Erken Uyanan Adam - читать онлайн бесплатно, автор Hevir Tömür, ЛитПортал
bannerbanner
Erken Uyanan Adam
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 5

Поделиться
Купить и скачать

Erken Uyanan Adam

Автор:
Год написания книги: 2023
Тэги:
На страницу:
5 из 5
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Yokuşa iniş çıkışlardaki ciddi uğraşları gören şair arabacılığın nasıl zor bir iş olduğunu anlayınca onların marifetine imrendi. Düz yola çıkınca memnuniyetini gizleyemeyen Arabacı Salih şaire bakarak:

–Kardeşim, bugün bizim işlerimizi bizzat gördün değil mi, deyip gülümsedi.

–Öyle, nasıl cefa –meşakkatli olduğunu kendi gözümle gördüm, dedi şair kendi hissiyatını söyleyip, -böyle tehlikeli yolları açıp, cefa ve meşakkatlere katlanarak yürüyen atalarımıza, babalarımıza ne kadar rahmet okusak, ne kadar dua okusak azdır. Bakın, bu yokuş ne kadar dik, adamın bakınca korkası geliyor.

–Adamın korkası geliyor dediniz, aklıma bir iş geldi, dedi arabacı yeni bir söze başlayarak. –Bir sene Turfan’dan bir memuru kira ile Urumçi’ye götürdüm. Memur arabaya bir bindi bir daha inmedi. Sabahtan akşama kadar uzanıp yatıp uyudu, uykudan kalktığında iki eline iki adet demir top alıp oynuyordu. Güneşten ölümden korkar gibi korkan bir kişiydi. Yokuşa gelindiğinde bu memur atların arabayı çekemediğini gördüğü halde arabadan ineyim demedi. Sonunda buna bir çare buldum: Tehlikeli, inmezsen olmaz, dedim. O çaresiz arabadan indi. “ahırda iyi beslenen mal, uzun sefere dayanamaz” denildiği gibi, memurlar da bedava yiyip içip işe karışmayanlara benziyorlar. O adam arabadan inip doğru düzgün yol yürümedi. Yorulup dili sarktı, nefesi daraldı, öksürüp her adımda oturdu. Lakin ben ne olursan ol deyip, ilgilenmedim. Yokuşun sonuna vardığımda baktım o da bir şeyler yapıyordu. Bir an durup baktım. Yaklaşmaya çalışıyordu. Arabayı sürüp yokuştan indim. Biraz sonra o yokuşun sonuna gelip, benim indiğimi görüp bir şeyler söyleyerek bağırdı durdu. Ben yine ilgilenmedim, duymazlıktan gelerek inmeye devam ettim. Arabayı yokuşun sonuna indirdiğimde baktım ki bu memur bir adım dahi atmadan yatmış. Onun tavırlarına bakarak bir taraftan öfkelendim, yine bir taraftan o yokuştan yuvarlanıp gider başıma bela olur diye endişelenip yokuşu tekrar çıktım. Tepeye çıktığımda bu memur bana sarılıp ağlamaya başladı. Onun başı dönmüş yokuştan inmeyi gözü kesmemişti. Kolumdan tut deyip onu yanıma alarak yürüdüm. O, ayağı biraz kaysa, “ah, eyvah” diye haykırıyordu. Korkacak bir şey yok diyenleri dinlemiyordu. Korkan o mahlûk yokuştan inerken altına kaçırmıştı

Arabacı Salih sözünü bitirip kahkahayla gülerken şair de aynı şekilde gülüyordu. Arabalar Davançin Köprüsünden geçip, derenin batı tarafındaki yoldan Davançin’e doğru giderken, yolun sağ tarafındaki bataklığın ortasında bir kale göründü. Salih Ağa şaire bu kaleyi gösterip:

–Bedevlet askerleri Urumçi’ye hücum ettiğinde Bedevlet’in büyük oğlu Hakkulu Bey işte bu kaledeydi, dedi.

Yüksek bir tepede dimdik duran kaleye coğrafi konum noktasından bakılınca, stratejik açıdan ne kadar önemli bir yer olduğu anlaşılıyordu. Böylesi mühim yerde Bedevlet’in güney ile kuzey ulaşım ağına sahip olup, savaşa kumandanlık etmesi akla uygundu.

–Bir işin başına bakarak sonuç çıkarmamak gerek, işin sonuna, neticesine bakmak gerek, dedi arabacı söze devam ederek. –biz arabacılar da at satın alsak baştan ayağa inceleyip alırız. Mesela bazı atları getirip arabaya koşsak, önce arabanın koşumlarını koparacak kadar güçle çeker. Fakat yolun yarısına ulaşıldığında yorulup kalır, dört ayağını nöbetle değiştirerek yürüyemeyecek hale gelir. Biz o yüzden sık sık mola veren, çabuk yorulan atları bedava verseler de almayız. Bazı atlar var ki, onları arabaya koşup sürsek, başta fazla çabalamaz, ama yürüyüş kızıştığında öyle güzel çeker ki, arabayı bataktan tıpkı çamur yolar gibi yolup çıkarır. Kardeşim, biz öyle atları ağırlığınca altın harcasak da satın alırız. O atlardan biri olsa araba hiçbir zaman yolda kalmaz.

Söz buraya geldiğinde, arabacı kamçısını öndeki üç atın sırtında gezdirirken, atlarıma bir bak der gibiydi. Onun atları gerçekten iyi cinsti. Atların hepsi güç birliği yaparak arabayı alıp götürüyordu.

Arabalar Davançin’e gelmişti.

–Sözün devamı yarın, -arabacı böyle deyip arabadan atlayıp inerek dizginleri tuttu.

2

Şair bu geceyi zor sabah etti. O arabacının sözlerini düşündüğünde heyecanlanıp, tıpkı yeni su içen ekin gibi serpilip, morali yerine geldi. Gece boyunca doğru dürüst uyuyamayıp hayal kurup durdu. Onun hayalleri engin denizler gibi kabarıyor, şahin gibi pervaz ederek oldukça uzak ufuklara kanat çırpıyordu. Sık sık acaba diyerek of çekiyordu. Arabacı Salih’e, onun anlattığı tarihi bilgilere, yürek ambarında sakladığı tarihi tafsilatlara şaşırıp: “böyle sağlam hafızalı, titiz insanlar da varmış ha?” otuz kırk yıllık işleri, bu diyarda kimlerin hükümranlık sürdüğünü sanki kendi ata, babasını sayar gibi tek tek saydı. Bu ne kadar güçlü bir hafıza ha? Dedi…

Ertesi sabah Davançin’den hareket edip Sayopi istikametinde yol alan arabalar karaağaçlar arasındaki sert yolda ilerlerken, şair etraftaki manzarayı ve tarlaları doymaksızın seyrederek dün geceki konuşmayı nasıl tekrar başlatacağını düşünüyordu.

Han’ın askeri çıktı, diyerek söze başladı arabacı sanki gönlünden geçeni anlamış gibi. –Ondan sonra uzun süre savaş olmadı, sakin günler geçirdik. O kaşlarını çatıp biraz bekledikten sonra devam etti. –Sakin günler geçirdik fakat bununla birlikte Kumul Beyleri çok ileri gitmeye başladı. Bilhassa Şah Maksut Beyin zamanına gelindiğinde Kumul’un ekim alanları, büyük –küçükbaş hayvanları, kömür madenleri, bağlar ve kuyuların çoğu şehir hâkimiyetine geçti. Köyde –kentte yaşayanlar onların çiftçi kullarına, dağlarda oturanlar hayvancı kullarına döndü. Şah Maksut çiftçi kölelere verilen yerin bir mo25suna bir daden26 tahıl vergisi çıkardı. Eğer buradan bir daden ürün çıkmazsa eksik kalanını çiftçiler kendi elindekinden vermeye, hayvanlar kuzulamasa, hayvancılar kendi kuzusuyla eksiği tamamlamaya mecbur kılındı. Bakın, dünyada böyle bir kanun var mı?! Söz buraya geldiğinde arabacının gök gözlerinden gazap kıvılcımları saçılıyordu. O yine devam etti: -Öldürüp sonra dövmek gibi, beyin kömür ocağında her aileden bir kişinin yiyeceğini kendisi karşılayarak ayda altı gün çalışması hakkında bir yasa çıktı.

Vatandaşın çaresi ne? Onun yap dediğini yapmamaya çare yok. Zulüm desen gittikçe ağırlaşmaktaydı, dayanacak hal kalmadı. Çiftçiler toprağımı satayım dese, yönetim ruhsat vermiyordu. Çare bulamayan çiftçiler topraklarını ucuz fiyata bey idaresine satmaya mecbur kalıyordu. Bu işler çiftçilere ölümden de ağır geliyordu.

–Elbette öyle, dedi şair onun sözünü destekleyerek, -çiftçi dediğin file benzer, omzunda en büyük yükü o taşır.

Öyle de olsa bey, patronlar insaf edelim derler mi?!

Onlar insaf etmiyordu, onlarda insaf yok, dedi arabacı. Bu sözü söylediğinde onun tel sakalları titremeye başladı. Size söylediğim bunca şeyden sonra onlar yine kanaat etmediler, çiftçilere topraksızlık vergisi diye bir iş çıkardı27. Bu iş sebebiyle Kumul’da Topraklar Ayaklanması denilen isyan patlak verdi. Bu isyanı duydunuz mu? Siz o zamanlarda küçük olmalısınız. Kaç yaşındasınız?

–Yirmi yedi yaşıma geldim, dedi şair.

Öyleyse bilmemeniz mümkün. Bu olaya yirmi bir yirmi iki sene oldu. Ben çok iyi hatırlıyorum. Topraklar İsyanı bastırıldıktan beş yıl sonra cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet kurulup bir yıl geçmeden Timur Halife isyan etti. Siz o zamanlarda, nerede… -Arabacı biraz durup sonra devam etti. –Yirmi yediden yirmi bir çıksa altı mı kalır? Öyleyse siz o vakitlerde beş altı yaşlarındaymışsınız.

–Öyle, dedi şair onun hesabını tasdik ederek. -Bazı toplantılarda Topraklar Ayaklanması, Timur Halife İsyanı hakkında bir şeyler duydum, ama tafsilatlı değil. Bu konu hakkında konuşursanız can kulağıyla dinlerim.

Söz oraya geldi, dedi arabacı gülümseyerek, -bir dağı aşmadan başka dağa varılmaz, bunu anlatmadan sonraki konuları anlatmak olmaz. Ben biraz önce bey çiftçilere topraksızlık vergisi çıkardı demiştim. Topraklar Ayaklanması işte bu sebepten çıktı… -Arabacı eline tükürüp kamçısını nazlanıp duran atların üstünde bir iki kez çevirip salladıktan sonra devam etti. Bu anda onun simasından büyük bir elem dökülüyormuş gibi görünüyordu. –Yar Tügmenlik Şerullah diye bir çiftçi vardı. Beş altı çocuğu olan fakir, yumuşak başlı bir adamdı. O yıl bey idaresi ona beş daden tahıl vergisi koymuştu. Bu adam bu kadar ağır vergiyi nasıl ödesin? Mümkün mü? O adamın çok fazla toprağı yoktu. En fazla dört beş dönüm yeri vardı. O kadarcık yerden çıkan ekin çocuklarını doyurmaya yetmiyordu. Hal böyleyken o, beş daden ekini nasıl versin?! Burada bir oyun vardı. Bu nasıl bir oyun derseniz, Şerullah’ın elinden bu küçücük yeri almak. Bu yüzden bu yasa çıkartıldı. Vergiyi ödeyemeyen toprağını satıyordu. Toprağı ise bey ailesi ucuz fiyata satın alıyordu. Şerullah’ın kendi durumuna gelince;, toprağı satmasa vergiyi ödeyemeyecek, satsa beş altı çocuğa bakamayacak. O işte böyle müşkül durumdayken idarenin adamları her gün kamçısını şaklatarak gelip hakaret edip, zulüm yapıyordu. Zindana atarız, Nom’a süreriz diye korkutuyordu. Böyle bir sıkıntıda kalan Şerullah bir gün başına gelen dert –elemleri, beye karşı olan memnuniyetsizliğini bir kâğıda yazarak kendini iğde dalına astı. Ertesi gün sabah namazından dönen cemaat bu hali görüp irkildi. Yazdığı yazıyı okuyup beyin zulmüne sert tepki gösterdiler. O arada Şerullah’ın evindeki büyük küçük herkes ağlıyordu. O gündeki nale, feryada insan dayanamazdı! Bu duruma bakan herkesin beyin zulmüne karşı öfkesi kabarıyordu. Bu daha olayın küçüğü. Büyüğü başka yerde… Eğer sıkılmadıysanız anlatayım.

–Anlatın ağabey, anlatın. Ben şimdi siz anlattıkça coşarım, dedi şair arabacıya yalvaran gözlerle bakarak.

Öyleyse anlatayım, dedi arabacı diliyle dudaklarını ıslatıp, -yine şu günlerde bey idaresi tarafından Raci Toprak, Zarif Toprak, Şakir Toprak diye üç kardeşe on üç daden tahıl vergisi kesildi. Onların bu vergiyi ödemeye gözü kesmedi, çoluk çocuklarını toplayıp Keçirbulak tarafına kaçtılar. Bunların kaçıp Lapçuk denen yere varmaları, beyin Tarançi’deki kömür ocağında on yedi kişinin göçük altında kalarak ölmesine rast geldi.

Oraya yüzlerce adamın toplanıp ağlayıp sızlamaya başlamasına rağmen, bey idaresi kan bedeli ödemek yerine, hakaretler yağdırarak halkın gazabını topladı. Bu fırsatta Toprak kardeşler halkı toplayıp hareketi başlattı. Onlar çabucak üç yüz kadar adam toplayıp, Kumul’a gelip taleplerini yazıp idarenin kuzey tarafındaki kubbeye astılar.

–Onların talepleri neydi, dedi şair tüm dikkatini vererek.

–Acele etmeyin, anlatacağım, dedi arabacı, şairin ilgisinden memnun kalarak. Sonra bir gözünü kısıp gökyüzüne bakarak sanki bir şeyi hatırlıyormuş gibi söze başladı. –Onların birinci talebi: Bey hâkimiyetindeki yer ve kömür madenleri bundan sonra çiftçilere kiraya verilsin, adaletsiz çalıştırılmayalım; ikincisi: her ay bey için çalışılan altı gün kısaltılarak üç güne düşürülsün; üçüncüsü: Bize Kumul hâkimi kefil olsun ve isteklerimizi bey idaresine iletsin; dördüncüsü: Yukarıdaki taleplerimiz yerine getirilsin, getirilmezse, beye gerek kalmaz, hâkimi de görevden alırız. Bu istekleri halk dört defa astı. Bey idaresindekiler kasten görmezden gelip, sessiz kaldı. Toprak kardeşler hareketi tekrar başlatmak için; Şumkaga, Astane, Toguçi, Lapçuk, Karadöve gibi yerlere giderek halkı harekete geçirip, kişi sayısını beş –altı yüze çıkardılar. Hocalardan Hoca Niyaz, Molla Nazi, Dugamet adlı kişiler Cuma günü halka: “Kitaplarda söylendiğine göre, tüm insanlar eşit. Öyleyse beyler neden babadan oğula bizi yönetiyor? Neden biz onlara köle oluyoruz? Biz de onlar gibi yaşamak istiyorsak, beyleri yok etmemiz gerek!” diye onları teşvik ediyordu. Bununla Rahetbağ, Karatal, Bugana, Dövicin, Palvantur denen yerlerden beş –altı yüz adam toplanıp gelerek topraklara katıldı. Bununla birlikte isyancıların insan sayısı bini aştı. Bizim ev de şehre yakın. Yaşım otuzu aşmıştı. Savaşlarda baş kesecek çağlarımdı. Tüm yurt ayaklanmışken ben yalnızca bakacak mıydım? Elime bir topuz alıp halka katılıp yürüdüm. Binden fazla adam ellerimizde sopalar, topuzlar; baltalar, kazmalar alarak şehre doğru yürüdük. “Beyliği istemiyoruz, onlara köle olmayacağız” diye haykırdık, bu kadar insanın aynı anda haykırması çok heybetliydi. Şehir kaleleri, evlerin çatıları sallandı. Bizim böyle güçlü çıkan sesimizi duyan Şah Maksut fare gibi, kafasını delikten de çıkaramadı. Ama o, bize zehirli iğnesini saplamak için hazırlıklar yapıp, bir taraftan yardım istemek için Urumçi’ye adam gönderirken, yine bir taraftan da idare askerlerine emir vererek kapıyı içeriden kilitleterek Urumçi’den yardım gelene kadar korunmak istedi. Buna bakıp kalır mıyız? Biz de harekete geçip şehri kuşattık. Şehir kapısının dışına çiğ tuğladan duvar örüp, onların dışarı çıkmasını engelledik. Kimse evine dönmedi. Geceleri şehrin etrafındaki ormanlarda yattık, yemeğimizi de orada hazırlayıp yedik. Bir gece kaleye merdiven koyup çıkmak istedik. Plan yapıp, tan vaktine yakın kaleye üç yerden merdiven koyduk. İnsanlar ben çıkacağım, yok ben çıkacağım diye kavgaya tutuştu. O geceki halkın coşkusunu anlatmaya kelimeler yetmez kardeşim. Böylelikle birçok adam merdiveni kullanarak kaleye tırmandık. Ancak kaleye çıkmamıza çok az kala, idarenin askerleri ateş açmaya başladı. Üç yerdeki merdivenlerde en önde giden Tohti, Hoşur, Cemal diye üç adamımız vurularak şehit düştü. Sağ kalanlarımız geri indik. Hoşur’un çıktığı merdivenden çıkanların üçüncüsü bendim. Önümde Karatal’dan gelen başka bir adam vardı. Çıkalım desek önümüzdeki adam vurulup merdivene yığılıp kaldı. Biz onu çiğneyip geçemedik. Kazara çıkabilsek hayli iş yapmış olurduk değil mi? –Arabacı bir an durup dudaklarını yaladıktan sonra devam etti –O sırada tan da attı. Kurşunlar seyrekleşerek durdu. Biz kurşun değenleri götürüp tekrar geldik. Öfkemiz daha da arttı. Dişlerimiz gıcırdayıp, yeni baştan saldırmak için hazırlık yaptık. Bugünlerde şimdiki Yan Cyancün denen tilki Gansu’dan ayrılıp, Aksu’ya vali olup, Kumul’a gelmişti. Ona Urumçi’deki validen Kumul’daki işi bertaraf et diye emir geldi. Yan Zenşin denen tilki bu işi bertaraf etmek için öne düşüp, Şah Maksut’a çiftçilerin taleplerini yalandan kabul ettirdi. Yine bir taraftan Bariköl’deki hükümet askerlerine emir vererek Ye Şinfu denen lyencan28’ı yüz askeriyle birlikte geceleyin getirip şehir içinde sakladı. Ertesi gün öğleye yakın Şah Maksut halk toplansın, halkın taleplerine cevap vereceğim diye haber saldı. Bu haberi duyunca kapı önüne yaklaşıp Bey’in cevabını duyalım diye bakıp durduk. O anda Bariköl’den gelen askerler aniden kurşun yağdırdı. Burada sekiz adamımız vurularak öldü. Birçok adam yaralandı. Elinde silahı olmayan halk dağılmaya başladı. Şehri üç ay kuşatan isyancılar böylelikle bir günde dağıldı. İdarenin askerleriyle Ye Şinfu’nun askerleri isyana liderlik eden kişileri arayıp bularak tutuklamaya başladı. Birkaç zaman içinde iki yüz kadar adamı tutukladılar. Onların içinden Raci Toprak, Zarif Toprak, hocalardan Hoca Niyaz, Molla Nazi, Dugamet gibi sekiz kişinin başını kesip kapıya astı. Toprak Şakir, Toprak Tokniyaz başta olmak üzere kırk kadar adamı Pican, Turfan, Toksun’a sürgüne gönderdiler. Kalan yüz elli kadar adamı Nom’a götürüp tarla açtırdı… -Söz buraya geldiğinde o korkuyla etrafına bakıp, -kardeşim konuşa konuşa Sayopi’ye kadar gelmişiz dedi ve eliyle Aydınköl tarafını gösterip, -işte bakın, tam sapan taşlarının olduğu yere geldik. Bu taşları Topatar Gocam, zamanında sapan ile atmış, -diye izahat verdi.

Gerçekten Aydınköl’e yakın nehir yatağında karpuz veya tencere büyüklüğünde bir sürü yuvarlak taş çelik gibi parıldayıp duruyordu.

–Söz burada kalsın, dedi arabacı öndeki çalılıklara bakıp, -şu görünen patikayı geçince çalılıklara gireceğiz. Orada yol kötü arabayı dikkatli sürmek lazım.

–Öyleyse sözün kalanını yarına bırakalım mı, dedi şair onun durumuna bakarak.

–Yarın da yol uzun, Çığ konağına varana kadar konuşmamızı da nasılsa bitiririz, arabacı arabasını sürmeye başladı.

Çalılık içindeki çukur yollarda araba tıpkı beşik gibi iki tarafa sallanarak ilerliyordu.

Altıncı Bölüm

1

Gece boyunca bir türlü uyuyamadım nedense, diye söze başladı şair, arabalar Kensay yoluna çıktığında.

Конец ознакомительного фрагмента.

Текст предоставлен ООО «Литрес».

Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

1

Bayaz: Eski Uygur edebiyatından seçilmiş şairlerin, seçilmiş şiirlerinin divanı. İki cilt

2

Piyale: Çay içilen kase.

3

Ser 35 grama eşit ağırlık birimi.

4

Miskal 4. 26 grama eşit ağırlık birimi

5

Yektek: Gömleğe benzer bir giysi.

6

Kariz: Yer altı sulama kanalları.

7

Şanyo:Azatlıktan önceki vakitte şimdiki köy hakimine eşit memurluk ve bu memurluğu yapan kimse. Bu tür memuru hükümet yerli halktan belirleyip şanyo, köyü hükümete vekâleten yönetirdi.

8

Bayveççe: Zengin ve mert oğlan.

9

Çentu: Sarıklı.

10

Haydar Efendi Seyrani: Uygur Seyrani’nin babası.

11

Gülendeam Avustey: 1917 yılında gelen altı öğretmen arasındaki kadın öğretmen olup, Avustey sözü Tatarca muallime manasındadır.

12

Eli İbrahim: Doğu Türkistan’da elli yıldan fazla öğretmenlik yapan eğitimci, bu kişi 1975 yılında Urumçi’de Şincan Üniversitesinde vefat etti.

13

Tahirbeg: Bu devirdeki ileri görüşlü aydınlardandır. 1. Halk Kurultayına Şincan’dan katılan vekiller arasında olup, Sun Cunşen Efendinin devlet başkanlığı seçimine katılmış ve de Sun Cunşen’le görüşüp Şincan’da milli eğitimi düzene koyma noktasında fikir alış verişinde bulunmuştur.

14

Kunduz: Çok yıllık, saman gövdeli, böcek yiyen bir bitki. Gölcüklerde veya sulak alanlarda yetişir. Gövdesi ince uzun, çiçeği sarı, yaprağı ipeksidir, üst kısmında böcekleri yakaladığı bir kesesi vardır.

15

Keri –yaş: Yaşlı genç.

16

Çirak: Fener.

17

Bay: Aksu şehrine bağlı verimli, münbit bir yerdir. Say: Verimsiz kurak ve insan ayağı değmeyen, oraya düşenlerin çok fazla yaşam şansı olmayan çöl.

18

Yaşlı Ciyancün: Yan Zenşin’i halk böyle adlandırıyordu.

19

Koru: Avlu ve avlu içindeki ev ve diğer yapıların umumi adı.

20

Kayrılmak: dönmek.

21

Kaştaşı: Süs eşyası olarak da kullanılan bir tür doğal taş.

22

Kemal Efendi: Türkiye’den Doğu Türkistan’a öğretmenlik yapmak için giden Ahmet Kemal İlkul.

23

Cisa: Bir bölge vaya köyün asayişini sağlamakla görevli yerli memur.

24

Eserde yedi olarak geçiyor.

25

Mo, 667,666 metrekarelik ölçü birimi.

26

Daden 200 kglık ağırlık ölçü birimi.

27

Konulan ağır vergileri ödeyemeyen çiftçiler toprağını satmaya zorlanıyordu.

28

Ordunun personel dairesinden sorumlu komutan.

Вы ознакомились с фрагментом книги.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера:
На страницу:
5 из 5