Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid - читать онлайн бесплатно, автор Jale Babaşova Kastrati, ЛитПортал
bannerbanner
Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 3

Поделиться
Купить и скачать

Repressiya Dönemi Azerbaycan Dönemi Hüseyin Cavid

На страницу:
5 из 6
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Şairin, aslında bütün şairlerde yazarlarda olduğu gibi güzellik hayranlığı vardı. Güzel olan her şeye hayranlık duyar severdi. Fakat yazardaki bu güzellik kavramı sadece dış güzellik değil. Güzel olan vahdet halinde olacak. Dışı güzel olanın içi de güzel olacak. Yani faydası olmayan bir güzelliği güzel olarak görmezmiş yazar. Şair eşine “O ağaç ki, gölge etmiyor, onu kökünden çıkarıp atmak lazım. O, güzellik ki, insanlara hizmet etmiyor, ben ona hayran olmam.” demiştir.75Hüseyin Cavid çiçeklerden kırmızı gülü severdi. Çünkü bu gül çok güzel, ama güzel olduğu kadarda faydalı, reçeli yapılıyor, kokusu var… ve bu gibi sebeplerden gülü seviyor. Çünkü doğa gülü insanlığa hizmet için yaratmıştır.

Şair genel olarak yalnızlığı sevmezdi. Sadece çalışırken yalnızlığı, sessizliği tercih edermiş. Sadece önemli bir eser üzerinde çalışacağı zaman kendisine çalışmasına uyacak bir mekan seçer ve işini bitirinceye kadar dainzivasından çıkmazamış. Hatta Dağıstan’dayken 1916 yılında iyi motive olmak için bir köy evine gider. Ev sakinleri değerli misafiri ağırlar. Ama köyde olduğu gibi ev sakinleri sabah erkenden tarlada işini yapmaya gider. Evde sadece bir genç kalır, birkaç gün böyle devam eder. Bu sırada şair ev sakinleri dönünceye kadar eserinin üzerinde çalışır. Bir gün yazar merak eder ve sorar ev sahibine, kardeşin neden çalışmıyor sizin gibi diye. Ev sahibi de:– “Olur mu hiç Cavid Efendi. Bizde misafir yalnız bırakılmaz, yanıtını verir. Şair güler bu kadar samimi ve içten bir cevaba ve ilave eder”:– Yarından itibaren yanınıza al kardeşini de. Ben çalışırken yalnız kalmıyorum, yaratmakta olduğum nice öğretmen, doktor, sıradan insan karakterleri, kahramanlarım beni yalnız bırakmıyorlar, sıkılmam ben. Beni merak etmeyin, der.76Anlatılan hatıralardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, yazar yalnızlığı sevmez, çalışması için tercih ettiği yalnızlıkta bile hayali kahramanlarıyla zaman geçirir, hiç yalnız kalmaz.

Hüseyin Cavid,mütevazı bir kişiliğe sahiptir. Övünmez, yaptıklarını anlatmaz, eleştirildiği zaman eleştirileri değerlendirirken derin bir karaktere sahip olmuştur. Arkadaşı Rıza Tahmasip, onun mütevazı kişiliğini anlatırken hatırlıyor:“Yazdığı şiirleri ilk bize (Eziz Şerif kast ediliyor burada) okurdu. Biz de şiirle ilgili düşüncelerimizi söylerken not defterine not düşerdi,biz konuştuğumuz esnada77Şairin karakter özelliklerinden biri de haksızlığa, adaletsizliğe karşı tahammülsüzlüğüdür. Düşüncelerine, karakterlerine ters düşen her şeyi sakınmadan söyleyen inandığı doğru bildiği gerçekleri sonuna kadar savunan, bildiğinden dönmeyen, adaletli, prensipli bir insandı. Yarattığı kahramanlarda da böyle karakter özellikler görebiliyoruz. Yazar bu noktada işine karşı çok sorumludur. Çünkü bir kahraman yaratmak, bir insan yaratmaktır. Milyonların tanıyacağı yeni bir insan ve bu insan dış yapısı olduğu gibi iç dünyaya da sahiptir. Yazara düşen sorumluluk örnek olacak, ya da ibret olacak iç dünyası olan bir karakter yaratmaktır. Bundan dolayıdır ki, o bir eseri bitirinceye kadar üzerinde çok çalışır, çok düzeltmeler yapardı. Hayattan aldığı bu kahramanları hayatın adaletsizlikleriyle mücadele ettiriyordu. Nitekim kendisi de yaşadığı ortamın sosyal, siyasî dengesizliğiyle savaşıyordu.

Şair daha küçük yaşından onun hayatını yönlendirmeye çalışan mutaassıp ailesiyle mücadeleye girişmiş ve son anlarına kadar da çevresinde karşılaştığı adaletsizliklere karşı mücadele vermiştir. Eşi hatıralarında 1931 yılında Yesentuki’de tatil yaptıkları dönemde hasta 18 yaşlarında genç kızın olayını anlatıyor. Bu kızı babası zengin olduğu için kendinden çok büyük dul iki çocuklu biriyle evlenmeye zorluyormuşlar. Cavid, bunu eşinden duyar, kızın babasıyla konuşur.Bu dönemde artık yazar tanınmış, toplumda sevilen bir yazar aydın olduğu için adamı ikna eder ve babası kızını sevdiği fakir olan öğretmenle evlenmesine müsaade eder. Bu olaydan sonra yazar, eşine insanları birbirinden ayıran, sınıflandıran, aralarında nifak(ayırım yapan) salan tek gücün var olduğunu bununda devlet ve para- pul olduğunu söyler. “Eğer o bir canlı varlık olsaydı, ben onunla bütün gücümle mücadele eder, savaş verirdim, diye söylemiştir”.78Anlatılan anıdan görüldüğü üzerehaksızlığa, adaletsizliğe gelemez, karşılaştığı haksızlığa karşı hemen sesini yükseltirdi.

Memmed Rahim, bir yazısında sanatçının şakacı, esprili kişiliğini şöyle bir hikâyeyle anlatıyor. Bir gün komşusu ve arkadaşı olan Camo Cebrayıl Beyli’yi hasta ziyaretine gitmişler. CamoBey, dış kapısında delik açtırmışmış posta için, bunu görünce “Cavid Efendi espriyle:– Camo Bey, sen herhalde kapındaki delik yüzünden üşüttün, dedi. Biz hepimiz güldük”.79

Şairimiz, ayrıca fazla konuşmayı sevmeyen bir mizaca da sahiptir. Arkadaşı Abdullah Şaik, bu özelliğini bir yazısında şöyle anlatır: “Cavid az fakat anlamlı konuşurdu. O konuşurken herkes susar, onu hayranlıkla dinlerdi. O, yüksek sesle konuşmayı, bağırıp çağırmayı sevmezdi.”80

Hüseyin Cavid, hayatını mercek altında, dikkat merkezinde yaşamıştır. Çünkü sosyal bir kişilikti: Mesleği ve yeteneği dolaysıyla hep kalabalığın dikkati üstünde olmuştur. Fakat buna rağmen ne kadar sosyal bir kişilik olursa olsun şair, hoşuna gitmeyen insanlarla aynı ortamda bulunmayı, muhatap olmayı sevmezdi.81

Hüseyin Cavid, fotoğraf çektirmeyi sevmezmiş, çünkü onların gerçekliği yansıtmadığı kanısındaymış. Bundan dolayıdır ki, çok fazla fotoğrafı yoktur. Çektirdiği resimler 1907 yılından sonra ki döneme aittir. (İstanbul’daki öğrencilik dönemi). Ünlü dram yazarının belirgin bir başka özelliği de fiziksel yapısıydı. Buhara şapkalı, gözlüklü ve bastonlu, şık giyimli orta boylu bir yapıya sahipti.

Hüseyin Cavid’in kişiliğini, psikolojik yapısını oluşturan başlıca özellikler ayrı ayrı anlattıktan sonra kişiliğiyle ilgi anlattıklarımızı özetlersek şu yargıya varabiliriz:Hüseyin Cavid mesleğine düşkün, adaletli, haksızlığa tahammülü olmayan mütevazı, iyiliksever, duygusal, hassas bir yapıya sahiptir. Alışkanlıklarına düşkün, düzenli olmayı seven, çok konuşmayı sevmeyen, daha çok gözlemleyen, iyi bir aile reisi, sosyal bir insandır.

İkinci Bölüm

Turana kılıçtan daha keskin ulu kuvvetYalnız medeniyet, medeniyet, medeniyet…(İblis)

İKİNCİ BÖLÜM

HÜSEYİN CAVİD’İN SANAT HAYATI

2.1. HÜSEYİN CAVİD’İN EDEBİYAT İLE İLGİLENMEYE BAŞLAMASI

Hüseyin Cavid’in sanatçı kişiliğinin oluşmasında ve sanat hayatına atılmasında aile bireyleriden babası Hacı Abdullah ve ağabeyi Şeyh Muhammed’in etkisi olmuştur.Daha öncede belirttiğimiz üzere şairin babası güzel sese sahip mersiye söyleyen biri idi. Yazar, edebiyata, şiire ilgisinin oluşmasında babasının etkisini kendisi şöyle anlatıyor: “Güzel sesi ve yorumlarıyla ünlü olan babam beni küçüklükten ilimle uğraşmaya sevk etmiştir.”82

Daha ilk çocukluk hatıralarını anlatırken, babasıyla tarih, edebiyat ve sanat üstüne çok ciddi sohbetler ettiklerini görüyoruz. Doğu edebiyatını ve Azerbaycan tarihiyle ilgili bilgilerini babasından öğrendiğini ve ilk öğretmeninin babası olduğunu da vurguluyor.83Babasının etkisiyle yazarın bilime, edebiyata olan ilgisi başlar ve ilerleyen dönemlerde “Mekteb-i Terbiye”deki hocası M. T. Sıdkı’nın etkisiyle de pekişip güçlenmiştir. İlk şiirini 12 yaşındayken “Mekteb-i Terbiye”deki öğrencilik döneminde yazmıştır. İlk kalem tecrübesi “Gönlüm” başlıklı şiirini, klasik edebiyatın etkisiyle Farsça yazmıştır. İlk şiirlerini “Gülçin”, “Salık” mahlaslarıyla yazmıştır.

İlk kalem tecrübesi olan şiirleri maalesef günümüze kadar muhafaza edilememiştir. Birkaç küçük şiir dışında, onlar da arkadaşları tarafından hatıralarında, günlüklerinde muhafaza edilerek günümüze kadar ulaşmıştır. Hüseyin Cavid’in sanat hayatında silinmez bir iz bırakan hocası ve arkadaşı M. T. Sıdkı onun şiirlerinde ilk yol göstereni, ilk okuyucusu ve eleştirmeni olmuştur. Öğretmeninin ölümü üstüne yazdığı şiir “Salık” mahlasıyla “Şarkı- Rus” gazetesinde 28 Ocak 1904 tarihinde (8 No’lu sayısında) basılmıştır.Bu şiiri Farsça yazmış ve öğretmeninin hatırasına ithaf etmiştir. Öğretmeni M. T. Sıdkı’dan sonra sanatçı kişiliğini geliştiren, şiirle ilgili bilgilerinde yeni ufuk açan bu defa İstanbul Üniversitesi’nde öğretmeni olan R. Tevfik Bölükbaşı olmuştur.

On iki yaşından ilk şiir denemeleri yapmaya başlayan Hüseyin Cavid, 1895-1900 yıllarında esasen Divan edebiyatının etkisiyle Farsça ve Azerbaycan Türkçesiyle lirik şiirler yazmıştır. Bu dönem genç şairin ilk denemelerini yaptığı dönemdir. 1900 yılından I. Dünya Savaşı’na kadar 1914-1915 yıllarına kadar yazar İran’da, Türkiye’de sonraları Tiflis, Gence ve Bakü’de farklı zamanlarda farklı tarzlarda şiir, manzume ve tiyatro eserleri yazmıştır. Edebiyat eleştirmenlerinden H. Zeynallı, bu dönemi, Cavid sanatının ikinci dönemi olarak belirlemiştir.84

Hüseyin Cavid’in sanat hayatının üçüncü dönemi 1916-1926 yıllarını kapsar. Yazarın sanat hayatının bu dönemini edebiyat eleştirmenlerinden Yaşar Karayev buhranlı, fikri arayış, bir nevi geçit dönemi olarak nitelendirmiştir.85Fakat yazarın hayatının bu döneminde eserlerine de yansıyan bedbinlik, hayatında yaşadığı büyük kaygılardan kaynaklanmıştır. Bu dönemde yazar evladı Timrus’un ve kardeşi Ali Rıza’nın ölümlerini görmüştür.

Hüseyin Cavid’in sanat hayatının evrelerini daha detaylı bir şekilde incelemeye geçmeden önce, yazarın sanatçı kişiliğinin oluşup gelişmesi, sadece ilk bilgileri aldığı babasının, öğretmeni M. T.Sıdkı ve İstanbul Üniversitesi’nde derslerine girdiği R. Tevfik Bölükbaşı’nın etkisiyle sınırlı kalmadığını söylemeliz. Farklı zamanlarda bulunduğu edebî ortamlara sanat çevreleri, dönemlerinin şair ve yazarlarının da eserlerinde etkisi olduğu görülüyor. Fakat yukarıda isimlerini yazdığımız üç ismin sanatla ilgilenmesinde Hüseyin Cavid’in şair ve yazar olmasına sebep olmuş büyük isimler ve etkenlerdir.

2.2. HÜSEYİN CAVİD’İN ŞİİRE BAŞLAMASI

Şiir yazmaya on iki yaşından başlayan Hüseyin Cavid, ilk şiiri “Talibiyye” okulunda öğrenciyken yazmaya başlamıştır. Şairin bu dönemde yazdığı şiirlerde klasik edebiyat anlayışına uygun olarak klasik nazım şekilleri hâkimdir. Bu dönem şiirlerinden görüyoruz ki, yazar şiirlerini kendinden önceki ünlü klasik yazarlarımız gibi Farsça ve aruz vezninde yazmıştır. İlk dönem şiirlerinde Azerbaycan klasiklerinden Nesimi, Seyit Azim Şirvani, Sabir gibi şairlerin etkisi görülmektedir. Sanatsal kişiliğinin oluşmasında ilk etken olan öğretmeni M. T. Sıdkı’nın etkisiyle şiirlerini Azerbaycan Türkçesiyle yazmaya başlamıştır. İlk şiirlerini “Füyuzat” dergisinde “Hüseyin Salik” mahlasıyla yazmıştır. Şair bu dönemdeki şiirlerinde “Gülçin”; “Arif” ve “Salık” mahlaslarını kullanmıştır. Hüseyin Cavid’in bu dönemde yazmış olduğu yazılarının en önemlisi “Şarkı- Rus” gazetesinde öğretmeni M. T. Sıdkı’nın ölümüyle ilgili “Urmiye’den Mektuplar” başlıklı yazısıdır.

Ez cihan reft hazreti- Sıdkı

Sed hezaran drığa sed efsus

Mısraları “Urmiye’den Mektup” şiirinden bir parçadır. Mısraların anlamı:

“Yüz binlerce kez efsus olsun ki, Hazreti Sıdkı dünyadan göçmüştür.”

Daha önceki bölümlerde de yazdığımız gibi M. T. Sıdkı’nın yazarın sanatçı kişiliğinin; sanat alanındaki kaderinin belirlenmesinde önemli bir yeri ve büyük bir katkısı vardır.

Şair, yaratıcılığının ilk döneminde sadece şiir yazmıştır ve şiirleri 1904 yılında “Şarkı-Rus”, 1905’te “Hayat”, 1906’da “İrşad”, 1907’de “Füyuzat”, 1909’da “Sırat-ıMüstakim”, “Hifak”, 1910’da “Hakikat”, 1911’de “Yeni İrşad”, 1912’de “Işık”,“Mektup”, “İkbal”, “Molla Nesreddin”, 1915’te “Açık söz”, “Kurtuluş” ve nihayet 1917 yılında da “Gardaş Kömeyi”86 ve “Yeni İkbal” gibi gazete ve dergilerde yayınlnmıştır.87

İlk dönem şiirlerini klasik uslupta aruz vezniyle yazdığı için konusu itibarı ile de o dönem klasik yazarlarının etkisinde kalarak aşk, sevgi, tabiat tasvirleri, güzellik konularını işlemiştir. 1909 yılına kadar sadece yirmiye yakınşiir yazan Cavid, bu şiirleriyle lirik bir şair olarak tanınmaya başlar.

“Regs”88, “Her Yer Sefalı”, “Çekinme Gül”, “Hıraman Hıraman”, “Uyuyur”, “Men İsterem”, “Küçük Bir Levha”, “Deniz Perisi”gibi şiirler, yazarımızın insan ve tabiat güzellikleri karşısında hislerinin ifadesidir. Bu şiirlerin büyük çoğunluğu Türkiye’deki eğitim döneminde yazılmıştır. Yazarın hayatında Türkiye-İstanbul dönemi ister sanatçı kişiliğinin isterse de birey olarak karakterinin olgunlaşıp kâmilleşmesinde çok büyük katkısı olmuştur. İstanbul’da eğitim aldığı dönemde Türk edebiyatının dehalarıyla tanışma, onlardan ders alıp, onların ekolunu öğrenme gibi büyük bir fırsatı yakalamıştır.

Türkiye’de Rıza Tevfik, Tevfik Fikret, Namık Kemal ve Abdulhalk Hamit gibi sanatkârların Hüseyin Cavid’in sanat anlayışının, sanatçı kişiliğinin yeni bir şekil almasında büyük katkıları olmuştur. Bu açıdan yazarın Türkiye’ye gelmeden önceki şiirlerine baktığımızda ve Türkiye’de eğitim aldığı ve sonraki dönemlerde yazdığı şiirlerini değerlendirdiğimizde, şiirlerindeki şekil ve konu zenginliğini açık bir şekilde gözlemleyebiliyoruz. Bu konuyla ilgili edebiyatçı eleştirmen Eziz Şerif, Hüseyin Cavid’in İstanbul’dan döndükten sonra hala aruz vezninde yazmasına rağmen, artık yeni kalıplarda ve konu olarak önceki şiirlerinden farklı konularda şiirlerle gündeme geldiğini yazıyor.Hüseyin Cavid’in, bu dönemi Hüseyin Salık mahlasıyla yazdığı şiirlerin son örneğidir.89

Yazarın sanat hayatında dönüm noktası olan Türkiye-İstanbul dönemiyle ilgili edebiyat araştırmacısı Refik Zekâ Handan şunları söyler:

– “Türkiye’ye giden, İstanbul’da tahsilini devam ettiren genç şaire, Türkiye’nin görkemli söz ustalarından Namık Kemal, Rasizâde Mahmud Ekrem, Abdulhak Hamid ve Tevfik Fikret gibi açık fikirli sanatkârların tesiri olmuştur.” 90

20. yüzyılın başlarından itibaren Türkiye’de tahsil gören, fikir ve sanat cereyanlarını yakından takip eden Azerbaycanlı genç yazarlar, geri döndüklerinde Türkiye’deki fikir ve sanat cereyanlarının etkisinde kalarak bunları eserlerine de yansıtmışlardı. Türkiye’den döndükten sonra edebi görgü ve bilgisi genişleyen şair, eserlerine eskiden hiç işlemediği konuları; siyasî ve sosyal konuları işlemeye başlamıştır. 1909-1910 yılları arasında Erivan’ın Millî köyünde, Nahçivan ve Tiflis’te öğretmenlik yaptığı dönemde kaleme aldığı şiirlerin ekseriyeti siyasî ve toplumsal konularda olmakla beraber süjeli şiirlerdir. Süjeli şiir bedii formu onun bütün sanat hayatı süresince en çok kullandığı bir formdur. “Öksüz Enver”, “Küçük Serseri”, “Geseydi”, “Bir Kızın Son Feryadı”, “Veremli Kız”, gibi şiirlerinde Cavid süjeli şiir formunu kullanarak sosyal konularda şiirler yazmıştır. İster form isterse de muhteva açısından Türk edebiyatından etkilenmelerinin örneklerini yazarın şiirlerini tahlil ederken daha fazla göreceğiz.

Sanat hayatının ilk evresi sayılan 1895’den 1909’lara kadar olan dönemde Hüseyin Cavid, sadece şiir yazmamıştır. Hüseyin Cavid’in ilk sanatkârlık dönemine ait şiirlerin büyük çoğunluğunda “Servet-i Fünun” edebiyatının etkisi görülmektedir. Fuad Köprülü, Servet-i Fünun şairlerinden Hüseyin Cavid’in üzerinde Abdulhak Hamid ve Tevfik Fikret’in etkisinin büyük olduğunu ifade eder. 91

Hüseyin Cavid sanat hayatının ilk döneminde kaleme aldığı şiirlerini“Keçmiş Günler” başlığı altında 1913 yılında Tiflis’te “Şark” matbaasında bastırmıştır. 1917 yılında Bakü’de “Açık Söz” matbaasında da kitabın II. baskısı yapılmıştır.

“Keçmiş Günler” kitabında şair, 1905 ile 1913 yılları arasında yazdığı şiirlerini toplamıştır. Kitapta dördü gazel olan 27 tane şiir bulunmaktadır. Bu kitapta toplanan şiirlerde “Servet-i Fünun” şiirlerinin dili, üslubu, şekil ve muhteva yönünden tesiri bariz bir şekilde görülmektedir.“Keçmiş Günler” kitabı, şairin basılan ilk kitabı olması açısından da önemlidir.

Hüseyin Cavid’in basılan ikinci şiir kitabı “Bahar Şebnemleri”dir. Yazar bu şiir kitabında 1905 ile 1916 yılları arasında yazmış olduğu şiirlerinin bir kısmını toplamıştır. Kitapta toplamda 35 şiir yer almaktadır. Hüseyin Cavid, bu şiirlerinde dil olarak İstanbul Türkçesi’ne sadık kalmış birçok nazım şekillerini deneyerek lirik eserler yazmıştır.

Yazarın “Bahar Şebnemleri”kitabı da1917 yılında Bakü’de “Açık Söz” matbaasında basılmıştır. Yazar, aynı zamanda bu dönemde darm eseri olan bir perdelik “Ana” piyesini de yazmıştır. Aruz vezniyle yazılan bu eser, şairin tiyatro alanında ilk denemesi olmasına rağmen, şiir akışı, sahne tekniği açısından eleştirmenler tarafından oldukça başarılı değerlendirilmiştir.“Ana” piyesi Azerbaycan tiyatro tarihinde yazılan ilk manzum dram eseri olma özelliğine de sahiptir.

“Ana” manzum piyesinden sonra Hüseyin Cavid, daha çok tiyatro eserleri yazmaya odaklanır ve sanatındaki gerçek başarıyı yazdığı manzum tiyatroları sayesinde yakaladığını da söyleyebiliriz. Hüseyin Cavid, 1910 yılına kadar sadece şiir yazmıştır. 1910’da ilk tiyatro (dram) eserleri, makale, mektup türlerinde de eserler vermiştir. Ayrıca Abdullah Şaik ile beraber “Edebiyat Dersleri” adlı ders kitabı da yazmıştır. Bu eser 1919 yılında Bakü’de yayınlanmıştır.

2.3. HÜSEYİN CAVİD’İN SANAT ÇEVRESİ

1905-1909 yılları Hüseyin Cavid’in Türkiye’de eğitim aldığı dönemdir. Bu dönemde genç yazar, Türk münevverlerinden R. Tevfik Bölükbaşı’ndan ders almış, aynı dönemde İstanbul Üniversitesi’nde Batı Edebiyatı’nda profesörlük yapan Halid Ziya Uşaklıgil ve yine aynı bölümde öğretmenlik yapan Cenab Şehabettin ve Mehmet Akif Ersoy’un da derslerine katılmıştır.Üniversite ortamında o dönemin ünlü edebiyatçılarıyla tanışmıştır.Hüseyin Cavid’in İstanbul’daki edebî evresi yalnızca ders aldığı öğretmenleriyle sınırlı kalmamış, Tevfik Fikret, Abdulhak Hamid gibi “Servet-i Fünun”cularla datanışma fırsatı, yazarın kendini sanat ve dünya görüşü anlamında geliştirmesi açısından çok önemli etkenler olmuştur.

Hüseyin Cavid İstanbul’da öğretim aldığı döneminde “Sırat-ıMüstakim” dergisinde “Yadi Mazi”, “Son Bahar”, “İlmi Beşer” şiirlerini yayınlatmıştır.“Sıratı- Müstakim” dergisinin başyazarlığını o dönemde Mehmet Akif Ersoy yapıyordu.Genç şair, hayatının önemli dönemini oluşturan İstanbul’daki eğitim süresince Türk edebiyatının büyük mütefekkirleriyle tanışıp onlardan ders almıştır. Yazarın hayatındaki bu dönemde sanat çevresi böyle üstadlardan oluşuyordu.

1909’dan sonra Azerbaycan’a dönen Hüseyin Cavid, bir süre memleketinin farklı illerinde öğretmenlik yaptıktan sonra 1919 yılında Bakü’ye yerleşmiş ve bu dönemden sonra 1925 yılından ölümüne kadar şimdiki Bakü Devlet Üniversitesi’nde eski ismiyle Daru’l- Muallimun’da öğretmenlik yapmıştır.1925 ile 1937 yılları arasında Azerbaycan halkının en önde giden aydınlarıyla aynı sanat ortamında çalışmış, halka hizmet etmiştir.Hüseyin Cavid’in sanat çevresini Abdullah Şaik, Süleyman Sani Ahundov, Samed Vurgun, Ebdürrehim Bey Hakverdiyev, Mehmet Emin Resulzade, Eziz Şerif, S. Hüseyin Cafer Bünyadzade, N. Nerimanov, Salman Mümtaz ve Üzeyir Hacibeyev ve Müslim Magamaev gibi XX. yüzyıl Azerbaycan edebiyat ve sanat tarihinde önemli yere sahip münevverler oluşturuyordu. Sanat arkadaşlarıyla üniversitede ve aile ortamlarında veeskiden “Gubernator” parkı olan parkta görüşüp; sanat,edebiyat ve şiir üstüne sohbetler yapıyorlardı. Dönemin önemli içtimaî ve kültürel olaylarını tartışırlardı.92

Azerbaycan’da Sovyet sistemi kurulduktan sonra yöneticiler işgal ettikleri topraklarda kendilerini sağlama almak için halklara nisbî özgürlükler tanıdılar. Fakat bu politikanın amacı aydın kesime kendini dost gösterereksiyasî görüşlerine ters düşen aydınları temizlemekti. Yine bu politikalarını uygulamak için de halkın içinden kendilerine sadık yazar ve gazeteci grubu yetiştirmek, onların siyasî görüşlerine uymayan aydınları böylelikle toplumun gözünden kendi meslektaşlarının aracılığı ile düşürüp daha sonra resmi olarak hapsedip veya sürgün edip edebiyat camiasını denetlemekti.Hüseyin Cavid’in en samimi arkadaşı ve döneminin en iyi gazetecilerinden olan Eziz Şerif’le uzun süren arkadaşlıkları 1935 yılında devletin uyguladığı bu politika yüzünden bozuldu.Şöyleki bu yıllarda yazar komünistler tarafından sanat ile ilgili haksız eleştirilere hedef oluyordu. Bu sırada arkadaşı tarafından da hak etmediği bir şekilde eleştirilince birbirlerine darılmış ve bir daha hiç konuşmamışlardır.93Bizim yazarla ilgili elde ettiğimiz en eski kaynaklar yazarın Eziz Şerif’e yazdığı mektuplardır. Bilindiği gibi Hüseyin Cavid hepsedilince bütün el yazıları, notları ve kitapları polisler tarafından alındığından elimizde sadece arkadaşlarına ve ailesine yazdığı mektuplar ve çok az sayıda kurtarılan eserleri kalmıştır.

2.4. HÜSEYİN CAVİD’İN SANATÇI KİŞİLİĞİ

XX. yüzyılda Azerbaycan’daki idari ve yapısal değişiklikler edebiyat sahasında da yeni yaklaşımlar ve yeni yorumları beraberinde getirdi. Azerbaycan’daki yeni rejimin yapılanma süresinde, idareciler yazarlardan istedikleri türde eser vermelerini istiyorlardı. Yani Sovyet Rusya’sı kurulduktan sonra yazarların üst yöneticilerinsiparişi ile eser vermesi bekleniyordu. Fakat romantik ve idealist yazar olan Hüseyin Cavid idarecilerin bu beklentilerini yerine getirmez. Çünkü yazar için sanat kutsaldır, dokunulmazdır. Azerbaycan Yazarlar Birliğinin üyelerinden biri Memmed Rahim sanatçının sanata olan düşkünlüğünü şöyle anlatıyor:

“Bir gün yine cemiyetimizin düzenlediği sohbetlerden birinde Hüseyin Cavid konuşuyordu. Konuşmasında, şiir söylerken, aynı ortamda bulunan diğer bir genç yazar: Cavid Efendi, ben sizin romantikayı çok seviyorum. Fakat herkesin daha kolay anlayabilmesi için biraz daha sade yazmanız gerekmez mi?– diye sormuş. Cavid: “Siz sade yazın, benim kendi yolum var, kendi edebî tahsil ve terbiyem vardır. Ayrıca da şiiri sadeleştirmek olmaz!”-demiş.94

Anlatılan anıdan da görüldüğü üzere Cavid kendi sanat yolundan ve prensiplerinden dönmez. Onun için sanatı, şiirleri, tiyatro oyunları dokunulmazdır. Tiyatro oyunlarının basım sırasında herhangi bir şekilde değiştirilmesine karşı olan yazar, aynı zamanda sahneye konulacak oyunlarında da “İmlasına dokunulmasın” şartıyla oynanmasına izin veriyordu. Eleştiriye açık bir kişiliğe sahip olan şair, mevzu şiirleri, sanatı olunca eleştiriye gelmiyordu. Eleştirmenlere sert tepkiler veriyordu. Yazdığı eserler üzerinde uzun zaman ve büyük titizlikle çalışıyordu. Hüseyin Cavid, eseri okuyucuya sunulunca da tek kelimesinin bile değiştirilmesine, eleştirilmesine tahammül edemiyor, buna fırsat vermiyordu. Oyunlarının değiştirilmesine izin vermediği için de, oyunlarının sahnelenmeden kaldırıldığı da olmuştur. Bir gün öğrencilerinden biri Hüseyin Cavid’e sormuş:– “Eğer oyunlarınız da sahnelenmeyecekse, değişiklik yapılmasına izin vermeyecekseniz, o zaman onlar sahnelenmeyecek demektir. Peki o zaman neden yazıyorsunuz ki? Yazar genç öğrencisine şöyle cevap vermiş:-“İzin vermem değiştirmelerine. İster sahneye koyarlar oynanır, ister oynanmaz, kendileri bilirler. Benim tek bildiğim gerçek. Benim yazmam lazım, demiş. Bir süre sustuktan sonra da eklemiş:– “Ben yazmadan duramam.”95Anlatılan anılar bizim yazarın sanatçı kişiliği ile ilgili şu sonuca varmamızı sağlar. Hüseyin Cavid, yazılarına karşı çok hassastır, eserlerini büyük titizlikle uzun zaman üzerinde çalışarak yazar ve herhangi bir şekilde değiştirilmesine izin vermezdi.Hüseyin Cavid, kendisiyle ilgili, şiirleriyle ilgili, sanatıyla ilgili konuşmayı sevmezdi.96

2.5. HÜSEYİN CAVİD’İN SOYADI VE YAZI HAYATINDA KULLANDIĞI İSİMLER

Hüseyin Cavid ilk şiirlerini “Mekteb-i Terbiye”de öğrenciyken şair Raci’nin etkisiyle “Gülçin” mahlasıyla yazmıştır. İlk kalem tecrübesi olan “Gönlüm” şiirinde de “Gülçin” takma ismini kullanmıştır. 97Yine aynı dönemde bir takım şiirlerini “Salık” ismiyle de yazmıştır. Aynı zamanda şair “Arif” ismini de kullanmıştır.98Bu isimlerde en çok kullandığı “Salik” ismidir.“Sırat-ı Müstakim”, “Füyuzat” ve “Şarkı Rus” mecmualarında bu isimlerle şiirler yayınlamıştır.

Daha önceki bölümlerde de söylediğimiz gibi Hüseyin Cavid’in hayatında en önemli dönem tedavisi için gittiği ve eğitimi için dört yıl kaldığı Türkiye-İstanbul dönemidir. Hüseyin Rasizade; İstanbul Üniversitesi’nde eğitim aldığı dönemde ilk senelerde “Salik” ismini bir süre kullanmış, fakat 23 Şubat 1908 tarihinde arkadaşı Kurbanali Şerifzade’ye yazdığı mektubun dışında hiç “Salik” ismini kullanmamıştır. 1909 yılının Mart, Mayıs ve Ağustos aylarında “Sırat-Müstakim”in sayfalarında Hüseyin Rasizade’nin Cavidleşmesi gerçekleşiyor. Şöyleki, “Sırat-ı Müstakim” mecmuasının belirttiğimiz sayılarında “Yâd-i Mazi”, “Son Bahar”, “İlmi Beşer” şiirlerinde Cavid ismini kullandığını görüyoruz. Hüseyin Rasizade 1909 yılından sonra sürgün edilip, Sibirya çöllerinde ölünceye kadar Cavid ismini kullanmıştır. O, Cavid ismini resmileştirerek bütün resmi evraklarda Hüseyin Cavid olarak geçer. Hüseyin Cavid, Cavid soyismini sadece yazı hayatında mahlas olarak kullanmıyordu. Yazarın kızı Turan Cavid’in anılarından aldığımız bilgilerde, 1930-1931 eğitim yılında Bakü ikinci daire, 48 No’lu okulunun öğrencisi Turan’a sınıf değiştirmesi ile ilgili verilen “Uçot Veregi”99 denilen evrakta ismi ve soyismi “Turan Cavidzade” diye yazıyordu. 100

На страницу:
5 из 6