Yabancı - читать онлайн бесплатно, автор Dinis Bülekov, ЛитПортал
bannerbanner
Yabancı
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 4

Поделиться
Купить и скачать

Yabancı

Автор:
Год написания книги: 2023
Тэги:
На страницу:
6 из 7
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Yiğit şaşırdı:

– Niye, bir yere mi koşmam gerek yani?

– Niye koşuyorsun? Arabada… İki bidon alacaksın ve…

– Nasıl… bidona? Niye?

– Nu pryam!… Anlamıyor bu Zöfer. Düğün be, düğün!

Zöfer birden endişelendi. Yani kendi sevincinden Gilman Ağabey’i onu, görüşüp anlaşmadan, eski geleneğe göre evlendirmeye mi çalışıyor? Yine onun: “Gelin bulmak gerek!…” sözleri çınladı kulağının dibinde. Şüphesi yüzüne yansıdı sanki. Ona bakan Nefise yere birden zıplayıp indi.

– E, e… hangi düğün, kiminki? – Zöfer öğrenmek için acele etti. Kız hâlâ gülüyor, ama kahkaha atmıyor, gözleri ile gülüyor:

– Nişanı ıslatmak ya, Zöferciğim, nişanı!… Hizmet düğünü olacak değil mi ya? İş için verdiler ya nişanı. Nefise gitti ve yeniden döndü. Nurbike Yenge’nin işlerine sıra dışı bir görev için yel gibi koş. Ey yiğit kişi!…

Kızın arkasından öfkelenip, yeninin içinden yumruk gösterdi Zöfer.

Gilman Ağabey’inin evinin yanına gittiğinde iki büyük bidon eşikte duruyordu. Telefon olunca rahat, patron adam evine de telefon ediyor. Çok ilginç bir şey şu telefon. Kolhoz Sokağında Zöfer’in kurulmayan evine kadarkilerin hepsinde de var o. Aşağıda telefon hiç yok.

Onun için, Gilman Ağabey’i bir açıldığında şöyle demişti:

– Telefon o, kardeşim, mülkiyet değil, zenginliğe girmez. Ama onu, evini kurar kurmaz, sana da bağlatmak gerekir. Çünkü çok gerektiği bir anda aşağıdaki sokağa, insan at gibi koşmak zorunda kalıyor.

Araba sesini işitince, güneş gibi parlayıp, elindeki tabakları sürte sürte, Nurbike Yenge, eşiğe gelmişti. O, otuz beş yaşında olmasına rağmen, vaktinden önce şişmanladığından daha yavaş yürüyordu. Ama bu yengeyi sevimsiz göstermiyor, tam tersi, erkek gözünün takıldığı yerler, ilk önce dikkat çekiyor, ona kendince bir güzellik katıyordu. Nurbike’nin bakışları samimi, hatta fazla samimi galiba; mülayim, yuvarlak, pembe yüzlü, o sakin biri. Onun yüzüne daha ziyade kaygısızlık katan bir sadelik toplanmış gibi. İkinci çenesinin ortaya çıkmasına rağmen, onun hâlâ gençlik güzelliğinden kalan güzellik belirtileri kaybolup bitmemişti.

– Kardeşim, diye nazikçe seslendi o, Keleşküzi suyu gerek, tatlı su. Çok lazım, alıp da gel hadi! Gilman Ağabey’inin sevinci başından aşmış.

Zöfer de söze karıştı:

– Yenge, Gilman Ağabey bizim için de senin için de aynı, değerli biri yani o. Şimdi bir ayağım burada, ikincisi, orada!…

Gitmeye başlayan Zöfer’i Nurbike tembihlemeyi unutmadı:

– Kardeşim, temizleyip al, kendimiz için!

– Olur, olur, yenge!…

Zöfer, bidonlarını tangır tungur getirerek, aşağı sokağı çıkmaya başlamıştı ki, beklemediği bir anda Aknögöş boyunda uzanan patikaya doğru giden Mevsile’yi gördü. Gördü ve aklı başından gitti. Vay, onların köyünde bir de Mevsile var ya, Serbiyamal Abla’nın kızı. Baksana, nasıl da büyüyüp gitmiş! İnce belini sallayarak nasıl da güzel yürüyor…Büyülendiğinden, ardından gidip kornaya bastığını da fark etmiyor Zöfer.

Kızcağız, iki kovasını köyentesinde tutup dönüp baktı.

– Mevsile!… Mevsile, diyorum, – yiğit el salladı, – haydi, bin!

Ama kızcağız uygun bir şekilde reddetti:

– Sağ ol, Zöfer Ağabey, ben yayan… Su taşıyorum.

Yüzünü de görünce, Zöfer daha da tutuştu. Çok sevimli idi kız. Kurnazlığa sarıldı.

– Mevsile, bacım, ben de pınara… Acele ediyorum. İşte başkan nişan aldı, evine iki bidon su gerekti. Doldurmak için kova almayı unutmuşum.

Mevsile daha çok ikilemde kaldı.

– Vereyim mi yani birisini…

– Yok, sen bin, ben kovanla doldurur, giderim. Çabuk gerek, diyor Nurbike Yenge.

Sonunda kız inandı. Kovalarını, arka kapıyı açıp koydu ve kendi de oraya bindi. Ama yiğit onu öne çağırdı. Kabin kapısını açıp, elini uzattı. Diğeri de ona tutunup çıkarken, yukarıdan açıkçası, Zöfer’in gözlerine kızın göz kamaştıran sıkı göğüsleri ilişti. Vücudu titredi. Kan damarları boyunca birden keyifli bir ılıklık yayıldı. Yiğit güçlükle Mevsile’den bakışlarını ayırdı ve tükrüklerini yuttu.

– Nasılsın, güzel, ortalarda görünmüyorsun da, – diyerek, çabucak ekledi o.

Mevsile kızardı, yiğide dönüp bakmaya yeltendi. Ancak şimşek hızıyla değişti. Kıza bu da yetiyor, galiba.

– Yani, iş işte burada… ağılda.. – dedi.

– Kültür merkezine de gelmiyorsun.

Mevsile güldü:

– Oyuna kaldıran yok, Zöfer Ağabey. Başkan şoförünün vakti yoktur, belki…

Başka da hiç konuşamadılar. Keleşküzi’ne yaklaşmışlardı.

– Zöfer Ağabey, pınarın yanına bırakırsınız kovaları, – diyerek Mevsile pınara ulaşır ulaşmaz indi. Kuşkonmaz toplayayım şimdi…

İşinin acil olduğuna üzüldü Zöfer. Eşikte tabak sürterek dikilen Nurbike Yenge’sini hatırlayıp, acele işe başladı. O, evin yapılması için, gerçekten de, acele edilmesi gerek diye düşündü. Elinde olmadan, Mevsile’nin gittiği tarafa baktı delikanlı.

Dokuzuncu Bölüm

Akşam olmak üzereydi, çok da geçmeden de Yüzşişme’yi karanlık kapladı. Ama Kolhoz Sokağı’ndaki Nurihanov’un evi, bugün sekiz penceresinden de pırıl pırıl ışık saçıyordu. Açık pencereleri aşarak eğlenceli sesler, şarkılar, türküler duyuluyor.

Büyük odanın içi havasız kalmış. Erkekler çoktan ceketlerini çıkarıp koltuk başlarına asmışlar. Bir ikisi hatta gömleklerinin kollarını da sıvamış. Sadece masanın en ucunda taş bebek gibi Nurihanov, hareket etmekten korkarak oturuyor: Siyah kıyafetini çıkarmasına izin vermiyorlar onun, boynunda da kravat. O, şıpır şıpır terleyen alnını mendili ile arada sırada siliyor. Ancak, kıyafetin yakasında; nişan parlıyor.

Gilman’ın sıkıntıyla oturduğunu herkes anlıyor.

– Dayan şimdi dayan Gilmancığım! – diyerek pembeleşen, etli yüzünü daha da yayarak gülümsüyor Nurbike’si… Telefon edeli çok oldu, şimdi gelir…

Kutlubayev, doğduğu köyde son mecliste oturduğunu bildiğine göre, kendini rahat tutuyor bu evde. Kimin için, Gilman için o, en yakın kişilerden birisi. İşte bundan dolayı biraz bunaldı. Oyun mu yani bu, partinin ilçe merkezine ziraat odası müdürü olarak işe alıyorlar. Uzman olarak da değil hatta. Neyse, kimlerin eline düştü şimdi o.

Keşfi; zayıf, çökük yanaklı, cılız kişilere has olan geleneksel yüzü ve bedeni olan, içe kapanık karakterli biri. Gözleri daha çok düşünceli, güldüğünde de önce dudakları açılıyor, ağzı ayrılıyor, zayıf şakakları kırışıyor. Yalnız, en son da gözleri ulaşıyor bu ılıklık ışığına. Bunu, köy halkı Kutlubayev’in akıllılığından geliyor diye değerlendiriyor. Gerçekten de Keşfi Gellemoviç; bir başkan gibi, işi kesip atmadan, düşünüp, ölçüp biçip bakar, sabır da böyle zamanlarda çok gerekli olur. İnsanların fikirlerine de kulak vermeyi sever, bölmeden dinler, görüşür, takdir eder, ama işi kendi bildiğine göre yapar. Böyle biri kolhozun parti komitesi sekreteri. Onun için de sadece Yüzşişme’de değil, ilçe yöneticilerini de hayran bırakan ikinci bir özelliği var Kutlubayev’in. O da, börk gibi kabaran reçine gibi kara saçları. Kendi de çokça:

– İş tarafını bilmiyorum ama saçlara geldiğinde ilçe çevresinde birinci de benim, – der. E, karısı Minzifası da:

– Bu saçı için evlendim ben onunla, – diyerek şaka yapmayı sever. – Başka aklı baştan alacak tarafı yok…

Eğlence kızışmaya başlamıştı ama, tekrar soğudu. Üç sandalye boş idi hâlâ. Okul müdürü Umurzakov, meclisin önceden belirlenen ayakçısı, sık sık pencereye baksa da, kadehlere içki doldurmayı da unutmuyor. Masanın ardında köyün diğer önde gelenleri. Her birisi, ev sahibinin ziyafetinde, kendi mertebesini ve yerini bilerek sakince oturmaya devam ediyor.

Zöfer burada da çok gerekli biri oldu. Kapının en dibine oturtsalar da onu, o Nurbike Yenge’sinin de, Gilman Ağabey’inin de sağ kolu. Dahası, elektrik ışığında körüklerindeki süslü demirleri parlayan bir bayan41 tutturmuşlar ona. Misafirlerden birisi:

– Ya hadi, kardeşim, “Taştuğay”ı – deyince, Zöfer başını eğerek çalmaya başlıyor. İyi çalıyor akordeonu Zöfer, söz yok. Gilman ona beğeniyle baktı durdu ve:

– Kardeşim, Keşfi Ağabey’in suratını asmış, oturuyor, onun şerefine bir şarkı… – diyerek göz kırptı.

– Keşfi Ağabey’e mi? Olur tabi… – Başladığı şarkıyı daha tamamlamadan akordeoncu “Ermi”yi (Ordu’yu) çalmaya başladı. Ama başkanın rahatsızlık belirtileri gösteren yüzünü görünce çok şaşırdı. Ama, devam etti, çünkü bir iki kişi katılıp, kısık sesle şarkı söylüyordu.

Canı sıkılarak bunu dinleyen Kutlubayev, ezginin tamamlanmasıyla yerinden kalktı:

– Ben de bu… Askere giderek saç uzatan biri oluyorum artık… diye söylendi. Onun gönlünün sakin olmadığını, doğduğu köyden ayrılmak istemediğini herkes biliyordu. Söze karışıp da bir şey söylemediler.

Pencereye araba farlarının ışığı yansıdı. Kutlubayev, alnını cama dayayıp dışarıya baktı. Ama araba Kolhoz Sokağına çıkmadı. Farlarını yakarak yolu geçti ve aşağıdaki sokağa inip gitti.

– Sigara molası!… Teneffüs… – diye ilan etti Buranşa Umurzakov. Sandalyelerin yerlerinin değiştiği işitildi. Nurbike’nin öfkeli sesi yankılandı:

– Bu Yappar ne yaptığını sanıyor şimdi? Bugün ilk önce onun gelmesi gerekiyordu. Söylenmiş bitmiş. Başkaları gibi, daha fazla konuşmayı mı bekliyormuş yani yaşlı gavur. Bir içince… Nurbike eşine seslendi. Senin kardeşin. Her zaman böyle yapıyor.

Nurihanov karısını sakinleştirdi:

– Tamam, tamam karıcığım, sakin ol! Gelir gelir Haris Ağabey. Böyle yani o, değiştiremeyiz ki onu… – O, Zöfer’e işaret etti, bir şeyler söyledi. Yiğit sözleri daha yarısından anlayıp arkaya geçti ve dinlenmek için kalkan misafirleri çağırdı.

– Hadi, ağabeyler, kardeşler, yengeler!… Hadi yaklaşalım… Hangi şarkıyı?… – diye işitildi sesi.

Bundan faydalanarak Gilman arkadaşının yanına geldi ve ağır elini Keşfi’nin omzuna koydu.

– Nasıl, görünmüyor mu araba? – Kutlubayev’in ne düşündüğünü bilse de hemen ikinci bir soru sordu. Tavlıkay’dan ilçenin RAPO Sovyeti başkanı Arğınbayev Aznağol Hibetoviç misafirliğe çağrılmıştı. O, oturadurun, toplantıdan kurtulur kurtulmaz, ben de geleceğim, diye söz vermişti. O, Gilman’a hanımı tarafından akraba oluyor. Daha sonra onlar bir araya gelmedi, işte son yıllarda Nurihanov ilçe çevresinde göze görünmeye başlayınca, birbirleriyle buluştular.

– Yok ya. – Keşfi başını salladı.

– Büyük yola bak, büyük yola…

– Orada da görünmüyor. Diğer tarafta bir ateş azıcık parlıyor… O, olmasın.

– A, tamam. Orada, idarede onu karşılayan var. Nefise bekliyor.

Kutlubayev anlayıp başını salladı. Bulut gibi köpüren koyu saçlarını düzeltti ve Gilman tarafına döndü.

– İşte bu… Benim için de vedalaşma gecesi oluyor yani bu, – dedi; beraber büyüdüğü, birlikte kızların ardından koştuğu, aynı tabaktan yiyerek yaşadığı arkadaşından ayrılıp, sanki yeni görmüş gibi sınayarak baktı. Bunu sezen Gilman:

– Bırak, Keşfi, bu akıllı bakışını… – diyerek onun başını pencereye daha çok çevirdi. Diğeri gülümsedi. – Misafirliğe gelirsin. Yabancı yere gitmiyorsun ki şimdi.

Keşfi düşünüp durdu.

– Yabancı değil de… Buraya alışmıştık… Senin elinin altında…

Nurihanov onu çok çabuk durdurdu:

– Dalga geçme, Keşfi! Parti teşkilatı Sekreterinin ne zaman çiftlik öncüsünün eli altında çalıştığını gördün?

Keşfi bu kez acı acı güldü.

– Bilmeyen biri gibi davranma! Doğru, partinin Merkez Komitesinden ve ülke komitesinden başlayıp, ilçe komitesine kadar bu, gerçekten de böyle. Orada bütün yerlerde çiftliklere parti teşkilatları öncülük ediyor. E, işte, burada, böyle değil mi? Sen başkansın? – Keşfi, ya yanlış mı söylüyorum der gibi Gilman’a baktı. – Parti Teşkilatı, çiftlik öncülerine yardımcı rolünde çalışıyor.

– Orası öyle yani… – Nurihanov kabul etti, bu arada kendi de düşündü: Yoksa dostunun bir an insiyatifini engelleyerek, o mu yön verdi ki işine? Aman, olduysa da olmuştur.

– Bu politika, bence, çok doğru değil. Burada yaklaşık on yıldır çalışıyorum, yani bu duygu hiçbir zaman aklımdan çıkmadı.

– Demek, sen benden memnun değilsin yani?

– Sadece sen olsan, Gilman, o başka bir durum. Ben sana, gerektiği zamanda dostum demedim. Kanatlarını kestim. Kendin de biliyorsun.

– Ha, ha, ha!… – Gilman, Keşfi’ye şaplatarak vurdu. Şimdi benim kanatlarını keseceğim biri kalmıyor değil mi ya? Tamamen özgür kuş, doğan… Öyle mi? Tabi, yukarıdan kesmek de daha kolay olur.

– Dediğin gibi. Ama benim yerime kim geliyor ki. Belki…

Gilman gülmeyi kesti. Yüzü ciddileşti.

– İşte Keşfi bu sorun beni düşündürüyor. – Sonra hemen canlandı. – Sen nasıl bakıyorsun, işte bu, senin gibi bir okul müdürü parti komitesi sekreteri olarak tayin edilirse? Umurzakov’u? Çünkü, Gilman Semirhanoviç diye göze girmeye çalışıyor. – O masanın arasında kadehleri düzeltmeye çalışan Buranşa Necmiyeviç’i işaret etti. – Dilinin altındakini öğrendim, bence tamamen razı. Senin gidinceye kadar onunla konuşman gerekir.

Bu kez Kutlubayev, Gilman’ın ensesine vurdu:

– Tabi, tabi kolhoz çevresinde Parti Teşkilatı Sekreterinin rolü hakkında konuştuk. Unuttun galiba. Hatırladın mı? Ben gitmemiştim. E, sen kendine yarayacak bir parti komitesi sekreteri arıyorsun. Bu doğru değil mi yani? Onun, birincisi kendi insiyatifi olmayacak. İkincisi de senin emirlerini yapacak, hayata geçirecek biri olacak.

İkisi de ciddi bir konuya geldiklerini fark etmedi bile. Kutlubayev de, Nurihanov da, RAPO Sovyeti başkanını ayık karşılamak için hâlâ çok içki içmemişlerdi. Şimdi RAPO’suz köy yerinde kılını bile kıpırdatmak mümkün değil. Böyle onlar şarap ile hemen sarhoş olan kişiler değil ama bugün bayram yapma sebepleri önemliydi. Ama şimdiye kadar katlandılar.

Yoldaki araba yaklaşıyordu. İkisi de buna baktı biraz.

– Arğınbayev’in arabası bu… diye belirtti Kutlubayev.

Gilman biraz önceki önemli konunun dışına çıkmadı:

– Keşfi, işte elini vicdanına koyup konuş, hadi, Parti Teşkilatı Sekreteri beni dinlese, kötü mü yani? Seninle nasıl anlaşıp çalıştık?

Kutlubayev pencere çerçevesini ovalayarak düşündü, kafasını topladı.

– Bence, anlaşıp çalışmak kötü değil, dedi o. Ama ikinci bir şeyi de dikkatlice gözden geçirelim: İlçe çevresinde partinin birinci sekreteri bütün kolhoz-sovhozları42, ilçe merkezindeki teşkilatları, sanayi işletmelerini doğrudan yönetiyor. Yürütme kurulu bu kararı, işaretleri hayata geçirmek için çok yardım ediyor. E, köye gelince, bu niçin değişecek? Gerçekte Köy Sovyetleri müşterek işten uzaklaştı, çoğumuz da onun işlerini yapmaya gayret göstermedik. Onların ikisi bu kez, gayriihtiyari, milletvekillerinin Yüzşişme Köy Sovyeti Başkanı Yeğeferova’ya bir baktı. Meryem Kenzeferovna tek başına boş masanın ardında sıkılarak oturuyordu. Ama yerlerine hâlâ ulaşan yok ki. Kim ilgilenecek ki bununla?

– Sen Keşfi! – diye güldü Gilman anlamlı bir şekilde, o yine yalnız iş yapmaya çalışan Yeğeferova’ya göz attı. Köy Sovyeti Başkanı, eli yüzü düzgün olsa da hiç evlenmemiş yaşlı bir kızdı. İlk önce kolhozun komsomol43 teşkilatı sekreteri oldu, daha sonra da Nurihanov zamanında komsomol ilçe komitesi uzmanlığına yükseldi. Oradan Yüzşişme Köy Sovyetine başkan olarak seçtiler. Nedense erkekler ondan uzaklaştı. Yaptığı görevden mi şüphelendiler, yoksa gönlünü açmaya kendisinin vakti olmadı mı, anlaşılacak gibi değil. Karısını boşayan bir iki kişi istetti galiba, ama o onları hakir gördü.

– Meryem ikinci iş, – diyerek el salladı Kutlubayev. – Üzülüyorum onun için. Kendi ailesini kuramadan kalması da bizden, ayrıca benim kabahatim de var.

Gilman bu kez gerçekten de güldü. Onlara başkaları da bakışlarını yöneltti, hatta Meryem bile kafasını kaldırıp baktı.

– Oturunuz şimdi yiğitler, – dedi o. – Beni yalnız bıraksanız daha iyi…

– Hemen, hemen Meryem! – Gilman ona bakıp gülümsedi. Keşfi’yi oturması için çağırdı. Diğeri tersledi.

– Bekle, konuşmayı tamamlayalım. Arğınbay gelirse o zaman başkaları bir şey söyleyemeyecek.

– Öyle deme…

– Desen de demesen de böyle. İşte dinle: Bölgede parti teşkilatlarının rolünü arttırmak gerek. Sen buna yardım et. Lenin partinin temelini attığında bölgelerdeki ilk teşkilatlar hakkında da bu görüşte olmuşlar. Onun talimatı değişmiyor. Hâlâ esas prensipler öyle. Ama biz Moskova’dan uzakta olanlar, bu dağların taşların arasında yaşıyor, kendimizi aşamıyoruz, bozulmaya yol açıyoruz. Aklımız da yetmiyor… Düzeltecek birileri de yok…

Nurihanov bu kez gerçekten şaşırdı.

– Bak, bak, sen öfkelenip, akıl mı veriyorsun yani?

– Yok, Gilman öfkeyle değil üzülerek gidiyorum. Biliyorum, orada benim üstümde de başkanlar çok. Bu kaygılandırmıyor.

Büyük yoldan gelen araba, iki farını dalgalandırıp Kolhoz Sokağına dönmesiyle, Gilman kapıya atıldı.

– Karşılayayım hemen… – O, Umurzak’a seslendi: – Buranşa, herkesi oturt, çıkıp durmayın! Ben sadece…

Kutlubayev niyeyse yerinde kaldı. Nedense çok ciddi o bugün. Misafirliğe geldiğine de pişman oldu. Ama bunun uygun olmadığını da çok çabuk anladı. Gilman, ne desen de onun dostu yani. Nişan almak oyun değil. Çalışkanlığı, mahareti için verdiler ona. Nitekim çok doğru da oldu. Daha da heyecanla çalışmak için bir neden olarak bakmak gerek. Böyle düşündü Keşfi.

Pencere gerisinden Arğınbayev’i gördü. Arabadan çıkar çıkmaz selamlaştı ve ışığa, eşiğe doğru yürüdü. Gilman arabanın içinden çanta alan Nefise’yi bekledi galiba, kız gelince, karanlıkta onu kucaklayıp bağrına basmayı da unutmadı. Diğeri kucaktan kurtulunca çantayı Gilman Ağabey’ine tutturup, kendisi Arğınbayev’in arkasından koştu.

“Gilman’a hayat kolay veriliyor…” diye serzenişte bulundu Keşfi. Yerine yürüdü.

…Arğınbayev odayı şişman gövdesi ile doldurunca ziyafet tamamlanmış gibi oldu. Meclis devam etti. O anda Aznağol Hibetoviç:

– Kardeşim, kim, Gilman Semirhanoviç, kıyafetini de, nişanını da gördük. Nurbike kıyafetin çok iyisini satın almış. Zevki iyi kardeşimin. Artık çıkartsan da olur, – diye şaka yaparak söze başladı. O, özellikle ısrarla yanına oturtulan Nefise’ye şakacı bakışlarını çevirdi, göz kırptı. Herkes bunu görünce rahat rahat güldü. Arğınbayev şu andaki hâlinden, yerinden, kendini bekleyip karşılayanlardan memnundu. Keyfi yerine geldi. Yağ bürüyen gözleri mutlu parladı. Kalın kaşlarını bir çattı, bir indirdi bir kaldırdı, sarı patatesi hatırlatan büyük burnu, gelmesi şerefine kadeh kaldırılınca terledi. Kalın dudakları, büyük ağzı tek bir dakika bile durmadı. Yemek yediği esnada, hatta çiğnemeyi bırakıp konuşma da yaptı. O, şişman olmasına rağmen hareketli, çevik, çenesi de başını çevirdiğinde ya iki, ya üç katlı oluyordu.

Gilman ona bakıp memnuniyetle gülümsedi. En sevindiği şey, Nefise’yi evine göndermeden, yalnız gelen Arğınbayev’in yanına oturtması oldu. Çünkü, onu niye çağırdığından şüphelenir, Nurbike’si sormaya başlardı. E, böyle iyi, ziyafeti süsleyip oturuversin. Dahası, Arğınbayev onun karısının kardeşi.

Şerefe konuşmaları başladı.

İlk sözü kime vereceğini şaşıran Umurzakov ev sahibine baktı.

– Haydi, beklenen misafire… – Gilman ilçe başkanına işaret etti. Bu anda Aznağol Hibetoviç türlü ilginçlikler anlatarak etrafındakileri güldürmeyi yeni bırakmıştı. Kutlubayev gülümsedi.

– İlçemizin köy çiftlikleri tanrısı Arğınbayev yoldaşın şerefe konuşması yapması için…

Ama misafir bekletmedi, önceden bilmiş gibi ayağa kalktı, dikkatsizce elini salladı.

– Bırakın şimdi, işte ilçe komitesine müdür olarak gidecek olan Kutlubayev’i övün. Konu dağılıyor…

Ama konuşma bölündü. Aniden kapı açıldı ve eşikte Yapparov göründü. Onun arkasından karısının başı göründü. Bütün misafirler de dönüp baktı.

Haris hiç kimseyle selamlaşmadı, elinde kadeh tutup duran kişiye seslendi.

– Merhaba, Aznağol!

– Selam, selam, şey… Haris kardeş! Haydi… – Arğınbayev’in keyfi kaçtı ama.

– Ne, bizim çocuğu mu övüyorsun? – Yapparov’un sesinde bir ima seziliyordu. Çabucak karısı engel oldu:

– Ya şimdi şunu, misafirliğe geldiğini unutma, en azından. Huysuz!

Haris, Zöfer’in yanındaki yere geldi, karısı, soyunup Nurbike’ye yardım etmek istedi, baş köşeye yöneldi. Arğınbayev kadehini yukarı kaldırdı:

– Sana çocuk, bize Gilman Semirhanoviç, – diye boğazını temizledi o. – İşte şimdi övmeye başlıyordum. Öyle mi, bacım? O, ortaya çıkan, beklenmeyen gerilimden kurtulmak için yanındaki Nefise’ye baktı.

– Fazla abartmayın, bozulsa düzeltmek bize düşer… Başkan olsa da…

Misafirlerin hiçbiri de bu iki kişinin kendi aralarındaki münasebetini anlamamıştı. Bunun için bazıları biraz şaşırdı. Haris önemsemedi, önündeki kadehi dibine kadar içti. Ortaya çıkan durumdan kurtulmak için, Gilman’ın tarafındaki yerden kalktı. Özellikle istekli görünmeye gayret edip:

– Benim ağabeyime itibar etmeyiniz, huyu böyle, dedi. İkilemde kaldı ve sadece kendi kahkahayla gülmeye başladı. Bu anda Arğınbayev de geniş, tombul yüzündeki gözleri tamamen kapanırcasına gülümsüyordu.

– Söyle, söyle Gilman Semirhanoviç, bilsinler, – dedi o.

– Gençken Aznağol Hibetoviç benim Haris Ağabey’imin sevgilisini çekip almış…

Herkes kahkaha attı. Hatta bazıları alkışladı da sanki. Halk iyice keyiflendi. Şimşekli yağmur sağ salim atlatıldı.

– Hay, aferin, Aznağol Hibetoviç!

– Ağzını açıp dolaşmıyorlar ya.

– İyi yapmış…

– Arğınbayev Ağabey’i bunun için mi getirmemiş yani yengeyi?

– Üstüne bastın.

– Ha-ha!… Güzel!…

– Sadece güzel mi yani, sinemadaki gibi…

Herkes gülüyor ama sadece Yapparov işitmemiş gibi davranıyor, Zöfer’e bir şey söylemeye çalışıyordu. O an mutfaktan çıkan karısı Merziye şöyle dedi:

– Ya, önemsemeyin artık kalın kafalıyı. Metresini çekerek iyi yapmışsın Aznağol Hibetoviç. Ancak işte ben çok rahat bir şekilde onunla otuz yıldır ömrümü geçiriyorum. Çok teşekkürler bunun için! –Daha sonra da kadehi almaya çalışan kocasının elinden kadehini çekip aldı ve: – Ben bizim kolhozdan hiçbir zaman yardımını esirgemeyen, işinde küçük kayınbiraderimi bir kenara atmayan Aznağol Hibetoviç için içiyorum!… – Böyle dedi Merziye, eşine doğru kaldırdı.

Odada gürültü etmeye başladılar.

Arğınbayev hâlâ ayaktaydı.

– Tamam, Haris kardeş, anlaşalım; gençlikteki gençlikte kalsın, dedi o, sakin bir sesle.

– Ölene kadar kabul etmeyeceğim! – dedi diğeri, dönüp bakmadan.

Umurzakov sürahiye vurdu.

– Ses etmeyin, şerefe konuşmasını dinleyelim şimdi! Buyurun.

– Ben Gilman Semirhanoviç’e şans diliyorum. – Arğınbayev bölmesinler diye acele ederek söyledi bunları. – Nurbike ile ikisine beraber diliyorum şansı, denk bir ömür ve beraber yaşlanmalarını… ıhım, ıhım!… Bizim gibi. Nişanı çalışmayan birine vermiyorlar. Haydi kutluyorum! Bu nişan bütün kolhozculara verildi diye bakmak gerek. O kişi sensin Gilman Semirhanoviç. Merziye Yenge’n doğru söylüyor, sağlıklı sıhhatli olursak gelecekte de yardımsız bırakmayacağız. Şimdi elimizden geliyor… Başka bir dileğim de şu: daha kararlı bir şekilde! Önüne çıkan görevlerden kaçma! – Bu anda Aznağol Hibetoviç farklı bir mana ile başkana bakıp, sessizce durdu. – Anladın mı? O konuşmayı unutmadın değil mi?

– Teşekkürler, ilginiz için, Aznağol Hibetoviç! – Gilman’ın gözleri parladı. Arğınbayev devam etti.

– Baban gibi, şöhrete kavuşuyorsun. Hizmet kahramanı bu! Bu hediyene başkaları da eklensin. Kartal yüksekte uçmayı sever. Yüksek uç! Sen bunun için doğmuşsun!

Gürültüyle alkışladılar. Takdir sözleri yankılandı. Sadece Haris onlara katılmadı. Kutlubayev de fazla hissettirmemeye çalışsa da, sık sık sigara içmeye çıktı.

Meclis gece yarısına kadar devam etti. Misafirler memnun oldu. Bu mecliste herkesi şaşırtacak birkaç olay oldu: Ömründe yuvarlak ortasına çıkmayan Meryem cesaret gösterip kendini göstererek tıkır tıkır dans etti, kadehini dudağına değdirince hatta azıcık da ağladı. Şarkı söylediğini hiç kimsenin duymadığı Haris Yapparov “Birinci Muhabbet”i söyleyip, böyle gözleri yaşararak oturdu. Nefise, meclisin çiçeği, tatlı sözlerle Nurbike Yenge’sini öptü. Kutlubayev’i şüpheden şüpheye salan patron adam Gilman, kekeleyerek övündü.

– Daha… Nur-nurihanov’u bilecekler… Göstereceğiz şimdi, ken- kendimizi!… Gör-gördün mü, Keşfi, ihtiyar be-benim planlarım on-onaylandı…

Ama çok da geçmedi, ev sahibini ayıltacak haberi Arğınbayev söyledi:

– Yüzşişme’nin şansı var! Parti komitesi sekreteri olarak kolhoza Ufa’dan bilim adamı, fen doktoru geliyor.. İlk konuşmaya ben de katıldım.. Ay, eyvah sırrı açtım, ortaya çıktı.

Herkesin yeni habere şaşırdığı sırada, Haris Yapparov karısının dürtmesine rağmen zıplayıp kalktı.

– Yok, yaramazlık yapıyorsun, kardeş! Yabancı gerekmiyor bize! Getirmiyoruz… Gitsin yabancı!… Kızan Haris masaya vurunca eşyalar ses çıkardı. Ağabeyine bu kez Gilman saygıyla baktı.

Onuncu Bölüm

Taştimir birkaç gün içinde Mevsile’yi özledi. İkinci kez pınar boyuna gelişinin ardından o gün tesadüfen ağıldan köye dönerken, tekrar karşılaştılar. Çoktandır tanışıyormuş gibi bir süre konuştular.

O zaman delikanlı şakadan kızın dilinin altındakini öğrenmek için:

– Şimdi yeniden denk geliriz diye düşünmemiştim de, – demişti. Mevsile kendi sırasında denk ak dişlerini parlatıp ortaya çıkarıp güldü ve kızlara has bir şuhluk ile:

На страницу:
6 из 7

Другие электронные книги автора Dinis Bülekov