

Niye ben? diye sordu kendi kendine.

Tamam Cumhuriyet’e diyeceği bir şey yoktu, bir kısım uygulamalara da taraftardı.

Ama bu kadarını beklemiyordu.

Yapacak bir şey yoktu.

Vali, yeni ezan metnini bırakıp çıkmıştı odadan.

Sultanahmet’in diğer imamları ne yapacaklarını bilemez hâlde odaya doluşmuşlardı.

Vali çıkarken “İkindi vaktinde okuyacaksın ilk Türkçe ezanı.” demişti.

Sadettin Kaynak küçük kıyametin koptuğunu düşünerek Sultanahmet Camisi’nin 6 minaresinden ikindi ezanını okudu.

“Tanrı uludur, Tanrı uludurŞüphesiz bilirim, bildiririmTanrı’dan başka yoktur tapacak.Şüphesiz bilirim, bildiririmTanrı’nın elçisidir Muhammed.Haydin namaza, haydin namazaHaydin felaha, haydin felahaTanrı uludur, Tanrı uludurTanrı’dan başka yoktur tapacak.”***

Kilis halkının ileri gelenleri kendi aralarında toplanarak Evkaf Genel Müdürlüğünün satışa çıkardığı camilerle ilgili ne yapacaklarını tartışıyorlardı gizliden gizliye.

1927 yılından bu yana Evkaf Genel Müdürlüğü, Türkiye’nin her yerinde binlerce cami ve mescidi fazla olduğu iddiasıyla satışa çıkarmış ve bunlardan 2 bin 815 tanesi satılmıştı.

Önceleri cami ve mescitlerin satış ihalelerine kimse girmeyince bu defa Evkaf Genel Müdürü Fahri Bey formülü bulmuştu.

Bir kısım cami ve mescitler yıkılacak; enkazı ayrı, arsası ayrı satılacaktı.

Kilis eşrafı bunun üstüne satışa çıkartılan camilerin ihalelerine girmeye karar vermişti.

1947 yılıydı.

Özellikle Hacı Derviş Camisi yıkılmadan, enkaz ayrı, arsa ayrı satışa çıkmadan almaya karar verdi Kilis eşrafı.

Hacı Derviş Camisi’nin medresesinde Mehmet Vakıf Efendi ve Muallim Rıfat Bilge gibi önemli âlimler yetişmişti.

Eşraf kendi arasında topladığı paralarla ihaleye Durmuş Karadeniz’in girmesine karar verdi.

İhale günü gelip çatmıştı.

Durmuş Karadeniz ihaleye girip camiyi satın alacak ve yeniden vakfedecekti.

Karadeniz, ihalede camiyi almıştı.

Tapuyu kendi adına tescil ettirmişti.

Karz-ı hasen olarak para veren ahali şaşkındı.

Kimse gerçeği açıklayamıyordu.

Tek parti iktidarında yaşıyorlardı.

Aldatılmışlardı.

Caminin avlusu bir süre sonra dükkân olmuştu.

Millet kahırla, çaresizce bakınmış, sonra yapacak bir şey olmadığı için işin peşini bırakmıştı.

Fahrettin Karadeniz babasından sonra ailenin en büyüğü olduğu için işin başına geçmişti.

İşleri büyütmüş, beyaz eşya bayiliği bile almıştı.

Hem tüp hem de beyaz eşya ticareti yapıyordu.

Dükkâna sığmaz olmuşlardı.

Kardeşi Turan ve güvendiği birkaç adamla bir gece sabaha karşı dükkânı genişletmek için caminin ana binasını ve minaresini yıkmaya başladılar.

Ertesi gün kıyamet kopmuştu Kilis’te.

Caminin ve minaresinin yıkıldığını haber alan bütün Kilisliler Hacı Derviş Camisi’nin önünde toplanmıştı.

Halk galeyana gelmişti.

O anda birkaç kendini bilmez, Karadeniz Ticaretin kepenklerini sallamaya başlamıştı.

Bir anda kepenkleri alaşağı eden bir kısım insanlar mağazada ne var ne yoksa yağma ettiler.

Kalabalık patlamış bir volkanın lavları gibi akmaya devam etti.

Kaymakam lojmanının hemen yanı başındaki apartmanda aileye ait bir evi taşladılar.

İş kontrolden çıkmıştı.

Gaziantep Valiliği sokağa çıkma yasağı ilan ederek askerden ve çevre şehirlerden kolluk kuvvetlerini takviye etti.

Olayların elebaşı oldukları iddiasıyla Nihat Ferah, Nihat İslam ve MSP Kilis İlçe Başkanı Selim Diyarbakırlı gözaltına alındılar.

Hacı Derviş Camisi’nin yıkılmasını protesto, amacından sapmış ve yağmada hiçbir dahli olmayan masum insanlar önce gözaltına alınıp ardından tutuklanarak gelecekleri mahvedilmişti.

Tek parti döneminin barbarlıkları 30 yıl sonra bile bazı hayatları karartmıştı.

***

CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal elindeki “Yeni Şafak” gazetesini okurken kahvesinden bir yudum daha aldı. Bırak siyasi hayatının tamamını, sadece kaset komplosundan sonra bile binbir ihanet yaşamıştı.

Hangi birini saysaydı? Kemal Kılıçdaroğlu’nu mu, Önder Sav’ı mı, avukatı olarak seçtiği Şahin Mengü’yü mü? Haberi okumaya başladı.

CHP’yi yeniden dizayn etmek için piyasaya sürülen skandal kasetin örgütlü suç kapsamında incelemeye alınması, kaset sayesinde liderliğe gelen CHP lideri Kılıçdaroğlu´nu rahatsız etti. Eski lider Baykal´a ait kaset soruşturmasını değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Önümüzdeki günlerde göreceksiniz, özel yetkili savcı, CHP ile ilgili bir dosya çıkaracaktır. İsimsiz ihbar mektuplarını koyacaktır herhâlde.” dedi. Diğer taraftan olayın arkasındaki örgütün ortaya çıkarılmaması için CHP´deki Brütüs´ler ne gerekiyorsa yapmış. Baykal´ın o dönemdeki avukatı Şahin Mengü´nün, soruşturmanın kadük kalmasına yol açacak şekilde başvuru yaptığı anlaşıldı. Soruşturmayı savsaklayan savcı ise Ülker Tarhan döneminde YARSAV´a girdi ve daha sonra başkan yardımcılığına getirildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal ile milletvekili Nesrin Baytok´a ait olduğu ileri sürülen uygunsuz görüntülerle ilgili soruşturmayı “örgütlü suç” kapsamına alırken dosyada yaklaşık iki yıldır hiçbir ilerleme kaydedilmemesinin arkasında yatan gerçekler de gün yüzüne çıkmaya başladı. CHP´yi yeniden dizayn için piyasaya sürülen, Baykal´ı koltuğundan eden, Kemal Kılıçdaroğlu´nu da CHP genel başkanlığına taşıyan kaset skandalının arkasındaki isimlerin ortaya çıkmaması için Kılıçdaroğlu ve Sav ekiplerinin seferber olduğu anlaşıldı. Kısa süreli beraberliğin ardından birbirlerine cephe alarak “düşman kardeşler” hâline gelen Kılıçdaroğlu ve Sav ekibinin kaset skandalının üzerini örtme amacıyla kurduğu koalisyonun ise kalıcı olduğu görülüyor.

Skandal görüntülerin Mayıs 2010 tarihinde internette yayınlanmasının ardından Deniz Baykal partinin genel başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı. Avukatı CHP Manisa Milletvekili Şahin Mengü ise konuyla ilgili olarak “örgütlü suç” şikâyeti yerine, olayın boyutunu küçültüp “özel hayatın gizliliğini ihlal” şikâyetiyle suç duyurusunda bulundu. Ankara Başsavcılığı da bunun üzerine dosyayı bilişim suçlarına bakan Savcı Bülent Yücetürk´e verdi.

Yine bu sıralarda dönemin CHP Genel Sekreteri Önder Sav´ın desteklediği Kemal Kılıçdaroğlu CHP liderliğine gelirken Baykal´ın avukatlığını yapan Şahin Mengü de Önder Sav´ın yanında yer aldı. Kılıçdaroğlu´nun genel başkan adaylığının açıklandığı MYK toplantısında Baykal yanlılarının “Bu ortaya çıkartılsın, Baykal´a komplo örgüt işi!” çıkışına rağmen Mengü´nün de içinde yer aldığı Sav ekibi, konunun kişisel bir suç olduğu üzerinde durarak olayın örgüt yanını göz ardı etti. Böylece Sav´ın isteğine boyun eğen CHP yönetimi komplo kurbanı olduğu belirtilen eski genel başkanlarını kaderiyle baş başa bıraktı.

Şahin Mengü´nün suç duyurusunu soruşturmanın “kadük” kalmasına yol açacak şekilde sadece “özel hayatın gizliliğini ihlal” üzerine oturtması ve savcılığın da bilişim suçu kapsamında dosyayı ele alarak ilerleme kaydedememesi üzerine Baykal devreye girdi. Önce Önder Sav´ın yanında yer alan Mengü´yü azleden Baykal, yerine de Ankara´da kriminal ve örgütlü suçlarla ilgili davalara bakan Muzaffer Yılmaz Hukuk Bürosuna avukatlık vekâletini verdi. Hukuk bürosunda basın toplantısı düzenleyen Baykal´ın yeni avukatı Muzaffer Yılmaz, davayı aldığı dönemde yaptığı açıklamada şikâyeti yenileyeceklerini ve örgüt işine bakılması için suç duyurusunu yeniden yapacaklarını bildirdi. O tarihlerde dosyayı devralan Yılmaz´a Mengü´nün dosya aktarımında yardımcı olmadığı öğrenildi. Yılmaz, özel hayatın ihlali genişletilerek kaset olayının örgütlü suç kapsamında değerlendirilmesi için savcılığa yeniden başvurdu. Soruşturma savcısının yeni başvuruları dikkate almaması üzerine başvurular birkaç kez “örgüt işi” şeklinde tekrarlandı. Avukat Yılmaz´ın başvurularını geri çeviren Soruşturma Savcısı Bülent Yücetürk, dosyada hiçbir ilerleme kaydetmedi. Baykal´a yakın isimler, Yücetürk´ün yurt dışından beklenen IP tespitlerini bile dosyaya koymadığını ve soruşturmayı bir adım ilerletemediğini savundu. Ardından dönemin YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan tarafından derneğe üye yapıldı. Bir ay sonra Tarhan, CHP milletvekilliği için istifa etti ancak yeni genel başkanın seçildiği kongrede referansıyla Yücetürk başkan yardımcısı görevine getirildi. Böylece Tarhan, soruşturmayı savsaklayan Yücetürk´ü ödüllendirmiş oldu. CHP milletvekili seçilen Tarhan da Kılıçdaroğlu tarafından “grup başkanvekili” yapılarak ödüllendirildi.

Ancak Ankara Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş´in, sürpriz bir şekilde dosyayı 19 Eylül 2011 tarihinde Savcı Bülent Yücetürk´ten alarak, Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği öğrenildi. Dosyanın özel yetkili savcılığa verilmesinde Savcı Bülent Yücetürk´ün hiçbir ilerleme sağlayamamasının yanında, Baykal´ın Mengü´nün yerine getirdiği avukatı Yılmaz´ın selefinin aksine defalarca örgüt kapsamında değerlendirilsin başvurusu yapmasının etkili olduğu bildirildi. Dosyayı inceleyen Başsavcılığın, “Bu olay, CHP´nin yeniden dizayn edilmesi amacıyla yapılmış, arkasında yasa dışı örgüt olması muhtemel bir operasyondur.” değerlendirmesini yaptığı belirtildi. Başsavcılığın “Arkasında örgüt var!” diyerek gönderdiği soruşturma dosyası Özel Yetkili Ankara Savcısı Cemil Tuğtekin tarafından yürütülüyor.

CHP eski MYK üyesi Savcı Sayan, CHP yönetiminin kaset davasına duyarsızlığını, “Ankara Adliyesine bir kişi bile göndermeyenler KCK Davası’na gözlemci gönderdi. Uzun süre partiye hizmet vermiş Sayın Deniz Baykal´ı ise unuttular, unutturmak istediler!” sözleriyle ifade etti. “Olayın bilişim suçu olmadığını, örgüt işi olduğunu hep söyledim. Bugün bizim haklı olduğumuz ortaya çıktı.” diyen Sayan, dosyanın bilişim savcısında 2 yıl bekletilmesini de eleştirerek, “Delillerin ortadan kalkması ve özel yetkili savcının inceleyecek bir şey bulamaması için mi 2 yıl beklendi?” sorusunu sordu.

Skandalın örgütlü suç kapsamında incelenmesinden rahatsız olduğunu değerlendirmeleriyle ortaya koyan CHP lideri Kılıçdaroğlu, eski genel başkan Deniz Baykal´a ait kaset soruşturmasında adı geçen örgüte ilişkin bir soru üzerine, “Önümüzdeki günlerde göreceksiniz, özel yetkili savcı, CHP ile ilgili bir dosya çıkaracaktır. İsimsiz ihbar mektuplarını koyacaktır herhâlde.” dedi. CHP´yi kimin dizayn etmek istediğine ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, “Ben ne bileyim, bakalım savcı ne diyecek?” diye konuştu.

Öte yandan, CHP´de olağanüstü tüzük kurultayının tarihinin 3 Mart olarak belirlendiği ve kurultayın Ankara Atatürk Spor Salonu´nda yapılacağı belirtildi. Kurultayda muhaliflerin tüzük değişiklikleri taleplerinin yanı sıra CHP Genel Merkezinin hazırladığı tüzük taslağı da görüşülecek. CHP tüzüğüne göre delegelerin yüzde 51´inin imzasıyla genel başkanın değiştirilmesi amacıyla seçim yapılabiliyor. Bu da 625 oya denk düşüyor.

Kendisi güven tazelemek için istifa etmişti.

İstifa ederken de özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Genel başkanlığa aday değilim.” demesinden cesaret almıştı.

Oldum olası Kılıçdaroğlu’nu sevmemişti.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı yapılmasını İstanbul baronları istemişti. İlk başta çok endişelenmemiş ama ısrarlar karşısında rahatsız olmuştu. “Nasıl olsa kazanamaz.” diyerek aday yapmıştı ama Kılıçdaroğlu, CHP’nin oylarını kendisini şaşırtacak kadar yükseltmişti İstanbul’da.

“Yeni Şafak” gazetesini sehpaya bıraktı. “Bugün” gazetesini aldı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in söyledikleri ilgisini çekti.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, dün akşam TRT Haber´de yayınlanan “45 Artı” programında Hülya Hökenek´in sorularını yanıtladı. Adalet Bakanı Ergin, Deniz Baykal´a yönelik kaset komplosunun örgütlü suç şüphesiyle özel yetkili savcılığa devredilmesini eleştiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu´na da yanıt verdi: “Sayın Kılıçdaroğlu´na şunu sormak lazım; bu söyledikleriniz son kararınız mı diye sormak lazım. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu önce konuşup sonra düşünen bir yapı sergiliyor maalesef. Daha önce bu hadise olduğunda, şöyle konuşulmuştu; ‘Bunu hükûmet ortaya çıkarmak zorundadır. Bu komplo kim tarafından yapıldıysa araştırılması lazım. Niye şimdiye kadar çözülmedi?’ diye şikâyet ettikleri bir konuda, yargı organları yardıma davet etti onları. Bize yardımcı olun, mekânıyla ilgili, nerede geçmiştir bu hadise, adres verin, şüphelendiğiniz kişiler noktasında vesaire… Ama o dönem soruşturmayı yürüten savcılara herhangi bir yardımda bulunulmamıştır.”

Hökenek: “Siz dosyayı biliyor musunuz?”

Ergin: “Hayır bilmiyorum. Şimdi önceki beyanlarından biliyorum. Böyle bir hadiseyi, bir komployu ortaya çıkartma noktasında göreve davet etmişlerdir savcılıkları. Savcılıklar da ellerinde bilgi, bulgu varsa bunları değerlendireceklerdir. Sayın Kılıçdaroğlu bunu bir şey biliyor da mı söyledi, bir beklentisi vardı da mı böyle söyledi? Doğrusu bunu bilmiyorum. Herhangi bir sıkıntısı olmayan kişinin endişe etmesine gerek yoktur. Yani sizin bir dahliniz yoksa, bir sıkıntınız yoksa, endişe etmenize gerek yoktur.”

Deniz Baykal´ın genel başkanlığı bırakmasına yol açan kaset komplosuyla ilgili çarpıcı bir gelişme daha yaşandı. Baykal´ın “organize çete işi” dilekçesi üzerine OdaTV server’ları üzerinde Ergenekon izi arandı. Deniz Baykal’ı CHP genel başkanlığı koltuğundan indiren kaset tezgâhının şifreleri çözülüyor. Ergenekon soruşturması kapsamında OdaTV´de ele geçirilen komplo belgeleri CHP Eski Genel Başkanı Baykal ve Ankara Başsavcılığını harekete geçirdi. Baykal´ın, “Komplo organize çete işidir. Örgüt aranmalıdır.” dilekçesi üzerine soruşturmayı özel yetkili savcılığa gönderen başsavcılık, İstanbul´dan istediği OdaTV server’ları üzerinde Ergenekon izini aradı.

Baykal´ı koltuğundan eden skandal kaset dosyasıyla ilgili çarpıcı gelişmeler yaşanıyor. Özel yetkili savcılığın araştırdığı Baykal´a yönelik kaset komplosuyla ilgili özel yetkili savcının dosyaya hayalî isimler ve gizli tanıklar koyabileceğini öne süren Genel Başkan Kılıçdaroğlu´na karşılık Baykal cephesinin farklı tavır aldığı belirlendi. Baykal´ın soruşturma sürecinde Ankara Başsavcılığına, “Komplo organize çete işidir. Örgüt aranmalıdır.” talebini ilettiği ortaya çıktı. Başsavcılığın Baykal´ın talebi üzerine dosyayı, “CHP yeniden dizayn edilmek istendi.” vurgusuyla örgütlü suçlara bakan Özel Yetkili Başsavcıvekilliğine gönderdiği tespit edildi.

Ankara Başsavcılığının özel yetkili savcılığa gönderdiği dosyada Ergenekon şüphesinin araştırıldığı öğrenildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla İstanbul emniyetinden bazı server’lar istenirken bu serverların OdaTV bağlantılı veri tabanları olduğu ifade edildi. İstenen belgeler arasında Baykal´ın taciz ettiği ileri sürülen OdaTV muhabiri İklim Bayraktar´la ilgili teknik kayıtlar da bulunuyor. Bu arada Baykal´ın, yakın çevresine ortaya çıkan belgelerin üzerine gidilmesi talimatını verdiği aktarıldı. Başsavcılığın ise Ergenekon bünyesindeki OdaTV soruşturmasında Baykal´la ilgili belgeleri mercek altına aldığı bildirildi.

Deniz Baykal´ın muhalefette yeterince etkili olmadığı gerekçesiyle Ergenekon örgütü tarafından “Varan-1” kodlu seks kaseti ile liderlikten devrildiği, bunda Ergenekon sanıklarının da rolü olduğu OdaTV soruşturmasında ortaya çıkmıştı. Kılıçdaroğlu´nun sürpriz şekilde liderlik koltuğuna oturmasının ardından sadece soyunma sahnelerinin yer aldığı kasetle yetinilmişti. Kasetin devam bölümlerinin olduğu, asıl sahnelerin “Varan-2”de olduğu iddia edildi.

Ergenekon soruşturması kapsamında kabul edilen OdaTV iddianamesinde, Baykal´ın internette yayımlanan görüntülerine ilişkin bilgiler yer alıyor. “Kılıçdaroğlu´na destek zorunlu…” ibaresi ile başlayan ST3120827AS_4MS1TF89 seri numaralı dokümanda Halk TV´yi devralırsak parasal sıkıntımız kalmaz. Kılıçdaroğlu da istekli, her türlü desteği alırız ama Baykal direniyor, Baykal engelini aşmalıyız. İkna için Varan 2…” ifadesi yer alıyor.

Baykal´ın avukatı Muzaffer Yılmaz, komplonun örgüt işi olmasına karşılık soruşturmada örgüt aranmadığına dikkat çekti. Yılmaz, “Sürecin başından beri verdiğimiz dilekçelerde olayın örgüt işi olduğunu ifade ederek olayın örgüt kapsamında araştırılması gerektiğini eski savcı Bülent Yücetürk´e de söylemiştik. Ancak bu olmadı. Deneyimli dış istihbarat elemanlarımız olmasına karşılık ABD kaynaklı IP adreslerinin Türkiye üzerindeki aynı server’larla farklı paylaşımlar yapmasına karşılık da fail tespiti yapılamadı.” dedi.

Cemaat gazetesinin pişkinliği karşısında dudaklarını ısırdı. Her işi Ergenekon’a bağlıyorlardı. Erken davranarak Fethullah Gülen’in kendisini araması yüzünden “Komplo Cemaat işi değil.” demişti.

Sonradan ortaya çıkan bütün gelişmeler tersini göstermişti. Sabri Uzun ferade ferade anlatmıştı.

Olay tam da İstanbul baronları ile Fethullah Gülen’in tezgâhıydı.

“Zaman” gazetesinin manipülasyon amaçlı haberini tiksinerek okudu.

Allah’tan korkmayan, kuldan utanmayan “Kirada oturuyorum!” diye nara atan Ekrem Dumanlı’nın “Zaman” gazetesindeki iğrenç haberini hatırladı. “Haram yemedik!” diye gövde gösterisi yapan polisler her türlü pisliğe bulaşmıştı.

Haberi hüzün ve tiksinti karışımı duygularla okudu:

Deniz Baykal´ın avukatı Muzaffer Yılmaz, kaset skandalına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Kaset olayının en baştan örgüt suçları kapsamında soruşturulmasını istediklerini söyleyen Yılmaz, “O örgüt, at oynatmaya devam ediyor. Olay en başından örgüt suçu kapsamına alınsaydı gözaltılar olabilirdi.” dedi. Deniz Baykal´ın CHP genel başkanlığından istifa etmesine sebep olan kaset skandalını soruşturan Bilişim Suçları Savcılığı, örgüt şüphesi sebebiyle dosyayı Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet Savcılığına devretti. Bu gelişme, Baykal ve çevresi tarafından olumlu bir gelişme olarak değerlendirildi. Süreci “Zaman”a değerlendiren Baykal´ın avukatı Muzaffer Yılmaz, kaset olayının baştan beri örgüt suçları kapsamında soruşturulmasını istediklerini söylüyor. Yılmaz, “O örgüt istediğini yapmış oldu. At oynatmaya devam ediyor. O tarihte örgüt suçu kapsamına alınsaydı daha sağlıklı olurdu. Böyle olsaydı telefon dinlemeleri, çapraz sorgular ve gözaltılar olabilirdi. Çünkü örgüt suçlarının soruşturma yöntemi farklı. Tabii süreç biraz uzadı. Bunlar eksik yapıldı.” diyor.

На страницу:
3 из 4