Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler - читать онлайн бесплатно, автор Süveyda Şahin, ЛитПортал
bannerbanner
Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 4

Поделиться
Купить и скачать

Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler

На страницу:
2 из 6
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Fevzi Karademir’e göre ise; “halk bilmecelerinin üretilmesinde ve varlığını sürdürmesinde kalıp kullanımların önemli rolü vardır. Bilmecelerin en temel yapısal değerleri olan bu kalıplar, giriş kalıpları, bitiş kalıpları, bilmeceyi içine alan kalıplar olmak üzere üçe ayrılır”(Karademir, 2007: 103).

Karademir, halk bilmecelerinde de karşılaştığımız kalıplaşmadan bahsederken “Atasözleri, deyimler, dualar, beddualar, maniler gibi sözlü gelenek içinde hayat bulan halk bilmecelerinin büyük çoğunluğu da söz konusu kalıplarda üretilmiş ve varlığını sürdüre gelmiştir.” diyerek bunlardaki kalıplaşma olgusunu ortaya koymaya çalışmıştır ( Karademir, 2007: 103).

Cafer Özdemir ise kalıp sözlere Âşık edebiyatı unsuru olarak yaklaşmıştır. Onun tanımı şöyledir: “Kalıp sözler bir dilin en dikkat çekici yönlerinden biridir. Toplumsal hayata ait unsurlar içermesi, dini inançları yansıtması, söyleyen kişinin iç dünyasına özgü ipuçları vermesi, bünyesinde kültürel değerleri barındırması kalıp sözlerin dil açısından önemini ortaya koymaktadır. Zengin bir içeriğe sahip olması, konuşma dilinde sık sık kullanılmasını sağlar. Bu yüzden kalıp sözler doğru, etkili ve güzel konuşan kişilerin öncelikli olarak bilmesi/kullanması gereken dil unsurlarıdır” (Özdemir, 2015: 286).

Gökdayı, kalıp sözleri “bir toplumun bireyleri arasında belirli iletişim durumlarında geleneksel olarak kullanılan, duyguları, düşünceleri ve dilekleri açığa vuran en az iki sözcükten oluşan, tek bir kavramı mecazsız olarak karşılayan, zaman ve kişiyi gösteren ekler dışında biçim olarak hep aynı kalan, kullanım yerleri sınırlı kalıplaşmış sözcük dizileri” şeklinde tanımlamaktadır (Gökdayı, 2015: 69).

Kalıp sözleri “ilişki sözleri” kavramıyla karşılayan Aksan, bu sözlerin; bir toplumda değişik durumlarda kullanılması adet haline gelmiş sözler olduğunu ve o toplumun kültürünün ayrılmaz bir parçası olma özelliği gösterdiğini belirtir. Kalıp sözlerin insan ilişkilerini düzenlemek gibi çok önemli bir görevi olduğunu ve bu yönüyle de Türk kültürünün birçok yönüne ışık tuttuğunu söylemektedir (Aksan, 2015: 42).

Cafer Özdemir, Serdar Bulut’un “Kalıp sözler de tıpkı deyimler ve atasözleri gibi, toplumun kültürünü, inançlarını, insan ilişkilerindeki ayrıntıları, gelenek ve görenekleri yansıtan sözlerdir. Aynı dili konuşan bir toplumun kültürüne ışık tuttuğu, onun inançlarını insan ilişkilerindeki ayrıntıları, gelenek ve görenekleri yansıttığı görülmektedir (Bulut, 2012: 1121) tanımından yola çıkarak “içerdiği zengin bilgiler dolayısıyla kalıp sözleri diğer kalıplaşmış sözlerle birlikte ele almak gerekir” demiştir (Özdemir, 2015: 287).

Özdemir, kalıp sözlerle o toplum kültürünün sıkı bir ilişkisi olduğunu söyler. Çünkü belli görevleri olan bu sözler, kültürel yaşamın bir parçası olarak kullanılmıştır. Köklü bir sözlü kültüre sahip olan Türklerde kalıp sözlere de çokça rastlanıldığını ifade eder. Aşıkların şiirlerinde de kalıp sözlerin oldukça zengin olduğunu açıklar. Örneğin âşıklar kararlılık ve azim göstergesi için “ahdım var” sözünü kullanmıştır (2015: 287).

Serdar Bulut, Anadolu ağızlarında farklı bir zenginliği ortaya koyan kalıp sözleri araştırma konusu yapmıştır. Ona göre kalıp sözlerin belli durumlarda söylenmesi gelenek haline gelmiştir. Bunlar sayesinde toplumun kültürü, inançları, yaşayış ve gelenekleri hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir. “Çünkü bu sözler toplumun hafızasında duran ve konuşmalarda anlatımı kolaylaştırmaya yarayan renkli söyleyiş özellikleridir. Toplumdan topluma hem söyleyiş hem de kullanış olarak farklılıklar göstermektedir” (2012: 1117).

Gül, Dede Korkut Hikayeleri’nde manzum ve mensur halde klişeleşmiş kalıp sözlerin varlığından bahseder. Hikayelerde yoğun olarak bulunan bu sözlerin Dede Korkut’tan önce de sözlü kültürde var olduğunu ve anlatıcı ozanların bu geleneği devam ettirdiğini belirtir (2008: 105).

Bulut, Anadolu ağızlarında kalıp sözlerin varlığından ve kullanımında artış olduğundan söz eder, kalıp sözlerin tanım ve sınıflandırılmasında karışıklıklar olduğundan bahseder. Belirgin ölçütlerde tanımlanır ve sınırlandırılırsa, dilbiliminde biçim ve anlam bakımından daha sağlıklı çalışmalar yapılabileceğini söyler. Bulut da farklı duygu ve düşünceleri açığa vuran bu kalıp sözlerin, bir kimseyle karşılaşıldığında, selamlaşma sırasında, bir kimseden yardım ya da iyilik görüldüğünde, bir ricada bulunmada, hastalık durumunda hastaya ziyaret esnasında vb. durumlarda söylendiğini belirtir (2012: 1119).

Bir çocuğun doğumu üzerine ailesine “analı babalı büyüsün”, “ömürlü, hayırlı olsun”, “güle güle büyütün” gibi sözler söyleriz. Bulut’a göre bu sözler bir gereksinimden doğar ve bu bizlere geleneklerin dayatmasıdır. Ona göre atasözleri ve deyimleri bazı durumlarda söyleme zorunluluğumuz yokken bu kalıp ifadeleri söyleme zorunluluğumuz vardır (2012:1119).

Barın, yabancılara Türkçe öğretiminde temel söz varlığının öneminden bahseder ve öğrenecek kişinin ne kadar işine yarayacağının önemine vurgu yapar. Konuşma ve yazı dilinin farklı olduğunu, iletişim kurmada sıkça başvurulan kalıp sözlere (günaydın, iyi günler, Allah’a ısmarladık, güle güle, hayırlı işler vb.) yazılı metinlerdeki sıklık taramalarında ilk sıralarda rastlanmayabileceğini tespit ettiğini ifade eder. Ona göre iletişim kendisi dil kaynaklıdır ve söz varlığında doğal, konuşma dili esas alınmalıdır. Çünkü yabancılara Türkçe öğretiminde dil ve Türk kültürünü anlatmak esastır. Zira dil öğrenmek aynı zamanda yaşantıların kazandırılmasıdır. Burada kelimelerin sıklığı ve kelimelere yüklenen anlam zenginliği önemlidir (2003: 312-313).

Gökdayı’ya göre yapı, dille ilgili araştırmalarda üzerinde en çok durulan kavramdır. Ona göre bir dil birimi betimlenmek isteniyorsa ilk olarak o birimin yapısı araştırılmalıdır. Zira yapı (structure), bir bütünün ve onun parçalarının birbirleriyle arasında kurulan ilişkilerdir. Bunun sonucunda bir düzen ve sistem ortaya çıkar. Bu bütünden bir biçim (form) ortaya çıkar. Bunlar çeşitli dizimsel ilişkiler ve anlamsal bağlarla bir araya gelerek bütün halinde bir biçime girerler (2015: 14). Bununla aynı zamanda dış görünüş kastedilir. Bu dil birimleri aynı zamanda bir anlam (meaning, signification) bildirir (Gökdayı, 2015: 15). Bu bakımından düşünüldüğünde kalıp sözlerin belirlenmesinde ve sınıflandırılmasında anlam büyük bir öneme sahip olacaktır. Çünkü anlam, kalıp sözlerde verilmek istenen mesajın odak noktasıdır. Ortak dilde değişmeyen bir yere sahiptir ve söylendiği zaman kişiden kişiye değişmez. Bu bakımdan kalıp sözlerin konusunu oluştururlar da diyebiliriz. “Anlam genellikle sözcük düzeyinde ele alınan bir olgu olmasına rağmen cümlede kullanımından sonra tek başınaykenki anlamıyla aynı olmayabilir. Örneğin; Odun kırarken baltayı taşa vurdum cümlesinde ‘baltayı taşa vurmak’ gerçek anlam iken arkadaşımla konuşurken baltayı taşa vurdum cümlesinde gerçek anlamından tamamen uzaklaşmıştır. Burada değişmece anlam ve bağlam gibi başka unsurların da ele alınması gerekir. Dolayısıyla, anlam üzerinde durulurken hem yapı hem de işlev göz önünde bulundurulmalıdır (Gökdayı, 2015: 15)”. Bunlardan hareketle kalıp sözlerde de anlamın bu şekilde ele alınması doğru olacaktır.

Gökdayı’ya göre yapı (structure); bir bütün ile o bütünü oluşturan birimler ve bunların birbirleriyle kurduğu ilişkilerin adıdır. Bu bütünü oluşturan öğeler, çeşitli dizimsel ilişkiler ve anlamsal bağlarla bir araya gelir, bütün halinde bir biçime girerler. Biçimden kasıt yani form, bütünün dış görünüşüyle alakalıdır. Bir yapıya dayanan ve bir biçimi olan dil birimleri, aynı zamanda bir anlam (meaning/signification) bildirir. Kalıp sözler ve diğer kalıplaşmış dil birimler anlamlarıyla da kalıplaşmış olduklarından kalıplaşmış dil birimlerinin sınıflandırılmasında anlam bir dayanak noktası oluşturabilir (2015: 15).

Anlam dildeki bir kavramın insan zihninde canlandırdığı karşılıktır. Gökdayı yazısında bunların tek başına taşıdığı anlamı bir cümle içinde kullanıldığı zaman kaybedip yeni anlamlar kazanabildiğinden bahseder. Örneğin baltayı taşa vurmak deyimi Odun kırarken baltayı taşa vurdum cümlesinde gerçek anlamında kullanılırken Arkadaşımla konuşurken istemeden baltayı taşa vurdum cümlesinde gerçek anlamından çıkıp söylememesi gereken bir durumu söylemiş olmaktan bahseder. Dolayısıyla, anlam üzerinde durulurken hem yapı hem de işlev göz önünde bulundurulmalıdır demiştir (Gökdayı, 2015: 15).

Bütün bu bahsi geçen dil birimlerinin tabii ki bir de işlevi (function) vardır. Kalıp sözlerin tanımının doğru bir şekilde yapılabilmesi işlevlerinin bilinmesiyle mümkün olacaktır. Bu da öncelikle kullanılmasına bağlıdır. İşlev, bir dili konuşan toplumların ihtiyaçlarına yönelik olarak o dilin kullanımı ve istenileni anlatmada güdülen amaçtır. Çünkü sözlü olarak vermek istediğimiz bir mesajı dil aracılığıyla işlevsel hale getiririz. Örneğin bir kişiye seslendiğimizde aldığımız Efendim yanıtı onun bizi duyduğunun ve iletişimin başladığının bir göstergesidir.

Bağlam (context) ise dil içi ve dil dışı olarak ikiye ayrılır. İletişim durumunda mevcut olan dilbilgisel, fiziksel, sosyal ve psikolojik her şey olarak algılanabilir (Gökdayı, 2015: 16).

Sıklık (frequency) sözlü veya yazılı bir metinde veya derlemede bir birimin kullanım sayısıdır. Bunlar sözlü veya yazılı metinlerde eşit değildir. Kullanım sıklığına göre değişirler ve her dilde farklı sıklıklara sahiptir. Bunların vermek istedikleri mesajlara bakılarak kalıplaşma durumu tespit edilebilir (Gökdayı, 2015: 16-17).

1.4. İzlenen Yöntem

İncelememizde kalıp ifadelerin tespiti, tanımlanması, biçimsel ve yapısal incelemesi, karşılaştırmaların yapılması, anlam değerlendirmeleri gibi çalışmalar yapıldı. Daha çok Hürriyet Gökdayı’nın teorik düşüncelerini temel aldık.

Bu yöntemler sonucu tespiti yapılan kalıp sözlerin günlük dilde kullanılma sıklığı da göz önünde bulunduruldu. Bu kullanılma sıklığı, hem işlevsel hem de anlamsal açıdan diğer sınıflandırmalardan ayırt edilmesini sağlamada yardımcıdır. Çünkü kalıp sözlerin gün içinde insanlar arasında iletişimi sağlamada bir kolaylık olduğu düşünülürse kullanım oranının yüksek olması kaçınılmaz bir gerçektir. Örneğin; güne başlarken birbirimize dediğimiz Günaydın/ İyi sabahlar/ Hayırlı Sabahlar kalıp sözü günlük dilde iletişimin başlangıcı sayılır. Gün içinde sabahleyin ilk kez karşılaşan iki veya daha fazla insanın birbirine bu sözü söyleyerek iletişimi başlatması, toplumun bir geleneği olmuştur ve o toplumun diline yerleşmiş söylenmesi görev haline gelmiş bir ifadedir. Gün içinde, sabahtan öğle vaktine kadar olan bu süreçte hemen hemen her insan önce evindekilerle daha sonra sokakta ve iş yerindeki insanlarla bu sözlerden birini kullanarak güne başlar. Böylece gün içinde birçok yerden günaydın kelimesi duyulabilir. Bazılarının kullanımı diğerlerine göre daha az olsa da yine birisi bir yakınını kaybettiği zaman herkesin ona Başın sağ olsun/ Allah rahmet eylesin demeyi ihmal etmeyeceği bir gerçektir. Toplumun iletişimde vazgeçilmez bir parçası yaptığı bu kalıp sözlerin günlük hayatta ve konuşma dilinde kullanılma oranı daima yüksek kalmaya devam edecektir.

Bu çalışmada, Türkmen Türkçesindeki kalıp sözlerin atasözü ve deyimlerden farklı bir sınıflandırma içerisinde değerlendirilmesi ve bu dildeki kalıp sözlerin başlı başına bir konu olarak ele alınması, yapı, anlam, bağlam ve işlev yönünden ayrı bir grupta incelenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca çalışmada, Türkmen Türkçesiyle verilmiş tüm örneklerde Latin harfli yeni Türkmen alfabesi esas alınmıştır.

Böylece Türkmen Türkçesindeki kalıp sözlerin söz varlığı içindeki diğer kalıplaşmalardan ayrılmasına, farklı olduğunun anlaşılmasına ve ayrı bir grupta incelenip sınıflandırılmasına katkıda bulunmuş olacağız.

1.5. Sonuç

Çalışma, Türkmen Türkçesinde yer alan kalıp sözlerin söz varlığı içindeki diğer kalıp birimlerden ayrı bir sınıfta incelenmesi ve ayrı bir sınıflandırma altında ele alınması için yapılmış bir çalışmadır. Kalıp sözler çoğunlukla atasözü ve deyimlerin içinde ele alınarak çalışılmıştır. Bu çalışmayla bu kalıp sözlerin bunlarla karıştırılmaması ve ayrı bir sınıflandırma içinde ayrı kalıp sözler adı altında ele alınması, bizim açımızdan Türkmen Türkçesinin anlatım olanaklarını açıklaması bakımından oldukça önemli ve zorunlu bir konu olarak görülmektedir. Dilbilim yöntemlerinin de kullanılarak hazırlandığı bu çalışma söz konusu kalıp sözlerin tanımlanması, yapı, işlev, bağlam, anlam ve sıklık açısından ele alınıp incelenmesi, atasözü ve deyimlerden farklarının belirlenip sınırlarının çizilmesi ve bunlara göre sınıflandırılması Türkmen kültürünü yansıtması bakımından son derece önemlidir. Kalıp sözler lehçeden lehçeye aktarmalarda oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür dil birimlerinin bir sözlüğü olmadığı için aktarmalarda birçok anlam hatası ile karşılaşılmaktadır. Bu tür çalışmaların artması ve bu dil birliklerinin sözlüklerinin yayınlanması ile hem bu eksiklikler giderilecek hem de yüzyıllar boyunca farklı yollarla birleşerek bir anlam dünyası oluşturan bu tür dil birliklerinin ortaklığının tespit edilmesiyle günümüz Türk lehçelerinin birbiriyle yakınlaştırılması mümkün olacaktır. Bu ise, kültürel, tarihi ve sosyal açıdan beraberlik ve ortak kültür konusunda tespitler yapmamızı sağlayacaktır.

Çalışmamızda kalıp sözlerin tanımı yapılıp diğer kalıp dil birimlerinden farkı ve farklı bir sınıflandırma içinde ele alınması gerektiği üzerinde durulacaktır. Kalıp sözlerin yapı, işlev, anlam ve bağlam açısından incelemesi yapılacaktır. Bu sözlerin Türkmen kültüründeki yeri ve kullanım alanları üzerinde durulması planlanmaktadır. Son olarak da sözlü ve yazılı kaynaklardan, sözlüklerden derlenen ve alfabetik sıraya göre dizilip anlamları açıklanarak bir liste halinde çalışmanın sonunda sözlük şeklinde verilmesi amaçlanmaktadır.

İkinci Bölüm

İNCELEME

2.1. Kalıp Sözler

2.1.1. Dilde Kalıplaşma ve Kalıplaşmış Dil Birlikleri

Bir dili kullanan toplumlar o toplumun kültürel değerlerine göre iletişimi kolaylaştırmak adına belli kalıplarla iletişimi hızlandırabilirler. Zira kalıp sözler, kullanıldıkları toplumun her bölgesinde aynı anlam ve mesajı taşıdıkları için insanlar arasında kolay bir iletişim yolu olarak kabul edilirler. Bu dil birlikleri, kişiden kişiye değişmeyen, verilmek istenilen mesajın herkese göre aynı olduğu, yerleştiği kültürün değerlerini, yaşama bakış açısını yansıtan kalıp sözlerdir. Tabii ki bunları diğer söz varlıklarından ayıran en önemli nokta kalıplaşmış olmalarıdır.

Her dilde kalıplaşma belli sınırlar içerisinde yapılmıştır ve mutlaka vardır. Bu kalıplaşma dereceleri bazen tek bir sözcükte kalabildiği gibi bazen de sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşur. İnsanoğlu, etkili bir iletişim kurabilmek adına, doğası gereği dilin sağladığı bütün kısa yolları kullanır. Bu kısa yollar, iletişimi kolaylaştıran kalıp ifadelerden başka bir şey olamaz. Bunlar; atasözleri, deyimler, ikilemeler ve kalıp sözlerdir. Çünkü insan yapısı gereği iletişim esnasında içinde bulunduğu durumu en kolay ve en anlaşılır şekilde ifade edebilecek sözcükleri veya sözcük gruplarını kullanır. Bunu sağlamanın tek yolu da o dili konuşan toplumun kullandığı hazır kalıplardır. İnsanoğlu bu kalıp sözler sayesinde etkili ve hızlı bir iletişim sağlayarak kendini ifade etmede, hem zamandan kazanır hem de daha rahat bir şekilde anlaşılmak için zemin hazırlar. Ayrıca ifadesi güç olan ölüm karşısında sabır dileme, hastalıkta şifa dileme gibi durumlarda bu kalıp sözler vasıtasıyla derdini daha rahat anlattığı gibi yanlış anlaşılmaktan da kurtulur.

Kalıp sözler dünyanın her yerinde kullanılırlar, bu yüzden evrenseldirler. Sadece her dilin kendi ses, biçim ve söz dizimsel özelliklerine göre gramatik değişiklikler gösterirler. Ancak vermek istedikleri mesajlar yakındır. Örneğin; dünyanın her yerinde sabah uyanınca insanlar, iletişimin ilk adımı olarak birbirlerine Günaydın derler. Bu her dilde farklı söylenebilir; İngilizcede Good morning, Almancada Guten morgen, Rusçada Dobroye utro, Azerbaycan Türkçesinde Sabahınız xeyir!, Türkmen Türkçesinde Ertiriňiz haýyrly bolsun, gibi… Ama vermek istediği mesaj, iletişim adına evrenseldir.

Tabii ki bu kalıp sözler, bazen sadece o an söylenmesi zorunlu olan kültürel ve sosyal bir görev zihniyetiyle de kullanılabilir. Yani söylenmesi zorunlu olan kalıp sözler de mevcuttur. Bunlar ölen bir kişinin yakınına baş sağlığı dilemek için söylenen Başın sağ olsun, Allah rahmet eylesin, Allah geride kalanlara sabır versin, Mekanı cennet olsun, Toprağı bol olsun, Nur(lar) içinde yatsın sözleri gibi ifadelerdir. Burada, ölen kişinin yakınına bu sözlerle teselli verilmez ve sessiz kalınır ise toplum tarafından bir ayıplanma veya dışlanma söz konusu olacaktır. Böyle durumlarda bu kalıp sözlerin söylenmesi bir zorunluluk hali alır. Öyleyse bu kalıp sözler, sadece içten gelerek söylenen sözler olmaktan ziyade toplumun yaptırım gücünün de bir göstergesi olan sözlerdir. İşte bu açıdan bakıldığında hazır kalıp şeklinde olan bu sözler bir toplum içindeki insanların iletişimi sırasındaki huzur ve devamlılık açısından en önemli parçalardan biridir.

Çalışmada, dilin kalıplaşma konusundaki yapısını tanımak, bu kullanım kolaylığının hangi yollarla oluştuğunu ve nasıl ortaya çıktığını görmek için bu konunun Türkmen Türkçesi çerçevesinde ele alınması düşünüldü. Buradan yola çıkarak kalıplaşmanın ne olduğu, dildeki kalıplaşma süreci ve kullanım alanları; Türk dilinin lehçelerinden biri olan Türkmen Türkçesindeki örneklerden hareketle ele alındı, tespit edilen kalıp sözlerin Türkiye Türkçesindeki karşılıkları da anlam olarak verilerek bir bakıma Türkiye Türkçesindeki şekilleriyle de karşılaştırılmak suretiyle çalışmanın konusu oluşturuldu.

2.1.2. Kalıplaşma Nedir?

Kalıp kelimesinin Arapça “kalib/kaleb” kökünden geldiğini yazmıştık. Kalıplaşma kelimesi ise Püsküllüoğlu’na göre “kalıplaşmak” eylemi olarak açıklanmıştır. Kalıplaşmak, Püsküllüoğlu tarafından “kalıp durumuna gelmek, belli bir biçim almak ve o biçimde kalmak” olarak tanımlanmıştır (Gökdayı, 2015: 22). Ayverdi ise yine Püsküllüoğlu gibi “kalıplaşmak işi” terimini “Kalıp halini almak, belli bir şekil ve biçim kazanmak, değişmez bir durum almak” diye tanımlamıştır (Gökdayı, 2015: 23). Çağbayır ise bu sözcüğü “(1) kalıp durumuna gelmek eylemi, (2) önceleri değişebilir veya çekim eki görünümünde iken kelimenin veya grubun ayrılmaz bir parçası durumuna gelme “biçiminde bir açıklama getirerek kalıplaşmak eylemini de “(1) Kalıp gibi belli ve değişmez bir şekil almak, (2) Şablon durumuna gelmek; katılaşmak, donmak, (3) Dil ögeleri veya birlikleri için özel anlam taşıyacak biçiminde öz anlamını yitirmek” olarak tanımlamıştır (Gökdayı, 2015: 23). Son olarak da Türkçe Sözlük’te (TDK, 2005: 1046) kalıplaşmanın karşısına “kalıplaşmak işi” diye yazılmaktadır. Kalıplaşmak da “(1) Belli bir biçim almak, klişeleşmek, (2) (Dil bilgisinde) görevini yitirmek, (3) Durumunu sürdürmek, belli bir durumun dışına çıkmamak” olarak tanımlanmaktadır (Gökdayı, 2015: 23).

Tanımlardan yola çıkarak kalıplaşma hakkında bazı çıkarımlara varabiliriz. Bu çıkarımlar kalıplaşmada kalıplaşan sözün/sözlerin tek başına ya da söz öbekleri halinde kalıplaşmaya girdiğini ve yeni biçimini koruduğunu böylece o biçimi sabitlediğini gösteriyor. Kalıplaşan sözün yeni girdiği biçiminde çekirdek kısmın aynı kalması suretiyle bazı değişiklikler yapılabildiği görülüyor. Buradan hareketle kalıplaşan kelimenin/kelimelerin birimler halinde önceki biçimlerinden kurtulup tamamen yeni bir forma kavuştuğu ve bu formda sabitlendiği şeklinde bir sonuç çıkartabiliriz. Kalıplaşan sözler yeni biçimine girdikten sonra yeni bir anlam kazanarak değişmez, o kültürü sürdüren toplum tarafından aynı kalacak şekilde kullanılmaya başlar ve iletişime yeni bir boyut kazandırır. Tek başına kullanılan bu birimler kalıplaşma sonucu artık yeni biçiminde ve yeni anlamında kullanılmaya başlar. Ve ihtiyaç duyulmadığı sürece aynı kalmaya devam ederler. Tüm bu süreç sadece biçimsel bir değişimin süreci değildir. Aynı zamanda yapısal, anlamsal ve işlevsel olarak da bir değişim sürecidir. Kalıplaşma bir zaman sonra biçimsel değişiklikten ziyade yüklendiği anlam ve işlevle önem kazanır. Gökdayı’nın “Türkçe konuşanların karşılaştıklarında selam verdikten veya telefondaki girişten sonra söyledikleri Nasılsın(ız)? sorusu, bu durumu örnekler. Muhatabına Nasılsın(ız)? diyen kişi, eğer ortada bilinen bir sağlık sorunu yoksa, karşısındakinin beden veya ruh sağlığını merak ettiği için değil, nezaket kuralları gereği ve öyle yerleştiği için bu soruyu sorar. Kimse de bu soruyu ciddiye alıp nasıl olduğunu anlatmaya kalkmaz. Sadece İyiyim (teşekkür ederim) sen nasılsın/ siz nasılsınız? biçiminde bir karşılık verir. İşte Nasılsın(ız)? kalıp sözünün kullanımında işlevin anlamı geri plana itmesi açıkça görülebilir (Gökdayı, 2015: 24).

Kalıplaşma kendiliğinden ortaya çıkan ve oluşan bir şey değildir. Kalıplaşmanın gerçekleşmesi için bir süreç gerekir. Bir toplumun oluşturduğu bireylerin geçmişte kurdukları iletişimin en güzel örnekleri atasözleri, deyimler, kalıp sözlerdir, çünkü bu kavramlar kalıplaşma sonucunda oluşmuş zaman içinde geçmişten günümüze yaşayarak gelmiştir. Bu açıdan ele alındığında bu ifadelerin zamana meydan okuduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır. Birçoğu değişmeden ya da ufak tefek ses veya kelime farklılıklarıyla yöreden yöreye çok az denilebilecek değişiklilerle kullanılmaya devam edegelmişlerdir. İşte bu sözler toplumun kelime dağarcığındaki zenginliğin yanı sıra dilin ne kadar güçlü bir anlatım gücüne sahip olduğunun da göstergesidir. Zira kalıp sözler demek az sözle geniş bir mesaj vererek iletişimi kolaylaştırmak demektir. Bahsettiğimiz konuda atasözleri ve deyimlerin yeri de oldukça farklıdır. Dilin bu derinlik ifade eden söz varlığı ürünleri de belli kalıplara girerek günümüze kadar ulaşmış ve halen de yaşamaktadır. Bu kullanım özellikleriyle, geleceğe uzanan süreçte önümüzdeki yüzyılların nesillerine aktarılmak üzere kullanılmaya ve yaşatılmaya devam edeceklerdir. Biz bütün bunlardan hareketle kalıp sözlerin, günümüzden asırlar öncesinde yaşayan atalarımız tarafından kullanıldığı süreçte sözcüklerin birbiriyle birleşerek oluşturulduğu, onların tecrübeleri sonucunda ortaya çıkan iç içe geçmiş birer yapı olduğu sonucuna varabiliriz. Bu ifadeler, aynı zamanda yer alınan sosyal hayatın içinde insanlar tarafından kullanılan toplum kültürünün canlı birer örneğidirler. Örneğin; “Ağaç yaş iken eğilir” atasözümüz bir insana öğretilebilecek bütün ahlaki, karakteristik, fiziksel beceri gibi hem zihni hem de şahsi ve sosyal davranışların belli bir yaş grubunda iken yani erken yaşlarda verilebileceğinin mesajını içermektedir. Bu kalıp söz, bir insanı en güzel şekilde eğitmenin onu erken yaşlarda yönlendirmekten geçtiğini ifade eder. Örneğin bugünün bir çocuğunu ele alalım; bir çocuğun karakterinin temel yapı taşlarını en doğru şekilde örerek ondan sağlam ve muazzam bir duvar meydana getirmenin en doğru zamanının çocuğun altı yaşına kadar öğrendikleriyle mümkün olabileceği gelişim ve öğrenim psikolojisinin savunduğu bir konudur. Bu yaşa kadar öğrendikleri onun eğitiminin temelini teşkil eder; bundan sonrakiler ise üzerine koyacağı yeni davranışlar olacaktır. Bu alandaki kaynaklar, çocuğa en güzel şekilde eğitim vermenin ve onu ileriki yaşlarında sağlam karakterli ve vatanına, milletine faydalı olabilecek üst düzey yetenek ve ahlaki davranışa sahip yetiştirmenin erken yaşlarda verilen eğitimle mümkün olabileceğinden bahsetmektedir. İşte atalarımızın asırlar öncesi kısa bir cümleyle ifade ettiği bu düşünce bugün bile geçerliliğini korumaktadır. Herkes bu bilginin doğruluğu konusunda hemfikirdir ve kimse bu atasözünü yeri ve zamanı geldiğinde kullanmaktan çekinmez. Öyle ise atasözlerinin iletişimde vermek istediği mesaj ne kadar önemli ise kalıp sözlerin de vermek istediği mesaj, o toplumun yaşam biçimini belirmesi ve iletişim noktasında da kolaylaştırması adına bir o kadar önemlidir. Kalıplaşmanın oluşum süreci atasözlerinde daha uzun bir süreci kapsayabilir. Nitekim kalıp sözlerin de uzun süreçler sonucunda kalıplaşmaya girdiği bir gerçektir. Bu kalıplaşma, o dilin konuşanlarına ve o dilin yapısal özelliklerinin yanı sıra toplumsal değerlerine de bağlıdır. Bütün bu kalıplaşma sürecinde meydana gelen her türlü yapısal değişim o toplumun iletişiminde kolaylıklar yaratacak şekilde müthiş bir kültürel ağla örülmüştür. Bu sürecin ne kadar eskilere dayandığı yapılan çalışmalar sonucunda kesinlik kazansa bile dilin canlı bir olgu olması onun hiçbir zaman kesin bilgi olamayacağının da ayrı bir kanıtıdır.

Gökdayı, atasözleriyle ilgili kalıplaşma sürecini Dîvānü Lugāti’t-Türk’ten aldığı Awçı neçe al bilse adhıg ança yol bilir atasözüyle açıklar. Bu atasözü günümüzde bazı ses değişikliklerine uğrayarak Avcı ne kadar al (hile) bilse ayı o kadar yol bilir şeklinde anlamını koruyarak devam etmektedir (Gökdayı, 2015: 24).

На страницу:
2 из 6