
Yahya Bey
Dünya ülkesi deli gönlüm gibi viran olsa, ne cihan ne can ne de ayrılık olsa.
Keşke cihanın halkı hep benim sevdiğimi sevse, hemen hepimizin sözü sevgilinin hikâyesi olsa.
Aşk bir demir dağı delip boynuna almak gibidir, eğer kolay olsa herkes âşık olurdu.
Sevgilinin derdiyle o kadar mesudum ki, bir dilenci, bütün cihan mülküne sultan olsa bu kadar sevinmez.
Ey Yahya, o güzelin hançeriyle sakınan bir can olsa, can atar, karşı çıkar, saygı ve ikram gösterir.
Muhibbî
Allah Allah diyelim! Padişahlık sancağını açalım, her yandan yürüyüp doğuya askeri çekelim!
Gayret kuşağını gene iki yerden kuşanalım, tozla toprağa bulanarak bu yolu çekelim.
İran ülkesini ayak altına alalım, kara dumanı onun gözüne sürme diye çekelim!
Müslümanlığa destek olmak bize farz olmuşken nice bir oturup bunca günahı çekelim!
Umarım Ebubekir ve Ömer bize kılavuz olur; ey Muhibbî, yürüyüp doğuya askeri çekelim!
Bâkî
1KasideSadrıâzam Ali Paşa’ya (Bahâriye)Rûhbahş oldu Mesîhâ sıfat enfâs-ı bahârAçtılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhârTâze cân buldu cihân erdi nebâtata hayâtEllerinde harekât eyleseler serv ü çenarDöşedi yine çemen nat-ı zümürrüd-fâmınSîm-i hâm olmuş iken ferş-i harîm-i gülzârYine ferrâş-ı sabâ sahn-i ribât-ı çemeneGeldi bir kâfile kondurdu yükü cümle bahârLeşker-i ebr çemen mülküne akın saldıDurma yağmada yine niteki bâgı tâtârFarkına bir nice per takınır altın telliHayl-i ezhâre meğer zanbak olupdur serdârDikti leşkergeh-i ezhâra sanavber tûğunHaymeler kurdu yine sahn-i çemende eşcârDöşedi mihr-i felek yolları dîbâlar ileEtti teşrîf çemen mülkünü sultân-ı bahârSubhdem velvele-i nevbet-i şâhî mi değilSavt-ı mürgân-ı hoş-elhân ü sadâ-yı kûhsârBâkî
1Sadradam Ali Paşa İçin YazılmışKasidenin BaşlangıcıBaharın nefesleri İsa gibi ruh verici oldu: Çiçekler ölüm uykusundan gözlerini açtılar. Cihan taze can buldu, bitkilere hayat erdi; selvi ve çınar hareket etmek isteseler ellerinde. Gül bahçesinin içine ham gümüş yaygı olmuşken yine çimenlik zümrüt renkli kilimini döşedi. Yine sabah rüzgârı çimenlik kervansarayına geldi, bir kafile kondurdu ki yükü bütün bahar.
Bulut ordusu çimenlik ülkesine akın saldı, düşman haydutları gibi durmadan yağma etmekte. Zambak, başına altın telli tuğlar takınıyor; meğer çiçekler zümresine başkomutan olmuş. Çam, çiçekler ordugâhına tuğunu dikti; ağaçlar gene çimenlik ülkesine çadırlar kurdu. Göğün güneşi, yolları ipek kumaşlarla döşedi: Bahar sultanı çimenlik ülkesini teşrif etti.
Sabahleyin güzel nağmeli kuşların sesleri ve dağların yankıları hükümdar orkestrasının çıkardığı sesler değil mi?
Çemen etfâlinin uykuların uçurdu yineSubhdem gulgule-i fâhte gülbang-i hezârDâye-i ebr yine goncelerin şebnemdenBaşına akçe dizer nite ki etfâl-i sıgârMevsim-i rezm değildir dem-i bezm erdi deyûSûsenin hançerini tuttu serâpâ jengârSemenin sîne-i sîmînin açıp bâd-ı seherÇözdü gülşende gülün düğmelerin nâhun-ı hârPîrehen berg-i semen gûy-ı girîbân şebnemGülsitân oldu bugün bir sanem-i lâle-i zârZîb ü fer vermek için rûy-ı arus-ı çemeneYâsemen şâne sabâ mâşıta âb âyinedârDürr ü yâkut ile bir nahl-i murassa sandımErguvân üzre dökülmüş katarât-ı emtârŞîşe-i çarhta gör bunca musanna nahliNice ârâste kılmış anı sun’-ı CebbârBerg-i ezhârı havâ şöyle çıkardı feleğePür kevâkib görünür künbed-i çarh-ı devvârDem-i Îsa dirilir bûy-ı buhûr-ı MeryemAçtı zanbak yed-i beyzâ-yı kef-i Mûsâ vârCâm-ı zerrîni dolu bâde-i gülrenk etmişGül-i rânâ seherî etmek için def’-i humârZanbakın goncesidir bâğa gümüş bâzûbendZağferân ile yazılmış ana hatt-ı tûmârGene sabahleyin kumrunun tekbiri ve bülbülün ezanı çimen çocuklarının uykusunu uçurdu.
Yine bulut dadısı goncaların başına, küçük çocuklar gibi, çiy tanelerinden akçeler diziyor. Savaş mevsimi değildir toplantı zamanı geldi diye susenin hançerini baştan ayağa pas tuttu.
Seher yeli, yaseminin gümüş göğsünü açıp; dikenin tırnağı, gül bahçesinde gülün düğmelerini çözdü. Gömleği yasemin yaprağı, yakasının tokası çiy tanesi: Gül bahçesi bugün lale yanaklı bir sevgili oldu. Bu çimenlik gelininin yüzüne güzellik ve parlaklık vermek için yasemin tarak, meltem süsleyici, su ayna tutucu.
İnci ve yakutla işlenmiş bir düğün ağacı sandım: Erguvan üzerine yağmur damlaları dökülmüş. Bak, göğün vazosunda incilerle işlenmiş bunca düğün ağaçlarını gör, gene kudretli Tanrı’nın sanatı onları nasıl bezemiş! Çiçek yapraklarını hava öyle göğe çıkardı ki bu dönen çarkın kubbesi yıldızlarla dolu görünüyor.
Buhur-ı Meryem çiçeğinin kokusu İsa’nın nefesi geçiniyor, zambak Musa gibi beyaz elini açtı. Güzel gül, sabahleyin, mahmurluğunu gidermek için zerrinin kadehini gül rengi şarap dolusu etmiş.
Dehen-i gonce-i ter türlü letâif söylerGülüp açılsa acep mi gül-i rengîn-ruhsârGüher-i fırsatı aldırma sakın devr-i felekSim ü zerle gözünü boyamasın nergis-vârCâm-ı mey katraları sübha-i mercân olsunGeliniz zerk ü riyâdan edelim istiğfarLâle sahrayı bugün kân-ı Bedahşan ettiJâle gülzâra nisâr eyledi dürr-i şehvârDâmenin dürr ü cevâhirle pür etti gül-i terKi ede hâk-i der-i Hazret-i Paşa’ya nisârTaze goncanın ağzı türlü türlü latifeler söylüyor: Yanağı renkli gül gülüp açılsa şaşılır mı?
Fırsat incisini sakın elden kaçırma; feleğin devri nergis gibi altın ve gümüşle gözünü boyamasın. Şarap kadehi damlaları tespih taneleri olsun, gelin, gösterişçilikten ve ikiyüzlülükten tövbe edelim. Lale bugün kırları Bedahşan maden ocağına çevirdi; çiy, gül bahçesine büyük inciler saçtı. Taze gül, Paşa Hazretleri’nin kapısının toprağına saçmak üzere, eteğini inci ve elmaslarla doldurdu.
2Mersiye (Kanunî Sultan Süleyman’a)Ey pâybend-i dâmgeh-i kayd-i nâm ü nenkTâ key havâ-yı meşgâle-i dehr-i bî-direnkAn ol günü ki âhîr olup nevbahâr-ı ömrBerg-i hazâna dönse gerek rûy-i lâlerenkÂhir mekânın olsa gerek cür’a gibi hâkDevrân elinden erse gerek câm-ı ayşa senkİnsân odur ki âyine-veş kalbi sâf olaSînende n’eyler âdem isen kîne-i pelenkİbret gözünde niceye dek gaflet uykusuYetmez mi sana vâkıa-i şâh-ı şîr-i cenkOl şehsüvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşınaCevlân deminde arsa-i âlem gelirdi tenkBaş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı EngürûsŞemşîr-i âb-ı gevherini pesend eyledi FirenkYüz yere koydu lûtf ile gülberg-i ter gibiSandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi***Hakkâ ki zîb ü zînet-i ikbâl ü câh idiŞâh-ı Sikender – efser ü Dârâ – sipâh idiGerdûn ayağı tozuna eylerdi serfürûDünyâya hâk-i bâr-gehi secdegâh idiKemter gedâyı az atâsı kılardı bayBir lûtfu çok mürüvveti çok pâdişâh idiHâk-i cenâb-ı hazret-i dergâh-ı devletiFazl u belâgat ehline ümmîdgâh idiHükm-i kazâya verdi rızâyı eğerçi kimŞâh-ı kazâ – tüvan u kader destgâh idiGerdûn-ı dûna zâr u zebûn oldu sanmanızMaksûdu terk-i câh ile kurb-ı İlâh idi2MersiyeEy şan alma arzusu ve kötülenme korkusu ile ayağı bu âlemin tuzağına tutulmuş olan insan! Bu kararsız dünya ile uğraşma hevesi daha ne zamana kadar sürecek? Unutma ki bir gün gelecek, ömür baharı sona ererek lale renkli yüzün güz yaprağına dönecektir. En nihayet, devran elinden içki kadehine bir taş dokunacak ve o kadehin içindeki son yudum gibi senin de son yerin toprak olacaktır. İnsan odur ki kalbi ayna gibi saf olur, eğer insan isen kalbinde kaplan kininin ne işi var? İbretle bakması gereken gözünde daha ne zamana kadar gaflet uykusu olacak? O savaş aslanı padişahın başına gelen sana yetmez mi? O büyük saadet ülkesi süvarisi ki sürdüğü zaman atına dünya meydanı dar gelirdi. Onun kılıcının suyuna Macar kâfirleri baş eğmiş, palasının cevherini Frenkler takdir etmişti…
Taze bir gül yaprağı gibi tatlı tatlı yüzünü yere koydu; dünya hazinedarı onu bir elmas gibi sandığa saldı.
Allah için, gerçekten yüksek makamın süsü ve güzelliği idi; İskender taçlı ve Dara askerli bir padişahtı. Gök, ayağının tozuna baş eğerdi; makamının toprağı âleme secde yeri idi. Azıcık bahşişi en aşağılık dilenciyi bey ederdi; lütfu çok, mertliği ve cömertliği çok bir padişahtı. O yüksek şahsiyetin devlet makamının kapısındaki toprak değer ve sanat sahipleri için bir ümit yeri idi. Gerçi kazanın hükmüne razı oldu ama kaza kuvvetli ve kader kudretli bir hükümdardı. Alçak feleğe âciz kalarak baş eğdi sanmayınız; maksadı, mevkiini terkederek Allah’ın yakınına gitmekti…
Mülk-i cihanı gözlerimiz görmese n’olaRûşen cemâli âleme hurşîd ü mâh idiHurşîde baksa gözleri halkın dolagelirZirâ görünce hâtıra ol mehlikâ gelir***Döksün sehâb kaddin anıp katre katre kanEtsin nihâl-i nârveni nahl-i ervugânBu acılarla çeşm-i nücûm olsun eşk-bârÂfâkı tutsun âteş-i dilden çıkan duhânKılsın kebûd câmelerin âsmân siyâhGiysin libâs-ı mâtem-i şahı bütün cihânYaksın derûn-ı sîne-i üns ü perîde dâğNâr-ı firâk-ı Şah Süleymân-ı kâmrânKıldı firâz-ı küngüre-i arşı cilvegâhLâyık değildi şânına hakkâ bu hâkdânMürg-i revânı göklere erdi Hümâ gibiKaldı hazîz-i hâkte bir iki üstühânÇâpüksüvâr-ı arsa-i kevn ü mekân idiİkbâl ü izzet olmuş idi yâr ü hem-inânSerkeşlik etti tevsen-i baht-ı sitîze-kârDüştü zemîne sâye-i eltâf-ı Kirdigâr***Olsun gamında bencileyin zâr ü bi-kararÂfâkı gezsin ağlayarak ebr-i nevbahârTutsun cihânı nâle-i mürgân-ı subh-demGüller yolunsun âh u figân eylesin hezârSümbüllerini mâtem edip çözsün ağlasınDâmâne döksün eşg-i firâvânı kûhsârAndıkça bûy-ı hulkunu derdinle lâle-veşOlsun derûn-ı nâfe-i müşg-i Tatar târDünya ülkesini gözlerimiz görmese ne var. Onun parlak yüzü âleme güneş ve aydı.
Güneşe baksa halkın gözleri doluyor; zira güneşi görünce hatıra o ay yüzlü geliyor.
Bulut, onun boyunu anarak damla damla kan döksün, narven fidanını erguvan nakılı hâline getirsin. Bu acılarla yıldızların gözü yaş döksün, gönül ateşinden çıkan duman ufukları tutsun. Gök mavi elbiselerini siyah etsin, bütün cihan, padişah matemi elbiseleri giysin. Saadet süren Süleyman Hükümdarın ayrılık ateşi insan ve perilerin bağırlarında tutuşsun. Gök kubbesinin üstünü kendine yer edindi bu toprak âlemi, Allah için, onun şanına layık değildi. Ruhunun kuşu uçarak hüma gibi göklere ulaştı, alçak yerde bir iki kemik kaldı. Varlık ve oluş meydanının hızlı giden bir süvarisi idi. Yüksek mevki ve kutluluk ona yoldaş ve atbaşı beraber olmuştu.
Bahtın hırçın kıratı serkeşlik etti: Tanrı lütufların gölgesi olan o padişah atından yere düştü.
Bahar bulutu senin acınla benim gibi dertli ve kararsız olsun, ağlayarak ufukları dolaşsın. Sabah kuşlarının feryadı bütün cihanı tutsun, güller yolunsun, bülbül ah ve figan etsin. Dağlar matem ederek sümbüllerini çözüp ağlasın, bol gözyaşlarını eteklerine döksün. Ahlakının kokusunu andıkça Tatar ahusunun misk kokulu kalbi, derdinle lale gibi dar ve karanlık olsun.
Gül hasretinle yollara tutsun kulağınıNergis gibi kıyâmete dek çeksin intizârDeryâlar etse âlemi çeşm-i güher-feşânGelmez vücûda sencileyin dürr-i şâh-vârEy dil bu demde sensin olan bana hem-nefesGel nây gibi inliyelim bâri zâr zârÂheng-i âh ü nâleleri edelim bülendEshâb-ı derdi cûşa getirsin bu heft bend***Gün doğdu şah-ı âlem uyanmaz mı hâbdanKılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-cenâbdanYollarda kaldı gözlerimiz gelmedi haberHâk-i cenâb-ı südde-i devlet-meâbdanReng-ızârı gitti yatar kendi huşk-lebŞol gül gibi ki ayrı düşüptür gülâbdanGâhî hicâb-ı ebre girer Husrevâ felekYâdeyledikçe lûtfunu terler hicâbdanTıfl-ı sirişki yerlere girsin duâm odurHer kim gamından ağlamaya şeyh u şâbdanYansın yakılsın âteş-i hecrinle âfitâbDerdinle kara çullara girsin sehâbdanYâdeylesin hünerlerini kanlar ağlasınTîğın boyunca karaya batsın karâbdanDerd ü gamınla çâk-i gîribân edip kalemPîrâhenini pârelesin gussadan âlem***Tîğın içirdi düşmana zahm-ı zebânlarıBahsetmez oldu kimse kesildi lisânlarıGördü nihal-i serv-i serefrâz-ı nîzeniSerkeşlik adın anmadı bir dahi banlarıHer kande bassa pây-ı semendin nisâr içinHanlar yolunda cümle revân etti cânlarıGül, hasretinle kulağını yollara tutsun, nergis gibi kıyamete kadar bekleme derdi çeksin. İnciler saçan göz, âlemi deryalar hâline getirse, senin gibi bir büyük inci vücuda gelmez. Ey gönül, bu anda bana soluktaş olan sensin, gel bari ney gibi inim inim inleyelim! Ah ve feryat ahenklerini yükseltelim, bu yedi bend dertlileri coştursun.
Gün doğdu, âlemin padişahı uykudan uyanmayacak mı? Gök gibi çadırından çıkıp görünmeyecek mi? Gözlerimiz yollarda kaldı, o devletlinin kapısının toprağından bir haber gelmedi. Yanağının rengi gitti, kendisi, dudağı kurumuş olarak yatıyor; tıpkı gül suyundan ayrı düşen gül gibi. Ey büyük padişah; bazen felek utanarak bulutun örtüsüne bürünüyor, senin lütfunu hatırladıkça mahcubiyetten terliyor. Senin gamınla gençten ihtiyardan her kim ağlamazsa, duam odur ki gözyaşı evladı yerlere geçsin! Senin ayrılık ateşinle güneş yansın yakılsın, derdinle buluttan kara çullara girsin. Kılıcın senin hünerlerini yâd etsin, kanlar ağlasın, kını içinde boyunca karaya batsın. Derdin ve gamınla kalem yakasını yırtıp bayrak sıkıntıdan gömleğini parçalasın!
Kılıcın dil yaralarını düşmana içirdi. Kimse bahsetmez oldu, dilleri kesildi. Düşmanın sorgun endamlı beyleri senin yüksek selvi fidanı gibi olan mızrağını gördüler ve artık bir daha başkaldırmanın adını bile anmadılar. Atının ayağı her nereye bassa, yolunda bütün hanlar, saçı olarak, askerlerini yürüttü ve canlarını feda ettiler.
Deşt-i fenâda mürg-i hevâ durmayıp dönerTîğın Hudâ yolunda sebîl etti kanlarıŞemşîr gibi rûy-ı zemine taraf tarafSaldın demir kuşaklı cihan pehlivânlarıAldın hezâr bütkedeyi mescît eyledinNâkûs yerlerinde okuttun ezânlarıÂhır çalındı kûs-ı rahîl ettin irtihâlEvvel konağın oldu cinân bûstânlarıMinnet Hudâ’ya iki cihanda kılıp saîtNâm-ı şerîfin eyledi hem gâzi hem şehît3 Müje haylin dizer ol gamze-i fettan saf safGûyiyâ cenge girer nîze-güzârân saf safSeni seyr itmek içün reh-güzer-i gül-şendeİki cânibde durur servi hırâman saf safLeşker-i eşk-i firâvan ile ceng eylemeğeGönderir mevclerin lücce-i ummân saf safGökde efgân iderek sanma geçer hayl-i kulengÇekilür kûyine mürgân-ı dil ü cân saf safCami içre göre tâ kimlere hem-zânûsunŞekl-i sakkada gezer dîde-i giryân saf safEhl-i dil derd ü gamın ni’metine müstağrakDizilürler keremin hânına mihmân saf safVasfı kaddinle hıram itse alem gibi kalemLeşker-i satrı çeker defter ü dîvân saf safKûyin etrafına uşşak dizilmiş gûyâHarem-i Kâ’be’de her canibe erkân saf safKadrini seng-i musallada bilüb ey BâkîDurub el bağlayalar karşuna yârân saf safFânilik çölünde havanın kuşu durmayıp dönüyor; kılıcın Allah yolunda kanları sebil etti. Yeryüzüne taraf taraf kılıç gibi demir kuşaklı cihan pehlivanları saldın. Yüzlerce put evini alıp cami yaptın, çan yerlerinde ezanları okuttun. Nihayet göç çanı çalındı, göçtün; ilk konağın cennet bahçeleri oldu. Tanrı’ya minnet, seni iki cihanda mesut kılarak, kutlu adını hem gazi hem şehit yaptı.
3O fettan o fitneci gamze (süzgün yan bakış) kirpik askerlerini saf saf dizer, sanki mızraklı askerler (saf saf) sıralanır da cenge (savaşa) girer.
Seni seyr etmek için, gül bahçesi yolunun iki yanında, nazlı nazlı salınan serviler saf saf sıralanıp durur.
Sayısız gözyaşı askeri ile savaş eylemek için, denizin ortası, derinlikli dalgalarını saf saf gönderir.
Turna sürüsünün gökte feryat ederek geçip gittiğini sanma, gönül ve can kuşları saf saf dizilip kûyuna (senin bulunduğun yere) çekilir.
Cami içinde kimlerle yan yana, diz dize olduğunu görsün diye (görmek için), ağlayan göz, saka şeklinde (saka gibi su dağıta dağıta, gözyaşı döke döke) saf saf (dizilmiş cemaat arasında) gezer.
Gönül sahipleri (âşıklar) dert ve gamının nimetine gark olmuş (boğulmuş olarak), (dert ve gam nimetini yemek üzere) senin cömertliğinin sofrasına, konuk olarak, saf saf dizilirler.
Kalem boyunun vasfıyla (boyunun niteliğiyle, boyunun güzelliğini anlatmak için) bayrak gibi salınmaya başlayınca, satır askerlerini deftere ve divana saf saf (dizi dizi) çeker (yazar).
Senin bulunduğun yerin (mahallenin) çevresine âşıklar sıralanmış; sanki, Kabe Haremi’nde her tarafa erkân saf saf dizilmiş.
Ey Bâkî! Dostların senin değerini (kadrini) (ancak) musalla taşında anlayıp karşına saf saf dizilip el bağlayacaklar.
Nev’î
1Tâli’ bu veçhile dûn serkeş nigâr böyleBîçâre âşıkı gör baht öyle yâr böyleVaslında bîm-i hicrân hicrinde mihnet-i cânDerd-i firâk böyle vasl u kenâr böyleOl serv-i hoş-hirâmı tenhâ bulup ne çâreOl bîkarâr böyle ben şerm-sâr böyleDildâr tünd ü serkeş ağyâr ise cefâ-cûyNetsin ya bülbül-i dil gül böyle hâr böyleTen zevrakın düşürme girdâb-ı ıstırâbaSabret gönül ki kalmaz bu rûzigâr böyleNev’î nice getirsin hicrân yüküne tâkatКонец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера: