Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü - читать онлайн бесплатно, автор Анонимный автор, ЛитПортал
bannerbanner
Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 5

Поделиться
Купить и скачать

Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü

Год написания книги: 2023
Тэги:
На страницу:
5 из 16
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

astı menen (АСТЫ МЕНЕН) [altıyla] Önce, öncelikle: “Astı menen baarın tüşündürüp bereyin.” (Önce her şeyi anlatayım.)

astına cıgıl- (АСТЫНА ЖЫГЫЛ-) [altına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.

astına miñ koy ayda- (АСТЫНА МИҢ КОЙ АЙДА-) [altına bin koyun sürmek] bk. aldına miñ cılkı sal-.

astına olpok, üstünö üpçü bol- (АСТЫНА ОЛПОК, ҮСТҮНӨ ҮПЧҮ БОЛ-) [altına minder, üzerine süs olmak] Dalkavukluk, yalakalık yapmak, ayağının altına paspas olmak; üstüne titremek; gözünün içine bakmak.

astına tüş- (АCTЫНА ТҮШ-) [altına düşmek] bk. aldına tüş-.

astınan kıya baspa- (АСТЫНАН КЫЯ БАСПA-) [altından keserek yürümemek] Çok fazla saygı göstermek, hürmet etmek, üzerine titremek, başının tacı etmek.

astınan kıya ötpö- (АСТЫНАН КЫЯ ӨТПӨ-) [altından keserek geçmemek] bk. astınan kıya baspa-.

astınan öt- (АCTЫНАН ӨТ-) [altından geçmek] bk. aldınan öt-.

astın-üstün bol- (АСТЫН-ҮСТҮН БОЛ-) [alt üst olmak] Alt üst olmak, altı üstüne gelmek: “Cer astı- üstü bolo tüşkönsüdü maga.” -CK2. (Yer, alt üst olmuş gibi sezildi bana.)

astın-üstün kıl- (АСТЫН-ҮСТҮН КЫЛ-) [alt üst etmek] Altını üstüne getirmek.

astı-üstünö (АСТЫ-ҮСТҮНӨ ТҮШ-) [altı üzerine düşmek] bk. aldı-üstünö tüş-.

astı-üstünö tüş- (АСТЫ-ҮСТҮНӨ ТҮШ-) [altı üstüne düşmek] bk. aldıüstünö tüş-.

aş başı (АШ БАШЫ) [aş başı] Ölmüşlerin ruhu için verilen yemeği hazırlayanların başında olan kişi.

aş bışım (АШ БЫШЫМ) [aş pişecek kadar (zaman)] Yemek pişinceye kadar geçen vakit: “Alış, beriş bolcolu aş bışımça sozuldu.” -AU2. (Alış veriş tahminen bir yemek pişirimlik vakte kadar uzadı.)

aş bol- (АШ БОЛ-) [hazmedilmek] Hazmedilmek, sindirilmek.

aş bolsun (АШ БОЛСУН) [aş olsun; hazmolsun] Afiyet olsun.

aş bolumduu (АШ БОЛУМДУУ) [yemek olabilecek / kolay hazmedilen (yemek)] Kolay hazmedilen: “Töö kuştun eti ötö aş bolumduu cana adamdın den-sooluguna paydaluu.” -КТ. (Deve kuşunun eti kolay hazmedilir ve insan sağlığı için faydalıdır.)

aş katık (АШ КАТЫК) [yemek tatlandırıcı] 1. Az miktarda, biraz. 2. Tek, yegâne.

aşa çap- (АША ЧАП-) [aşıp koşturmak] 1. Çok abartmak: “Munun aşa çapkan ceri dele bolboyt.” -ÇÖ. (Bunun abartılacak bir tarafı da olmaz.) 2. Haddini aşmak, ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek.

aşa keç- (АША КЕЧ-) [aşıp geçmek] 1. Önemsememek, hiçe saymak, her şeye boşvermek. 2. Haddini aşmak, ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek.

aşıgı alçı kon- (АШЫГЫ АЛЧЫ КОН-) [aşık kemiği alçı konmak (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin “alçı” konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] bk. aşığı alçı tur-.

aşıgı alçı tur- (АШЫГЫ АЛЧЫ ТУР-) [aşık kemiği alçı konmak (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin “alçı” konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] İşleri yoluna girmek, bahtı açılmak, şansı yaver gitmek.

aşıgı aykür tur- (АШЫГЫ АЙКҮР ТУР-) [aşık kemiği aykür konmak (Aykür, diğer adıyla “alçı” olup aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin bu tarz konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] bk. aşığı alçı tur-.

aşık attır- (АШЫК АТТЫР-) [aşık kemiği oynatmak] Bayram yapmak.

aşka aralaş- (АШКА АРАЛАШ-) [yemeğe karışmak] 1. Ciddi bir hastalıktan kurtularak sağlıklı bir insan olmak. 2. Adamdan sayılmaya başlamak, varlıklı hayat geçirmeye başlamak.

aşka cük, başka cük (АШКА ЖҮК, БАШКА ЖҮК) [yemeğe yük, başa yük] Asalak, otlakçı.

aşka cük, başka cük bol- (АШКА ЖҮК, БАШКА ЖҮК БОЛ-) [aşa yük, başa yük olmak] 1. Birine yük olmak, kendisi için başkasına para harcatmak, masraf yaptırmak. 2. Yük olmak, zahmet, sıkıntı vermek.

aşkabak baş (АШКАБАК БАШ) [kabak baş] Akılsız baş.

aşkere kıl- (АШКЕРЕ КЫЛ-) [aşikar etmek] Aşikâr etmek, ortaya çıkarmak, gerçeği gözler önüne sermek, belli etmek: “Oorunu caşırsa ölüm aşkere kılat değen.” -IK. (Hastalığı saklasa, ölümün gelişi onu ortaya çıkarır.)

aş-paş degiçe (АШ-ПАШ ДЕГИЧЕ) [ap paş diyene kadar] Kaşla göz arasında, o bu derken: “Aş-paş debey bir döbö kürüç payda boldu.” -BF. (Kaşla göz arasında tepe büyüklüğünde pirinç ortaya çıktı.)

aştan aykın (АШТАН АЙКЫН) [yemekten (daha) açık] bk. aştan bışık.

aştan bışık (АШТАН БЫШЫК) [yemekten (daha) pişkin] Açık ve net, gün gibi ortada.

aştan bışık (АШТАН БЫШЫК) [yemekten (daha) pişkin] Açık ve net.

at arıt- (АТ АРЫТ-) [at yorultmak] Uzak yerden gelmek, çok uzun yol katetmek: “Afrika ölkölörünön, atügül Urugvay, Braziliya öñdüü ıraakı ölkölördön da jurnalistter at arıtıp kelişiptir.” -KT. (Afrika ülkelerinden, hatta Uruguay ve Brezilya gibi uzak ülkelerden gazeteciler, çok uzun yol katedip gelmişler.)

at arıtıp, col karıt- (АТ АРЫТЫП, ЖОЛ КАРЫТ-) [at yorultup yol eskitmek] bk. at arıt-.

at asmandan deçü ele (АТ АСМАНДАН ДЕЧҮ ЭЛЕ) [at gökyüzünden derlerdi] Adın gökten verildiği ve kaderle de ilgisi olduğuna ilişkin eski bir inançla ilgili ad gökten veriliranlamında kullanılan söz.

at baygelüü bolsun (АТ БАЙГЕЛҮҮ БОЛСУН) [at şanslı olsun] At yarışında, atın yenmesi için şans dileme sözü.

at boroyun sıdır- (АТ БОРОЮН СЫДЫР-) [at boranını sıvazlamak] Atla uzak yol katetmek, her yeri dolaşmak: “At boroyun sıdırıp / Cerdin cüzün kıdırıp…” -ET2. (Uzak yol katederek / Yeryüzünü dolaşıp…)

at cabuu bol- (АТ ЖАБУУ БОЛ-) [at örtü(lü) olmak] Hava kapanmak, bulutlanmak.

at calın tart- (АТ ЖАЛЫН ТАРТ-) [at yelesini çekmek] Büyümek, boylu poslu, yetişkin olmak, büluğa ermek; boy vermek.

at calın tartıp min- (АТ ЖАЛЫН ТАРТЫП МИН-) [at yelesini çekip binmek] bk. at calın tart-.

at calına kazan as- (АТ ЖАЛЫНА КАЗАН АС-) [at yelesine kazan koymak] At üstünde yol için hazırlanmış olan yiyecekten atıştırmak: “Colooçu at calına kazan asat.” -ML. (Yolcu at üstünde yiyecek atıştırır.)

at calınan (АТ ЖАЛЫНАН) [at yelesinden] bk. at üstünön.

at calınan tap- (АТ ЖАЛЫНАН ТАП-) [at yelesinden bulmak] Başkalarının sırtından geçinmek, asalak yaşamak, otlakçılık yapmak.

at cıgaçtay (АТ ЖЫГАЧТАЙ) [at ağaç gibi] Çok zayıf, bir deri bir kemik, çubuk gibi.

at çabım (АТ ЧАБЫМ) [at koşturacak (kadar yer)] Kırgızlarda yaklaşık 25-30 km. mesafeyi belirten söz.

at kara til bolgondo (АТ КАРА ТИЛ БОЛГОНДО) [at kara dil olduğunda] Bahar bitip yaz geldiğinde, atın yaylada ot yemekten dilinin karardığı zaman: “At kara til bolgondo / Toguz ayga tolgondo…” (At kara dil olduğunda / dokuz ay dolduğunda…)

at kara til mezgilde (АТ КАРА ТИЛ МЕЗГИЛДЕ) [at kara dil zaman(ın) da] bk. at kara til bolgondo.

at keserden (АТ КЕСЕРДЕН) [at keserden] Atın göğsüne kadar, kamış boyu.

at koşçu (АТ КОШЧУ) [at eşlik eden] 1. tar. Yoldaş, refakatçi, eskiden saygın kişilerin yolculuklarında onlara eşlik eden kişi: “Canına bir at koşçu alıp, alıs sapar colgo ketti.” -TM1. (Yanına bir refakatçi alıp uzun bir seyahate çıktı.) 2. Subayın yardımcısı er. 3. Hizmetçi.

at koy- (АТ КОЙ-) [at koymak] 1. Dizgini salıvermek. 2. Saldırmak.

at kulak (АТ КУЛАК) [at kulak] Çok yıllık bir bitki.

at mayı (АТ МАЙЫ) [at yağı] 1. Bir kişinin atını ödünç alma. 2. Ödünç alınan at için verilen para vb.

at öltürö kel- (АТ ӨЛТҮРӨ КЕЛ-) [at öldürüp gelmek] Canını dişine sıkmak.

at salış- (АТ САЛЫШ-) [at koyuşmak] Rekabet etmek, yarışmak, boy ölçüşmek.

at soorusun sal- (АТ СООРУСУН САЛ-) [at sağrını salmak] Geriye, geldiği yöne doğru kaçmak, geri çekilmek.

at terdetpey (АТ ТЕРДЕТПЕЙ) [at terletmeden] Fazla güç harcamadan, çok yorulmadan, zorlanmadan, çabalamadan.

at teri kaytpa- (АТ ТЕРИ КАЙТПA-) [at teri dönmemek] Emeği boşa gitmek, boşuna uğraşmak, boşuna zahmete girmek.

at teri kıl- (АТ ТЕРИ КЫЛ-) [at teri yapmak] Çilemek, çiselemek, kısa süreli yağmur geçişi olmak.

at tezegin kurgatpa- (АТ ТЕЗЕГИН КУРГАТПА-) [at tezeğini kurutmamak] Aradan fazla vakit geçmeden, sık sık uğramak: “At tezegin kurgatpay kelip turat.” (Sık sık geliyor.)

at tokuur (АТ ТОКУУР) [at eyerleyici] 1. Seyis, at bakıcısı. 2. Erkek çocuk.

at üstündö (АТ ҮСТҮНДӨ) [at üzerinde] Yöneticilik: “Al ömür boyu at üstündö cürdü.” (O hayatı boyunca yöneticilik yaptı.)

at üstünön (АТ ҮСТҮНӨН) [at üzerinden] Üstünkörü, yüzeysel.

at üstünön tap- (АТ ҮСТҮНӨН ТАП-) [at üzerinden bulmak] bk. at calınan tap-.

at üstünön tüşpö- (АТ ҮСТҮНӨН ТҮШПӨ-) [at üzerinden inmemek] Devamlı yöneticilik yapmak.

ata arbagı car bol- (АТА АРБАГЫ ЖАР БОЛ-) [baba ruhu yâr olmak] Allah yardımcısı olmak.

ata bezer (АТА БЕЗЕР) [baba bezen] Asi, baş eğmeyen, dik kafalı.

ata konuş (АТА КОНУШ) [baba yurt] 1. bk. ata-curt 2. Baba ocağı: “Ata konuştarına kayta aylanıp kelişti.” -AU2. (Baba ocağına tekrar dönüp geldiler.)

ata meken (АТА МЕКЕН) [baba mekan] bk. ata-curt.

ata sakal eegine büt- (АТА САКАЛ ЭЭГИНЕ БҮТ-) [baba sakal(ı) çenesine bitmek] 1. Çoluk çocuk sahibi olmak (erkekler için). 2. Yaşını başını almak, yaşlanmak, ihtiyarlamak, kocamak (erkekler için).

ata tayagın karma- (АТА ТАЯГЫН КАРМА-) [baba dayağını tutmak] Atalardan kalan gelenekleri devam ettirmek.

ata-baladay bol- (АТА-БАЛАДАЙ БОЛ-) [baba çocuk gibi olmak] Çok samimi olmak, çok yakın olmak.

ata-cotosuna cet- (АТА-ЖОТОСУНА ЖЕТ-) [baba ceddine yetmek] Birine çok kızmak, ağır sözler söylemek, sövmek, küfretmek, yerin dibine batırmak.

ata-curt (АТА-ЖУРТ) [ata yurt] Babaların mekan, mesken ettiği yer, yurt.

atagı cer car- (АТАГЫ ЖЕР ЖАР-) [şöhreti yer yarmak] Şan şöhret sahibi olmak, ünlenmek, tanınmak.

atagı taş car- (АТАГЫ ТАШ ЖАР-) [şöhreti taş yarmak] bk. atagı cer car-.

atam zaman (АТАМ ЗАМАН) [babam(ın) zaman(ı)] Eski zaman, fi tarihi.

atam zamandan beri (АТАМ ЗАМАНДАН БЕРИ) [babam zaman(ın)dan beri] Ta eski zamanlardan beri, eskiden beri.

ataña naalat (АТАҢА НААЛАТ) [babana lanet] “Lanet olası!” anlamında memnuniyetsizliği bildiren söz.

atañdın başı (АТАҢДЫН БАШЫ) [babanın başı] ‘Yok devenin nalı!’ anlamında söylenen söz.

atañdın etin cegir (АТАҢДЫН ЭТИН ЖЕГИР) [babanın etini yiyesice] bk. atañdın kanın iç.

atañdın kanın iç (АТАҢДЫН КАНЫН ИЧ-) [babanın kanını iç] ‘Babanın kanın içesin’ anlamında tartışma ya da kavgada söylenen kargış söz.

atañdın körü (АТАҢДЫН КӨРҮ) [babanın mezarlığı] 1. Memnun olmama, beğenmeme durumunda kullanılan ünlem. 2. Pişman olunca “Eyvah!” anlamında kullanılır.

atanı arman (АТАНЫ АРМАН) [babanı ukde] Pişmanlığı, sıkıntıyı bildirmede “eyvah, yazık” anlamlarında söylenen söz.

atanı kokuy (АТАНЫ КОКУЙ) [babanı eyvah] Vah eski günler.

atanın arbagına koy- (АТАНЫН АРБАГЫНА КОЙ-) [babanın ruhuna koymak] Allah’a havale etmek.

atanın balası (АТАНЫН БАЛАСЫ) [babanın çocuğu] 1. İnsan evladı. 2. Babasının oğlu, her yönüyle babasına benzeyen erkek çocuğu. 3. Er kişi, sözüne güvenilir.

atanın uulu (АТАНЫН УУЛУ) [babanın oğlu] bk. atanın balası.

atasın közünö körsöt- (АТАСЫН КӨЗҮНӨ КӨРСӨТ-) [babasını gözüne göstermek] bk. akesin taanıt-.

atasın okut- (АТАСЫН ОКУТ–) [babasını okutmak] bk. akesin taanıt-.

atasın taanıt- (АТАСЫН ТААНЫТ -) [babasını tanıtmak] bk. akesin taanıt-.

atasının akısı kalba- (АТАСЫНЫН АКЫСЫ КАЛБA-) [babasının hakkı kalmamak] 1. Hiçbir isteği, beklentisi kalmamak. 2. Hiç hakkı olmamak.

atasının kunun al- (АТАСЫНЫН КУНУН АЛ-) [babasının kan parasını almak] Fiyatını yükseltmek, astronomik fiyata çıkarmak.

atı cok (АТЫ ЖОК) [adı yok] Yüzük parmağı.

atı ırgayday, özü torgoydoy (АТЫ ЫРГАЙДАЙ, ӨЗҮ ТОРГОЙДОЙ) [atı taşarmudu gibi, kendisi toygar gibi] Çok zayıf, bir deri bir kemik.

atı öç- (АТЫ ӨЧ-) [adı sönmek] Tamamen unutulmak.

atın çıgar- (АТЫН ЧЫГАР-) [adını çıkarmak] Adını duyurmak: “İlim-bilim caatında özdörünün atın çıgarışkandıgı tarıhtan maalım.” -İE. (Bilim alanında kendi adlarını duyurdukları tarihte de görülmektedir.)

atıñ öçkür (АТЫҢ ӨЧКҮР) [adın sönesice] 1. Bir kişinin adını hatırlamaya çalışırken “Adını sen söyle!” anlamında söylenen söz. 2. Nefret edilen, sevilmeyen bir kişiden bahsedilirken “Yok olası!” anlamında söylenen kargış sözü.

atın öçür- (АТЫН ӨЧҮP-) [adını silmek] 1. Adını silmek, tamamen unutulmasını sağlamak. 2. Tamamen yok etmek.

atın sat- (АТЫН САТ-) [adını satmak] Amacına ulaşmak için birinin adını kullanmak, sırtından geçinmek, birisinin adını kullanmak.

atıp çık- (АТЫП ЧЫК-) [fırlayıp çıkmak] bk. atıp tur-.

atıp tur- (АТЫП ТУР-) [fırlayıp kalkmak] Yerinden fırlamak: “Çıdabadı, atıp turdu ordunan.” -AA4. (Dayanamadı, fırladı yerinden.)

atır samın (АТЫР САМЫН) [ıtır sabun] Kokulu sabun: “Atır samınga cuulgan cüzaarçının cıtı bedenin cıtın basıp turdu.” -ÇA1. (Kokulu sabunla yıkanan yüz havlusu, yoncanın kokusunu bastırdı.)

atka ceñil, tayga çak (АТКА ЖЕҢИЛ, ТАЙГА ЧАК) [ata hafif, taya uygun] 1. Atik, çevik, becerikli, tez canlı: “Atka ceñil, tayga çak Erkinbek baatır boldu.” -ÇA1. (Atik, çevik Erkinbek, kahraman oldu.) 2. Hafife alınan, değersiz.

atka kon- (АТКА КОН-) [ada konmak] 1. Ad verilmek, adlandırılmak. 2. Lakap takmak, lakap almak: “A kezde bolso Edigey ali Borondu atka kono elek.” (O zamanlarda ise, Edigey hâlâ Borondu lakabını almamıştı.)

atka miner (АТКА МИНЕР) [ata binici] 1. esk. Zengin. 2. Yönetici. 3. Memur, bürokrat.

atka mingende ele kıyşık otur- (АТКА МИНГЕНДЕ ЭЛЕ КЫЙШЫК ОТУР-) [ata bindiğinde eğri oturmak] İşe başlarken yanlış başlamak, en başında yanlış adım atmak.

atkan oktoy (АТКАН ОКТОЙ) [fırlamış mermi gibi] Çabuk, hızlı, hemen.

attan oop tüş- (АТТАН ООП ТҮШ-) [attan ağıp düşmek] Gönülden istemek, heves etmek.

attanar ayak (АТТАНАР АЯК) [yola çıkacak an] Misafirler yola çıkarken verilen yiyecek, içecek veya içki.

attanganda ele köçügü kıyşık bol- (АТТАНГАНДА ЭЛЕ КӨЧҮГҮ КЫЙШЫК БОЛ-) [tâ ata bindiğinde eğri oturmak] bk. atka mingende ele kıyşık otur-.

attanıp tüş- (АТТАНЫП ТҮШ-) [ata binip düşmek] İşi iyi yapabilmek, elinden gelmek, becermek, ustalıkla yapmak: “Attanıp tüşkön çeberlerdin cekeçe çıgarmaçılık kuduretine tıgız baylanışat.” -AA3. (İşi iyi yapan ustaların kendine özgü sanatçılığı ile yakından ilgilidir.)

attan-töödön tüşköndöy (АТТАН-ТӨӨДӨН ТҮШКӨНДӨЙ) [attan deveden düşmüş gibi] Kaba, kötü, patavatsız, dağdan inmiş gibi.

attap tondop ciber- (АТТАП ТОНДОП ЖИБЕР-) [at kürkle göndermek] bk. attap tondop cönöt-.

attap tondop cönöt- (АТТАП ТОНДОП ЖӨНӨТ-) [at kürkle göndermek] Biri yola çıkarken gerekli eşyalarını hazırlamak, donatmak.

attın kaşkasınday (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ) [atın akıtmalısı gibi] Gün gibi ortada, açık, net.

attın kaşkasınday taanımal (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ ТААНЫМАЛ) [at(ın) akıtması gibi ünlü] Ünlü, meşhur: “Atpay curtka attın kaşkasınday taanımal, aytıluu manasçı Sayakbay Karalayev.” -CAT. (Tüm yurtta tanınan ünlü manasçı Sayakbay Karalayev.)

attın kaşkasınday taanımal bol- (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ ТААНЫМАЛ БОЛ-) [at(ın) akıtması gibi ünlü olmak] Ünlü olmak.

attın kulagı menen teñ oyno- (АТТЫН КУЛАГЫ МЕНЕН ТЕҢ ОЙНО-) [atın kulağıyla eşit oynamak] Ustaca ata binmek, at koşturmak, at oynatmak.

ay arası (АЙ АРАСЫ) [ay(lar) arası] Yeni aydan önceki zaman, iki ay arası: “Köçüü bеştin ayının ay arası ötköndön kiyin bоlоt.” -CT. (Göç, Mayısta yeni ay doğduktan sonra gerçekleşecek.)

ay aylanıp, cıl tegerenbey (АЙ АЙЛАНЫП, ЖЫЛ ТЕГЕРЕНБЕЙ) [ay dönüp yıl geçmeden] Ay dönüp yıl geçmeden.

ay batkanday bol- (АЙ БАТКАНДАЙ БОЛ-) [ay batmış gibi olmak] 1. Kaygılanmak, tasalanmak, ümitsiz kalmak, dünyası kararmak. 2. Yok olmak, ölmek.

ay batkanday kıl- (АЙ БАТКАНДАЙ КЫЛ-) [ay batmış gibi yapmak] 1. Kötü durumda bırakmak, üzüntü çektirmek. 2. Yok etmek, öldürmek: “Аrstаndаn kаlgаn cаlgızdı / Аy bаtkаndаy kılgаn, bеyim?” -CM. (Aslandan kalan yalnızı / Öldürdü mü, acaba?)

ay camalduu (АЙ ЖАМАЛДУУ) [ay yüzlü] Ay yüzlü: “Kаrıyanın dаgı dа еrkе kızı bаr еkеn / Bоz cigittеr köz sаlgаn аy cаmаlduu аruu еkеn.” -ÇA1. (İhtiyarın başka bir gözde kızı varmış / Delikanlıların göz koyduğu ay yüzlü güzelmiş.)

ay celesi (АЙ ЖЕЛЕСИ) [Ay ağı] gkb. Ayın etrafında oluşan renkli halka.

ay cüzdüü (АЙ ЖҮЗДҮҮ) [ay yüzlü] bk. ay camalduu.

ay çapçı- (АЙ ЧАПЧЫ-) [ay eşelemek] Gücünden yerinde duramamak: “Аzır cаşооñ kеndiriñdi cоk kеskеn / Аy çаpçıgаn tulpаr cоlun оk kеskеn.” -АА. (Şimdi hayatını, umudunu yokluk bitirir / Gücünden yerinde duramayan atın yolunu ok keser.)

ay çırayluu (АЙ ЧЫРАЙЛУУ) [ay çehreli] bk. ay camalduu.

ay dalı (АЙ ДАЛЫ) [Ay kürek kemiği] 1. Kürek kemiğinin üst kısmı. 2. Sırt: “Аtаkеsi Çubаktаn / Аtаyın kаlgаn аsıl mülk / Аsıngаn аy dаlıgа.” -CM. (Babacığı Çubak’tan / Özellikle miras kalan asil mülkü / Asmıştı sırtına.)

ay deer aco, koy deer koco cok (АЙ ДЭЭР АЖО, КОЙ ДЭЭР КОЖО ЖОК) [“Ay” diyecek yönetici, “bırak” diyecek hoca yok] bk. ay degen aco, koy degen koco cok.

ay degen aco, koy degen koco cok (АЙ ДЕГЕН АЖО, КОЙ ДЕГЕН КОЖО ЖОК) [“Ay” diyen yönetici, “bırak” diyen hoca yok] Akıl verip düzene sokan veya göz kulak olan kimsesi yok: “Аzır kоy dеgеn kоcо, аy dеgеn аcо cоktо kаnçаdаn kоzu töldötüp cаtаsız?” -KT. (Şimdi göz kulak olan kimse yokken koyunlar yılda kaç kuzu veriyor.)

ay dese arkı cok, kün dese körkü cok (АЙ ДЕСЕ АРКЫ ЖОК, КҮН ДЕСЕ КӨРКҮ ЖОК) [Ay dersen hoşluğu yok, Güneş dersen güzelliği yok] Çok güzel, güzeller güzeli: “Аl bir künü cаtıp tüş köröt, tüşündö аy dеsе аrkı cоk, kün dеsе körkü cоk bir kız körüp, аgа аşık bоlоt.” -BF. (O, bir gün düş görür, düşünde güzeller güzeli bir kız görür ve ona âşık olur.)

ay dese arksız kün dese körksüz (АЙ ДЕСЕ АРКСЫЗ КҮН ДЕСЕ КӨРКСҮЗ) [Ay dersen hoş olmayan, Güneş dersen güzel olmayan] bk. ay dese arkı cok, kün dese körkü cok.

ay moyunda- (АЙ МОЮНДА-) [ay boyunlamak] Yaklaşmak.

ay talaa (АЙ ТАЛАА) [ay tarla] Issız yer: “Аy tаlааdаn kеzigip / Külаyım kızın аlıpmın / Küyütkö mıktаp kаlıpmın.” -TЕ. (Issız yerde karşılaşıp / Külayım kızını almışım / Derde iyice düşmüşüm.)

ay tuyak (АЙ ТУЯК) [ay toynak] 1. At: “Cеr cüzündö аy tuyak / Аkkulаgа tеñеlbеyt.” -SK1. (Yeryüzündeki atlar / Akkula’ya denk değil.) 2. Kurbanlık veya adaklık at: “Аy tuyakkа bее аlıp / Аsаbа cеlеk tuu аlıp…” -S-C. (Kurbanlık kısrak alıp / Sancak bayrak alıp…)

ay tuyak çal- (АЙ ТУЯК ЧАЛ-) [Ay toynak çalmak] Kurban veya adak kesmek: “Dеp, оşоntüp Kаrаçа / Mеñsiz аk bоz bее аldı, -dеyt / Аy tuyakkа çаldı, -dеyt.” -SK1. (Böylece Karaca / Lekesiz ak kısrak aldı, der / Onu kurban kesti, der.)

ayagı asmanga çık- (АЯГЫ АСМАНГА ЧЫК-) [ayağı gökyüzüne çıkmak] Yaptıkları ortaya çıkarak rezil olmak.

ayagı cerge tiybe- (АЯГЫ ЖЕРГЕ ТИЙБE-) [ayağı yere değmemek] 1. Durup dinlenmeden koşturmak: “Urunup kerinip keçke çeyin ayagı cerge tiygen cok.” -AU2. (Akşama kadar durup dinlenmeden koşturdu.) 2. Hiç oturmadan hareket etmek.

ayagı kesil- (АЯГЫ КЕСИЛ-) [ayağı kesilmek] bk. ayagı tıyıl-.

ayagı menen tik tur- (АЯГЫ МЕНЕН ТИК ТУР-) [ayağıyla dik durmak] Bir kişiye fedakârca hizmet etmek.

ayagı oordo- (АЯГЫ ООРДО-) [ayağı ağırlaşmak] Güçlükle yürümek, yürümekte zorlanmak.

ayagı say tappa- (АЯГЫ САЙ ТАППA-) [ayağı say bulmamak (say, nehir yatağı)] 1. Dönüp dolaşmak, oradan oraya dolaşıp durmak: “Izgıgan boydon ayagı say tappay ketet.” -ÇA1. (Durup dinlenmeksizin dönüp dolaşır.) 2. Bir yerde yaşayamamak, devamlı yer değiştirmek. 3. Devamlı değişken, kararsız olmak. 4. Davranışları ağırbaşlı olmamak.

ayagı suyuk (АЯГЫ СУЮК) [ayağı sıvı] Oynak, hoppa, hafif (kadın veya erkek.)

ayagı suyul- (АЯГЫ СУЮЛ-) [ayağı seyrelmek] Azalmak, seyrekleşmek: “Tört tarapka ötkön eldin ayagı suyulbayt.” -CAT. (Dört bir yana dağılan halk azalmaz.)

ayagı tıyıl- (АЯГЫ ТЫЙЫЛ-) [ayağı yasaklanmak] Ayağı kesilmek, gelmemek, uğramamak: “Kudasöök, dos-tamırlardın ayagı tıyılbadı.” -UA (Hısım akrabanın, eşin dostun ayağı kesilmedi.)

ayagı üzül- (АЯГЫ ҮЗҮЛ-) [ayağı kesilmek] bk. ayagı tıyıl-.

ayagıbız ceñil bolsun (АЯГЫБЫЗ ЖЕҢИЛ БОЛСУН) [ayağımız hafif olsun] Hastayı ziyaret edince söylenen geçmiş olsun, Allah şifa versinanlamında dilek sözü.

ayagına cıgıl- (АЯГЫНА ЖЫГЫЛ-) [ayağına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.

ayagına çık- (АЯГЫНА ЧЫК-) [ayağına çıkmak] 1. Sonuna gelmek, bitirmek, tüketmek: “Arstanbek sözünün ayagına çıkpay toktop kaldı.” -GE. (Arstanbek, sözünü bitirmeden sustu.) 2. Bitirmek, yerine getirmek, sonuçlandırmak: “Keçeeten ayagına çıkpagan işim turat.” -CO. (Dünden kalan bitmemiş bir işim var.)

ayagınan çañ çıkkan (АЯГЫНАН ЧАҢ ЧЫККАН) [ayağından toz çıkan] Çevik, gözü pek, becerikli, elinden her şey gelen.

ayak alıp içer uluu (АЯК АЛЫП ИЧЕР УЛУУ) [kâse alıp içen büyüğü] Yaşça biraz büyük.

ayak astı kıl- (АЯК АСТЫ КЫЛ-) [ayak altı yapmak] Ayaklar altına almak, haysiyetine dokunmak.

На страницу:
5 из 16

Другие электронные книги автора Анонимный автор

Другие аудиокниги автора Анонимный автор