
Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler
Her iki lehçede de bu tür ekleme ve çıkarmalar ikilemelerde ve birleşiklerde görülmez.
B) Sözcük değişikliği: Kalıplaşmış dil birimlerinde bazen bir sözcüğün yerine aynı anlamda ve anlamın içeriğini değiştirmeyecek şekilde eş anlamlı veya yakın anlamlıları koyulabilir. Tabii ki bu değişiklik anlamın ya da verilmek istenen mesajın değişmesine izin vermeyerek özünde yine aynı anlamı taşımasını sağlayacak yönde olmaktadır. Kalıplaşma derecesinin güçlülüğü bakımından atasözleri anlam değişimine izin vermez. Yine de onlarda anlam değişmeyecek şekilde bu tür değişiklikler mevcuttur. Örneğin; Kedi uzanamadığı ciğere murdar dermiş atasözü Kedi uzanamadığı ciğere pis dermiş şeklinde kullanılabilir. Burada murdar kelimesinin yerine aynı anlama gelen pis kelimesi koyularak değişim sağlanmıştır. Burada anlam her ikisinde de aynıdır yani her ikisinde de kişi elde edemediği bir şeyi beğenmemiş gibi davranır anlamı aynıdır. Gökdayı’da bu değişime şu örnekleri vermiştir: Ağaç yaprağıyla gürler atasözü için Ağaç yaprağıyla güzeldir; Aç kalmak borçlu olmaktan yeğdir/ iyidir; Dost/ Akraba ile ye iç alışveriş etme; Kara/ Kötü haber tez duyulur/yayılır (Gökdayı, 2015: 31).
Bu değişiklikler deyimlerde de görülebilir. Mesela, ‘merhamet etmek’ deyimindeki mastar göstermek mastarıyla değiştirilerek yeni biçimi olan ‘merhamet göstermek’ şeklinde kullanılabilir. Her ikisinde de acımak anlamı korunmaktadır. Gökdayı ise, ağzının tadı kaçmak deyiminin ağzının tadı bozulmak; akıl vermek/ öğretmek şeklinde mastar değişimiyle; başına iş/dert açmak; ileri/öne sürmek deyimlerinde ise yakın anlamlı kelimelerin yer değiştirmesiyle yeni biçimine girebildiğini söyleyerek bunların örneğini vermiştir (Gökdayı, 2015: 31). Deyimlerdeki bu değişimlere bakıldıgında da deyimdeki anlamın kaybolmadığını yine aynı anlamı koruduğunu görmekteyiz. Türkmen Türkçesinde akmaga syryňy bermek deyimi, akmaga iç bermek şeklinde de kullanılabilir. Deyimde bir sözcük değişikliği olsa da anlam olarak ikisi de Gizliň, aýtmasyz syrlaryňy akmak adama aýtmak yani; söylenmemesi gerekeni nâdân kişiye söylemek anlamında kullanılmıştır (Yılmaz, 2016: 15-16). Akyly kesmek /Aklı kesmek deyimi Akyly bilen jem etmek/ Akıl ile cem etmek şeklinde kullanılabilir. Her ikisi de ‘idrak etmek, kavramak’ anlamında kullanılır (Yılmaz, 2016: 24-30). Janyndan umyt üzmek deyimi Janyndan el üzmek şeklinde de kullanılır her ikisinde de anlam; ‘yaşama ümidini kaybetmek’, ‘ölümü göze almak’ anlamında kullanılır (Yılmaz, 2016: 164-165). Gam badasyn bermek deyimi gam badasyn noş etmek şeklinde; ‘kaygılandırmak, hasret çektirmek, sıkıntıya düşürmek’ anlamında kullanılır (Yılmaz, 2016: 292-293). Myrada ýetmek deyimi Maksadyna ýetmek; ‘amacına ulaşmak, muradına nail olmak’ anlamında kullanılır (Yılmaz, 2016: 532-533).
İkileme ve birleşik sözlerde yine herhangi bir değişime izin verilmez.
Kalıp sözlerdeki sözcük değişimine dikkat ettiğimizde bazılarında değişim yaşandığını söylemek mümkündür. Örneğin, nice senelere kalıp sözü “nice yıllara”; iyi günler sözü ise “hayırlı günler” şeklinde de kullanılabilir. Bakıldığı zaman yine anlamında bir değişiklik olmamıştır ve vermek istediği mesaj hala aynıdır.
Türkmen Türkçesinde sözcük değişikliğine uğramış kalıp sözlere; Agzyna suv alan ýaly > Agzy mumly (mumlanan) ýaly (Ağzında bir şey olan, ağzında bir şey var gibi.) (TDDS-I. 40); Agzy orazaly (TDDS-I. 41) > agyz beklemek (Ağzı oruçlu, Ramazan ayında oruç tutan kişi) (TDDS-II. 145); Alnyň açyk bolsun! > Alnyňy hak açsyn! (Bahtın açık olsun!) (TDDS-I. 61-62); Aman-esen > Amanlyk-saglyk (İyilik sağlık) (TDDS-I 64); Av ganly bol-a! > Avuň şovly bolsun! > Avuň şovuna düşsün! (Av bereketli geçsin! Rast gele!) (TDDS-I. 94); Bagt bersin! (TDDS-I. 380) > Bagt getirsin! (Yeni gelin alan aileye “şans getirsin” anlamında kullanılan söz) (TDDS-I. 67); Bereket bersin! (Bereket versin!) (TTS. 60) > Bereketli bolsun! (TDDS-I. 583); Gör nähili biabraýlyk! (Bak, ne biçim rezalet!) (TTS. 64) > Gör! nähili melgun! (Gör, ne melun, gör nasıl aşağılık!) (TTS. 293); Gözüň aksyn! (TDDS-I. 509) > Gözüň çyksyn! (Gözün çıksın, kör ol!) (TTS. 301); Halalyň bolsun! (TTS. 328) > Halal saňa! (Helal sana! Aferin! Bravo!) (TDDS-I. 572); Hudaý gorasyn! (TDDS-I. 507) > Hudaý saklasyn! (Allah korusun/sakınsın!) (TTS. 356); İmany äkidenden bolsun! (TDDS-I. 645) > İmany hemra bolsun! (İman yoldaşın olsun!) (TDDS-I. 645) gibi örnekler vermek mümkündür.
C) Sözcüklerin yer değiştirebilmesi: Bazı kalıp sözlerde sözcüklerin yerleri değişebilir. Atasözlerinde az sayıda olsa da bu değişiklikler görülebilir. Mesela Dikensiz gül olmaz atasözü Gül dikensiz olmaz; İki dinle bir söyle atasözü Bir dinle iki söyle şeklinde kelimelerin yerleri değiştirilerek kullanılabilir. Böyle bir durumda anlam yine aynı kalır ve değişmez (Gökdayı, 2015: 32). Deyimlerde de böyle bir değişim söz konusu olabilir. Gelen ağam giden paşam deyimi Giden paşam gelen ağam şeklinde kelimelerinde yer değişikliği yapılarak kullanılabilir. Türkmen Türkçesinde Pelegiň gahryna duşmak / Feleğin kaharına rastlamak deyimi Duşdum pelek gaharyna / Rastladım feleğin kaharına şeklinde kelimelerin yer değiştirmesine uğrasa da anlam yine ‘sıkıntılara maruz kalmak, işleri yolunda gitmemek’ şeklinde kalır (Yılmaz, 2016: 278-279). Pelegiň duzagyna düşmek / Feleğin tuzağına düşmek deyimi Düşdüm pelek duzagyna/ düştüm felek tuzağına şekline dönüşür, anlam olarak da ‘dünyanın faniliğine aldanmak, iradeyi elden bırakmak’ olarak aynı şekilde kalır (Yılmaz, 2016: 280-281). Hakyň sungatyny söz-lemek / Hakk’ın sanatını söylemek deyimi Sözlӓr Hakyň sungatyn/ Söyler Hak’ın Sanatın şeklinde de söylenebilir (Yılmaz, 2016: 392-393).
Bazı kalıp sözlerde de bu değişim söz konusudur. Örneğin, Allah’ım sen bana sabır ver kalıp sözü Sen bana sabır ver Allah’ım şeklinde yer değiştirebilir. Gök-dayı bu değişimlerin sınırlı sayıda olduğunu belirtir (Gökdayı, 2015: 32). Bu tür değişim gösteren kalıp sözlere birkaç örnek daha vermek istersek; Kendine iyi bak kalıp sözü İyi bak kendine; Ömrü uzun olsun kalıp sözü Uzun ömrü olsun şeklinde de kullanılabilmektedir.
Türkmen Türkçesinden örnek verirsek; Meniň günäm, tagsyrym ýok! > Meniň tagsyrym, günäm ýok! (Benim suçum, günahım yok!) (TTS. 613); Ýit, ovarra bol! > Ovarra bol, ýit! (Git, defol!) (TTS.701); Zaluvat, sen ýeňensin! > Sen ýenensin, zaluvat! (Aferin sana, kazandın!) (TTS. 716); Dünýäden bihabar > Bihabar dünýäden (Dünyadan habersiz) (TDDS-I. 335); Janym gurban saňa > Saňa janym gurban (Sana canım kurban) (TDDS-I. 3); Kömegiňiz üçin sag boluň > Sag boluň kömegiňiz üçin (Yardımınız için sağ olun, teşekkür ederim) (TTS. 551); Külli belalar dep bolsun! > Dep bolsun külli belalar! (Bütün belalar def olsun!) (TTS. 147); Rahatlanyň, gatyrganmaň! > Gatırganmaň, rahatlanıň! (Sakin olun, sinirlenmeyin!) (TTS. 238); Ýaman kelläm agyrýar > Kelläm ýaman agyrýar (Başım fena ağrıyor) (TTS. 674); Zaluvat, sen ýeňensin! > Sen ýenensin, zaluvat! (Aferin sana, kazandın!) (TTS. 716).
Sonuç olarak; kalıplaşmış dil birimlerinin hepsinde kalıplaşma dereceleri aynı değildir. Bu birimler bir bütün halinde veya çekirdek kalıplaşma olarak iki grupta ele alınabilir. Tamamen kalıplaşmanın görüldüğü birimler genellikle atasözleri, deyimler ve kalıp sözlerdir. Bunun sonucunda tamamen kalıplaşan bu birimler herhangi bir değişime pek uğramazlar. Çekirdek kalıplaşmalarda ise kısmi değişiklikler ek ve sözcük boyutundadır. Bu değişiklikler birimin temel anlamına dokunmadan bir iki sözcüğü etkiyerek gerçekleşir.
2.1.6. Kalıplaşmış Dil Birlikleri
Bir toplumun varlığı söz konusu olunca o toplumun siyasi ve askeri geçmişinin yanı sıra kültürel ve sosyal değerlerine de bakılmalıdır. Her toplumun geçmişten günümüze dünya tarihine ne kattığı ve bu tarihte ne kadar etkili olabildiği de çok önemlidir. Çünkü toplumları yansıtan en önemli unsur onların kültürleridir. İşte bu kültürel değerlerin en başında da şüphesiz iletişimin kaynağı olan ve iletişimin temel taşı olan dil gelir. Kültürün gelecek nesillere aktarımı ancak ve ancak dille mümkündür. Bir toplumu ve onun kültürünü anlayabilmek için o toplumun diline ve dilin temelini oluşturan sözvarlığına bakılması gerekir. Ancak bu şekilde o toplum hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olabilir. İnsanların yaşayış tarzları onların dillerine mutlaka yansır. Bu yaşayış tarzının yaşanılan bölgenin coğrafi özellikleriyle de ilgisi vardır. Örneğin, sert iklimlerde yaşayan insanların çetin hava şartlarına karşı mücadele etme güdüleri dillerine ve kullandıkları kelimelere de yansır. Dil yaşayan bir olgu olduğu için nesilden nesile aktarılır ve canlı kalmaya devam eder. Türkçede söz varlığı içinde bu canlılığı tek kelimeyle sağlamak mümkün olduğu gibi farklı dil birlikleriyle sağlamak da imkan dahilindedir. Bu dil birlikleri, her dilin kendi sözvarlığında barınır ve bir araya geldiklerinde ortaya koydukları yeni anlamlarla yeni birlikler oluşturarak bir dilin zenginliğinin de göstergesi olurlar. Bu birlikler zamanla, tarihi bir süreç içerisinde kalıplaşmaya girerler ve daha sonraki süreçte de girdikleri bu kalıpta kullanılmaya devam ederler.
Doğan Aksan’a göre bir dilin söz varlığı; o dilin tarihine geniş ölçüde ışık tutmakta, yüzyıllardır ortaya çıkan ses, biçim, söz dizimi ve anlam değişikliklerini yansıtmakta, hangi dillerin etkisiyle, nasıl bir değişimden geçtiğini göstermektedir (2015: 19). Söz varlığı denince de sadece o dilin sözcükleri değil, deyimler, kalıp sözler, atasözleri, terimler ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bir bütünü kastetmektedir (Aksan, 2015: 15). Bu dil birlikleri artık belli bir süreçten geçerek kalıplaştıkları için diğer kelimelerden ayrılırlar. Çünkü vermek istedikleri mesaj artık ortak yaşam felsefesinin bir ürünüdür.
Kalıp sözlerin sınırını çizebilmek için bu dil birliklerine değinmek doğru bir adım olacaktır.
Atasözleri: Aksan’a göre bir dilin söz varlığı içinde yer alan atasözleri bir toplumun bilgeliğini, deneyimlerini, dünya görüşünü ve anlatım gücünü yansıtan, yüzyıllarca yaşayabilen sözlerdir. Değişmeden nesilden nesile aktarılabildiği gibi değişikliklere de uğrayabilirler ve hatta unutulabilirler de. Örneğin, 11. yüzyılda Divan’da (II, 53) geçen Tag tagka kavuşmas, kişi kişiye kavuşur atasözü günümüzde Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur biçiminde yaygın olarak kullanılan bir atasözüdür (Aksan, 2015: 41). Bu örneğe baktığımızda atasözünün aradan geçen zamanın uzunluğuna rağmen ses değişimi dışında herhangi bir değişime uğramadığı aşikardır. Anlam olarak her ikisinde de aynı anlamı taşımaktadır. Bu açıdan bakılınca kalıp sözlerin ne kadar uzun süreçler sonucunda yer ettiğini ve kullanıldığı, zaman içerisinde kazandığı ve kalıplaştırdığı anlamıyla toplumun dilinde ne kadar önemli bir yer tuttuğu da yadsınamaz bir gerçektir. İşte bu süreçler göz önünde tutulduğunda atasözlerinin kalıplaşmış dil birlikleri içinde aslında tanıması en kolay birimler olduğu söylenebilir. Çünkü atasözleri bir toplumun deneyimlerinin uzun süreçlere yayılması sonucunda deneme ve yanılma yoluyla öğrendikleri ve bunun sonucunda edindikleri tecrübelerdir. Bu toplumun tecrübeler sonucunda artık bahsedilen durumdan çıkardığı derse göre şekillenmiş sözleridir. Aksan’a göre atasözleri aynı dilin değişik lehçelerinde yaşamaya devam etmekte, böylece bir ulusun, değişik lehçeleriyle aynı dilin öz malı olduğunu göstermektedir. Aksan’ın örneğinde Gülme komşuna gelir başına atasözü Türk dilinin Kazak lehçesinde hiç değişmeden kalmış biçimiyle Külme dosuňa, keler basıňa ; Adam alası işinde, mal alası sırtında atasözü; İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında hemen hemen aynı şekilde ve kullanımda kalmıştır (Aksan, 2015: 41). Bu ve bunun gibi diğer lehçelerde de benzer birçok örnek bulmak mümkündür. Bir dilin yapısı ya da kelime dağarcığı incelendiğinde atasözleri o dil için oldukça önemli bir yere sahiptir. Başka bir dile aktarım sırasında geçen bir atasözünün yanına onun atasözü olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu bile atasözlerinin kalıplaşmış dilbirliklerindeki önemini vurgular.
Türkiye Türkçesinde olduğu gibi Türkmen Türkçesinde de atasözleri alfabetik olarak sıralanmış ve karşılarında anlamları belirtilmiştir. Ancak belli ölçütlere göre bu çalışmalar yapılır. Atasözleri incelenirken onların yapısal, anlamsal ve işlevsel özelliklerine değinmek gerekir. Gökdayı’ya göre yapısal yönden atasözleri; çoğunlukla az sözcüklü ve kısa cümlelidirler. Bunların bir kısmı basit, bir kısmı birleşik yapıda, bir kısmı sıralı, bir kısmı bağlı, bir kısmı ise eksiltili cümle yapısındadır (Gökdayı, 2015: 35).
Atasözlerini oluşturan cümlelerin yüklemleri genellikle geniş zamanda veya emir kipinde çekimlenmiş eylemler veya ek eylemle çekimlenmiş isim cümleleridir (Gökdayı, 2015: 36). Atasözleri yapısı itibariyle nasihat verici ve yol gösterici olduğundan geniş zaman ve emir kipiyle çekimlenir. Bu bakımından atasözlerine bakıldığında en önemli özellikleri kalıplaşmış olmalarıdır. Yapısal özelliklerinin yanı sıra anlamsal özellikleri de bu sözleri diğer kalıplaşmış sözlerden ayırır. Toplumların uzun süreçte yaşadıkları tecrübelerden meydana gelen atasözlerinin bir kısmı gerçek anlamıyla bir kısmı da değişmece anlamıyla kullanılır. Örneğin, Bugünün işini yarına bırakma, Dost ile ye iç alışveriş etme atasözleri gerçek anlamlarında kullanılırken; Denize düşen yılana sarılır, Körle yatan şaşı kalkar atasözleri gerçek anlamlarının dışında bir anlam kazanmışlardır.
Türkmen Türkçesindeki atasözleri de bu çıkarımları destekler niteliktedir. Örneğin; İt gedaýdan gorkar, gedaý hem itden (İt dilenciden korkar, dilenci de itten.) (TDDS-1: 455). İki goçuň kellesi bir gazanda gaýnamaz (TDDS-1: 474) (İki karpuz bir koltuğa sığmaz). Gijӓniň haýryndan, gündiziň şeri ýagşy (Gecenin hayrından gündüzün şerri yeğdir.) (TDDS- 1: 469). Suv akar- daş galar (Su akar, taş kalır.) (TDDS-1: 49). Aljyran aýal ӓrine aba diyer (Elden ayaktan düşen kadın erine kaka der.) (TDDS-1: 58). Geçӓ jan gaýgy, gassaba- ýag (Keçi can kaygısında, kasap yağ.) (Koyun can derdinde, kasap et.) (TDDS-1: 453). Bu atasözlerine baktığımızda her birinde geniş zaman kullanılmıştır, öğüt vericidir ve bir olaydan ders çıkarılma sonucunda oluştuğu açıktır.
Atasözleri, yargı içerir, kalıplaşmış haldedirler ve genel bir kural bildirirler. Yaşadığı dilin kullanıcılarına öğüt verici ve yol gösterici bir görev üstlenirler. Bu yüzden insanlar arasındaki ilişkileri ve doğa olaylarının nasıl olageldiğini anlatırlar. Bazı durumlar karşısında toplumun geneline mal olmuş düşünce ve gerçekleri belirtirler. Var olduğu toplumun gelenek, görenek ve kültürünü yansıtırlar. Kullanıldığı toplumun deneyimlerinden doğmuşlardır ve yüzyıllardır bazı ses değişimlerinden geçmiş olsalar dahi özünü kaybetmemişlerdir. Kalıp halinde kullanıldıklarından değiştirilmelerine kullanıcıları tarafından izin verilmez. Bu yüzden atasözleri; yapısı, işlevi, anlamsal özellikleri ve kullanım özellikleri bakımından tanınması en kolay kalıplaşmış birimlerdir. Türkmen Türkçesinde de kalıplaşmış dil birlikleri içinde atasözleri en kolay tanınan birimlerdir. Örneğin, Süýtde agzy bişen suvy üfläp içer (Sütten ağzı yanan suyu/yoğurdu üfleyerek içer) (TDDS-I. 39); Ajaly ýeten tilki hinine bakyp uvlar (Eceli gelen tilki inine bakıp ulur/inler) (TDDS-I. 45); Süýji-süýji iýmäniň ajy-ajy gägirmesi bar (Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur) (TDDS-I. 45); Suv akar – daş galar (Su akar taş kalır) (TDDS-I. 49); Alma biş, agzyma düş (Elma piş ağzıma düş) (TDDS-I. 59-60); Altyn alma, alkyş al (Altın alma, dua al) (TDDS-I. 62); Altyn-kümüş daş bolar, arpa-gylçyk aş bolar (Altın gümüş taş olur, arpa kılçık aş olur) (TDDS-I. 62); Ýurt arasyny ýel bozar, adam arasyny dil bozar (Yurt arasını yel bozar, insan arasını dil bozar) (TDDS-I. 70); Dagdan arkasy bolanyň, daşdan ýüregi bolar (Dağdan arkası olanın, taştan yüreği olur) (TDDS-I. 74); Arpa-bugdaý aş bolar, altyn-kümüş daş bolar (Arpa buğday aş olur, altın gümüş aş olur) (TDDS-I. 78); Arynyň zäherin datmadyk balyň gadyryn näbilsin (Arının zehrini tatmayan balın kıymetini ne bilsin) (TDDS-I. 80); Agaç ekeni biler, at – bakany (Ağaç ekeni, at bakanı bilir) (TDDS-I. 88) atasözlerine baktığımızda geniş zaman veya emir kipiyle yapılmış olduklarını ve tecrübeler sonucunda ortaya çıktığını görüyoruz. Bu özellik atasözlerinin kalıplaşmış dil birlikleri olduğunun bir kanıtıdır ve diğer kalıplaşmış birimlerden ayırt edilmesini kolaylaştırmaktadır.
Deyimler: Deyimler, aynı dili konuşan insanların ihtiyaç duyduklarında hazırda bulunan o anki durum için hemen kullanabildikleri ve her bir durum için de ayrı ayrı kalıpları olan kalıp sözlerdir. Bu kalıplar, insan zekasının bir ürünü olmasının yanı sıra o toplumun deneyim ve tecrübelerinin de bir göstergesidir.
Şahin, deyimin tanımını yaparken gerçek anlamından ayrı bir anlam kazanan ve çekici bir anlatım özelliği olan kalıplaşmış söz öbeğine deyim denir, demiştir. Ona göre deyimler, en az iki sözcükten oluşur, ögeleri değiştirilmez ve ögeleri arasına başka bir sözcük eklenmeden kalıp olarak kullanılır. Deyimleşme evresinde dil, genellikle aktarmalardan, somutlaştırmalardan ve benzetmelerden yararlanır. Deyimler kendisini kullanan halkın dil inceliğini göstermesi, geçmişi, yaşam biçimi, gelenekleri, görenekleri ve başka türlü özellikleriyle ilgili izler taşıması bakımından önemlidir (Şahin, 2014: 954).
Aksan’a göre deyimler, bir dilin sözvarlığı içinde yer alırlar; o dili konuşan toplumun anlatımındaki gücünü ve başarısını, benzetmeye, nükteye olan eğilimini ortaya koyan önemli unsurlardır (Aksan, 2015: 39). Deyimler yüzyıllardır kullanılmakta ve kullanıldığı toplumun değişen yaşam şartlarına göre bazen kısmen değişen bazen de hiç değişmeden kalarak günümüze kadar öylece gelebilen kalıplaşmış birliklerdir. Örnek vermek istersek; Köktürk yazıtlarında geçen “(birinin) sözünü kırmamak” anlamında kullanılan Meniň sabymyn symady (Benim sözümü kırmadı.) deyimi günümüzde de aynı anlamda kullanılmaktadır. “Gönlüne göre, gönlünce” şeklinde kullandığımız söz ise; Köňlüňçe şeklinde o dönem de yazıtlarda geçmektedir. Yine Türkçede adı sanı yok olmak deyimi; eski kaynaklarda Aty küsi yok bolmak olarak geçmiştir (Aksan, 2015: 39). Çarhname’de geçen “aklını başına toplamak” şeklinde bugün kullanmakta olduğumuz deyim ise; Ögüňi/ ussuňu başuňa der! şeklinde geçmiştir (Aksan, 2015: 39).
Deyimlerin birçoğunun çok az ses veya anlam değişikliklerine uğrayarak ya da hiç değişmeden günümüze kadar gelebildiği bir gerçektir. Deyimler, yaşadıkları toplumun kültüründe bazı durumları anlatmada kullanılırlar ve o toplumun zekasının gerçek birer unsurudurlar. Örneğin Türkiye Türkçesinde bulunan etekleri zil çalmak, ağzı kulaklarına varmak, çama çıkan keçinin çama bakan/çıkan oğlağı olur, göz süzmek, diş bilemek, iki dirhem bir çekirdek, gönül koymak, gönül almak vb. birçok deyim sözvarlığımızdaki zenginliğin birer göstergesidir. Çünkü varolduğu kültürde yaygın bir şekilde kullanılarak sadece o kültürürün bir parçası olmuşlardır. Ancak aynı ortak kökten gelen bazı lehçeler arasında da aynı deyimler küçük ses değişiklikleriyle ya da aynı anlama gelecek başka sözcüklerle kullanılıyor olabilir. Örneğin; Kazak Türkçesinde yer alan Qızım sağan söyleyin kelinim sen tyňda deyimi, Türkmen Türkçesinde de Gyzym sana aýdýan, gelnim sen eşit şeklinde kullanılmakta aynı deyim Türkiye Türkçesinde; Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla şeklinde günümüzde hala kullanılmaktadır (Aksan, 2015: 40).
Gökdayı, deyimlerin daha iyi anlaşılması ve kalıplaşmaya uğramış diğer dil birimlerinden ayrılabilmesi için öncelikle onun yapısal, anlamsal ve işlevsel özelliklerinden yararlanılması gerektiğini söyler. Yapısal açıdan inceleyerek onların; (1) en az iki sözcükten oluştukları, (2) öbek veya cümle biçiminde bulundukları, (3) kalıplaşmış oldukları sonucuna varmıştır (Gökdayı, 2015: 40). Buradan hareketle deyimlerin en az iki sözcükten oluşması onu diğer sözcüklerden ayırmada yardımcı olacaktır. Bazıları öbek bazıları da cümle biçiminde yer almaktadır bu özellikte onu diğerlerinden ayırmada yardımcıdır. Örneğin, gözü dolmak, baltayı taşa vurmak, çam devirmek, kulak kesilmek deyimleri kendi başlarına kullanıldıklarında anlamlı birer kelime olmaya devam ederler. Ancak söz öbeği halinde iken artık yeni bir anlam kazanmış ve kalıplaşmışlardır. Cümle halinde deyimlere örnek vermek istersek; kambersiz düğün olmaz, dam üstünde saksağan vur beline kazmayı, atı alan üsküdarı geçti gibi örnekler verebiliriz.
Türkmen Türkçesinden de örnek verirsek, söz öbeği halinde olanlara;
Döwleri permana salmak / Devleri fermana salmak (Devleri dize getirmek, hizaya getirmek.) (Yılmaz, 2016: 193).
Öýe baş bolmak / Eve baş olmak (Evin dayanağı olmak, eve reis olmak.) (Yılmaz, 2016: 271).
Hursant bolmak (Sevinmek, mutlu olmak, çoşmak) (Yılmaz, 2016: 421).
Serine tӓç etmek (Kıymetini bilmek, saygı duymak, ihtiram göstermek) (Yılmaz, 2016: 607).
İkilemeler: Türkiye Türkçesi ve diğer Türk Lehçelerinde sıkça rastlanılan ikilemeler; yapısal, sözdizimsel ve anlamsal olarak önemli bir yere sahiptir. Yazı ve konuşma dilinde oldukça sık kullanılarak toplumların dil hazinelerinde önemli bir yer tutmuş ve tutmaya devam etmektedir.
Doğan Aksan, ikilemelerin Yunanca bir terim olan hendiadyoin1 ile adlandırıldığını, Latincede de sadece birkaç örnek barındırdığını, dünya dillerinde ise; Türkçedekine yakın oranda ikilemelere sahip dilin, pek azında yer aldığını -Korece ve Japoncada- söyler (Aksan, 2015: 67).
Akyalçın’a göre ikilemeler, en eski yazılı kaynağımız olan Orhun Abideleri’nde geçmekte ve ilk olarak dilimize buradan ışık tutmaktadır. İkilemeler bu özelliği ile Türkçemizin tarihi boyunca önemini korumuş; şiir olsun düzyazı olsun her ikisinde de anlatımı güçlendirmeye yardımcı olmuştur (2007: 1).
Türkiye Türkçesinde hem yazı dilinde hem de konuşma dilinde oldukça fazla olan ikilemeler Türkçenin zenginliğinin de bir göstergesidir. Yapısal olarak bakıldığında ikilemelerin oluşturulma yöntemi şunlardır:
Aynı adın yinelenmesiyle oluşanlar: Adım adım, emek emek…vb.
Aynı sıfatın yinelenmesiyle ve belirteç görevi görenler: Ilık ılık, soğuk soğuk…vb.
Zıt anlamlıların bir araya gelmesiyle kurulanlar: İyi kötü, aşağı yukarı…vb.
Eşanlamlılarla kurulanlar: Akıllı uslu, doğru dürüst…vb
Çekimli eylemler, ulaç ve ortaçlarla oluşturulanlar: düşe kalka, yatıp kalkıp …vb
Bu örnekler arttırılabilir. Bunlara her ikisi de anlamlı kelimelerle yapılanlar, ev bark, iş güç, para pul, akıl fikir…vb; biri anlamlı biri anlamsız kelimelerle yapılanlar, yırtık pırtık, çer çöp, eski püskü, çoluk çocuk, incik boncuk…vb; her ikisi de anlamsız olan kelimelerle yapılanlar, ıvır zıvır, eften püften,mırın kırın,abuk subuk…vb; yansıma seslerle yapılanlar da eklenebilir şırıl şırıl, çat çut, tıkır tıkır, horul horul, gümbür gümbür gibi ve böylece ikilemelerin ne kadar geniş bir yer tuttuğu görülebilir. İkilemeler yer aldığı toplumun bir parçası olup konuşma ve yazı dilinde belli bir zaman dilimi içerisinde o dile yerleşip süregelmiş kalıplardır. Bu bakımdan bakıldığı zaman deyimlerin de çekirdek kalıplaşma ya da tam kalıplaşma yoluyla oluştuğunu söyleyebiliriz. Ancak anlam bakımından incelendiği zaman diğer kalıp sözlerden ayrılır.
Türkiye Türkçesinde ikilemeler ile ilgili araştırma yapanlardan bazıları; Vecihe Hatipoğlu (1981), Osman Nedim Tuna (1986), Hamza Zülfikar (1995), Ömer Demircan (1996), Doğan Aksan (2001) gibi isimlerdir2.
Tükçenin söz varlığının çeşitliliği ve zenginliğinin bir göstergesi olan ikilemeler; Türkmen Türkçesinde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Söz dizimsel ve yapısal olarak bakıldığında Türkiye Türkçesinde olduğu gibi sınıflandırma yapılabilir.