
Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü
añgekten kaçsañ döñgökkö (АҢГЕКТЕН КАЧСАҢ ДӨҢГӨККӨ) [çukurdan kaçarsan tümseğe] Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: “Añgekten kaçsañ döñgökkö değen uşul, dosumdan caşınam dep agayga karmalıp kaldım.” (Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak bu işte, dostumdan gizleneyim derken hocama yakalandım.)
añgeme dükön (АҢГЕМЕ ДҮКӨН) [hikâye dükkân] Sohbet: “Rоzа Törökulоvnа, аñgеmе-dükönüñüzgö çоñ rаhmаt.” -KT. (Roza Törökulovna, sohbetiniz için teşekkür ederiz.)
añgeme dükön kur- (АҢГЕМЕ ДҮКӨН КУР-) [hikâye dükkân kurmak] 1. Sohbet etmek, hoşbeş etmek: “Eköö köpkö añgeme dükön kurup oturuştu.” (İkisi uzun uzun sohbet ederek oturdular.) 2. Söyleşi yapmak, söyleşi düzenlemek: “Ay sayın añgеmе-dükön kursakçı dеp еñsеdi.” -KА. (Her ay söyleşi düzenlesek diye hayal etti.) 3. Anlatmak: “Bul cagınan bir añgеmеdükön kurup bеrbеysizbi.” -KА. (Bu konuda bir şeyler anlatmaz mısınız?)
añgüdük oy (АҢГҮДҮК ОЙ) [enayi düşünce] Tam anlaşılmayan, dağınık düşünce. “Sаpаrdın kеçееgi sözünön ulаm аñgüdük оydо kаldım.” -KM1. (Sapar’ın dünkü sözlerinden dolayı düşüncelerim dağınık.)
añı uç- (АҢЫ УЧ-) [aklı kaçmak] Dehşete düşmek: “Kаrаp turgаndаrdın аñı uçtu.” -TK. (Bakıp duranlar dehşete düştüler.)
anın betin arı kılsın (АНЫН БЕТИН АРЫ КЫЛСЫН) [onun yüzünü öte yapsın] Allah göstermesin, başımıza gelmesin: “Аnın bеtin аrı kılsın, bаlаm.” -KS2. (Allah göstermesin, oğlum!)
anın canında (АНЫН ЖАНЫНДА) [onun yanında] Ona göre, ona kıyasla: “Anın canında sen boyluuraaksıñ.” (Ona göre sen daha boylusun.)
anın cüzün arı kılsın (АНЫН ЖҮЗҮН АРЫ КЫЛСЫН) [onun yüzünü öte yapsın] bk. anın betin arı kılsın.
añkildek at- (АҢКИЛДЕК АТ-) [hoplayıp zıplamak] Hoplaya zıplaya koşmak, tepe taklak düşmek, takla atmak: “Emnеgеdir Оrоzkul azır uşеrdеn añkildеk atıp cügürgön bоydоn cеtip barıp.” -ÇA1. (Nedense Orozkul şimdi buradan hoplaya zıplaya koşarak gidip…)
ant atkır (АНТ АТКЫР) [ant vurasıca] bk. ant urgur.
ant ber- (АНТ БЕР-) [ant vermek] Ant içmek, yemin etmek: “Еkinçi bul аyıldаn uuru kılbаskа аnt bеrişti.” -BF. (Bir daha bu köyde hırsızlık yapmamaya yemin etti.)
ant içkendey (АНТ ИЧКЕНДЕЙ) [ant içmiş gibi] Ant içmiş gibi, bembeyaz kesilmek: “Аnt içkеndеy suladı.” -ЕS. (Ant içmiş gibi bayıldı.)
ant ur- (АНТ УР-) [ant vurmak] Melun olmak, lanetlenmiş olmak: “Cakın adamına kıyanat kılsa, anda anı ant urgan eken!”.(Yakın adamına hıyanet ederse, o zaman o lanetlenirmiş.)
ant urgan (АНТ УРГАН) [ant vurmuş olan] 1. Melun, lanetli: “Аnt urgаn kаpır Kаnçоrо / Kаnın içip tоygоn, bеyim? -CM. (Lanetli kâfir Kançoro / Kanını içip doymuştur?) 2. Lanetlenmiş kimse. 3. Lanet, kötü: “Аnt urgаn bееnin ökürgönü, mеn mıltıktı bаskаnçа kürptü çоçutup cibеrdi.” -MR. (Lanet kısrağın bağırması, ben tüfeği ateşleyene kadar yabani hindiyi korkutuverdi.)
ant urgur (АНТ УРГУР) [ant vurasıca] Lanet olası: “Аnt urgurdun kılgаn işin kаrа, kаrаtıp turup bilmеksеngе sаlаt.” -ОА. (Lanet olası adamın yaptığı işe bak, göz göre göre bilmemezlikten geliyor.)
ant ursun (АНТ УРСУН) [ant vursun] Vallahi, billahi: “Аnt ursun Cumаgüldöy аntkоr аyal cоk.” -KS2. (Vallahi billahi Cumagül gibi üçkâğıtçı kadın yok.)
apköy til (АПКӨЙ ТИЛ) [apköy dil] Laf cambazlığı, kandırma, tatlı dil.
apköy tilge sal- (АПКӨЙ ТИЛГЕ САЛ-) [apköy dile koymak] Tatlı dille ve laf cambazlığıyla karşıdaki kişiyi kandırmak, dil dökmek: “Atañdı tilge kel-tir – deşip apköy tilge salıştı.” -AU2. (Babanı ikna et diyerek kandırdılar.)
apsun oku- (АПСУН ОКУ-) [efsun okumak] Efsunlamak, okuyup üflemek: “Kırk üç barça kagazga, apsun okup dem saldı.” -SO (Kırk üç parça kâğıdı okuyup efsunladı.)
aptoroy curt (АПТОРОЙ ЖУРТ) [aptoroy yurt (aptoroy, dünyanın dört bir yanı)] Bütün yurt, “Aramdık körsöñ açıp ayt / Aptoroy curtka çaçıp ayt.” -SO. (Adaletsizlik görürsen açık söyle / Bütün yurda duyur.)
ar cagına ayıl kon- (АР ЖАГЫНА АЙЫЛ КОН-) [öte yanına komşu olmak] Kursağına bir lokma girmek.
ar kaçandan bir kaçan (АР КАЧАНДАН БИР КАЧАН) [her zamandan bir zaman] Her zaman, daima, sürekli, ikide bir.
ar kaysının başın ayt- (АР КАЙСЫНЫН БАШЫН АЙТ-) [rastgele şeylerin başını söylemek] bk. ar nersenin başın ayt-.
ar koşkon (АР КОШКОН) [her katılan] Derleme, toplama, biriktirme, her türlü.
ar nersenin başın ayt- (АР НЕРСЕНИН БАШЫН АЙТ-) [rastgele şeylerin başını söylemek] Havadan sudan konuşmak.
ara bök (АРА БӨК) [ara bök (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] Arada (kalmak).
ara bök kal- (АРА БӨК КАЛ-) [ara bök kalmak (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] 1. Kararsız kalmak, iki arada bir derede kalmak: “Altı sanı soo turup / Ara bök coldo kaldı.” -BS1. (Sağlığı sıhhati yerinde olmasına rağmen / İki arada bir derede kaldı.) 2. Uzak kalmak, bir şeyin dışında kalmak: “Alaksıp cürüp oyunga / Ara bök kalgan bilimden.” -BS1. (Oyunla oyalanarak / Bilimden uzak kalmış.)
ara bök taşta- (АРА БӨК ТАШТA-) [ara bök bırakmak (bök, aşık kemiğinin konma biçimlerinden biri olup kemiğin yatma pozisyonlarından çıkıntılı üzerinin yukarıya bakan hali)] Ortada bırakmak: “Ara coldo ara bök taştap salıp kete berdi.” -KT. (Ortada bırakıp gitti.)
ara coldo (АРА ЖОЛДО) [ara yolda] Belirsiz durumda, ortada, iki arada bir derede.
ara coldo kal- (АРА ЖОЛДО КАЛ-) [ara yolda kalmak] Belirsiz durumda, ortada kalmak, amacına, belirlediği hedefe ulaşamamak, arada kalmak.
ara künçülük (АРА КYНЧYЛYК) [ara günlük] Arası bir günlük (yol).
ara törö- (АРА ТӨРӨ-) [ara doğurmak] Erken doğum yapmak.
araanı açıl- (АРААНЫ АЧЫЛ-) [gırtlağı açılmak] 1. İştahı açılmak. 2. Aç gözlülük yapmak, insafsız olmak: “Beker malga kızıgıp açılıp ketet araanı” -TC. (Beleş mala heves edip artar aç gözlülüğü.)
araanı buzul- (АРААНЫ БУЗУЛ-) [boğazı bozulmak] Aç gözlülük yapmak, insafsız olmak: “Oy, arı cok baldar, altı küngö çıdabay araanıñar buzuldubu?” -TM1. (Hey arsız çocuklar, altı gün dayanamayıp insafsız mı oldunuz?)
araanı cür- (АРААНЫ ЖҮР-) [boğazı yürümek] 1. İşleri yoluna girmek, şansı dönmek. 2. Hükmü sürmek: “Azır alardın araanı cürüp turgan çak.” -KA1. (Şimdi onların hükmünün sürdüğü zaman); “Akçanın araanı cürgön cerde adaldık orun tappay çırkırap kaçat.” -ML. (Paranın hüküm sürdüğü yerde adalet kaçacak yer bulamaz.) 3. Hayallerine ulaşmak.
araanı küç al- (АРААНЫ КҮЧ АЛ-) [boğazı kuvvetlenmek] İştahı kabarmak: “Atak-naam aluunun ak etkenden tak etip akıygan araanı küç aldı.” -ÇA1. (Şöhret, ün kazanmak isteyenlerin iştahları kabardı.)
araanın agıt- (АРААНЫН АГЫТ-) [boğazını akıtmak] bk. araanı açıl-.
araça kıl- (АРАЧА КЫЛ-) [aracı yapmak] Dövülen birini savunmak, korumak: “Artımdan tüşkön kuugundan / Araça kılçı barsıñbı?” -ÇA1. (Рeşime düşen takipçilerden / Koruyacak biri var mı?)
araça tüş- (АРАЧА ТҮШ-) [aracı düşmek] 1. Dövülen birini savunmak, korumak. 2. Mâni olmak: “Mınday şumdukta anın kaygısına eç kim araça tüşö albas.” -ÇA (Böyle zor durumda onun üzüntüsüne kimse mâni olamaz.)
araday cerge çaraday cıyın kıl- (АРАДАЙ ЖЕРГЕ ЧАРАДАЙ ЖЫЙЫН КЫЛ-) [küçük yerde büyük toplantı yapmak] Küçük bir olayı büyütmek, abartmak, pireyi deve yapmak: “Cok cerinen çatak taap çuu salbagın ayılga, araday cerge çaraday.” (Durduk yerde köyü karıştırmayın, pireyi deve yapıp…)
araga tüş- (АРАГА ТҮШ-) [araya girmek] Ara bulmak, barıştırmak, araya girmek: “Koyuñuz Abakir bayke dep, men araga tüştüm.” -ÇA (Yapmayın Abakir ağabey deyip araya girdim.)
arak samın (АРАК САМЫН) [rakı sabun] bk. atır samın.
aralcı bol- (АРАЛЖЫ БОЛ-) [aracı olmak] Vesile olmak, sağlamak: “Karahanidder köçmön Türktördün İslam dinine ötüşünö aralcı boluşkan.” -İE. (Karahanlılar göçebe Türk boylarının İslam dinine girmesine vesile olmuşlardır.)
aram çöp (АРАМ ЧӨП) [haram ot] Zararlı ot: “Öngöngö aram çöp koyboymun.” -LÜ. (Büyümek için zararlı bitki bırakmayacağım.)
aram kan (АРАМ КАН) [haram kan(lı)] Kendi nesli olmayan, piç.
aram kıyal (АРАМ КЫЯЛ) [haram hayal(li)] Art niyetli.
aram oyluu (АРАМ ОЙЛУУ) [haram düşünceli] Kötü niyetli.
aram öl- (АРАМ ӨЛ-) [haram ölmek] 1. Gözü açık gitmek. 2. Yapayalnız ölmek: “Oşentip aram ölüptür.” -G-K. (Öyle yapayalnız ölmüş.)
aram sana- (АРАМ САНА-) [haram düşünmek] Kötü düşünmek, kuşkulanmak.
aram siydik (АРАМ СИЙДИК) [haram sidik] Babası belli olmayan, nikâhsız doğan, piç.
aram tamak (АРАМ ТАМАК) [haram boğaz] 1. Tembel, üşengeç. 2. Pisboğaz.
aram ter (АРАМ ТЕР) [haram ter] Boşa giden gayret, emek.
arañ can (АРАҢ ЖАН) [zor can(lı)] 1. Takatsiz, dermansız, mecalsiz, zayıf, bir sıkımlık canı var, canlı cenaze. 2. Dermansızca, bitkince, zar zor, güçlükle: “Kanatın arañ can küülöyt.” -CO. (Kanadını zar zor çırpıyor.)
arañ degende (АРАҢ ДЕГЕНДЕ) [zor dediğinde] bk. arañdan zorgo.
arañdan zorgo (АРАҢДАН ЗОРГО) [zordan zora] Zorla, güçlükle, zar zor: “Arañdan zorgo basıp keldi.” (Zar zor yürüyerek geldi.)
arası açıl- (АРАСЫ АЧЫЛ-) [arası açılmak] Arası açılmak, soğumak: “Tuugan arası açılgandan açıla beret.” -S-C. (Akrabaların arası devamlı açıldı.)
arasına ot cak- (АРАСЫНА ОТ ЖАK-) [arasına ateş yakmak] Arasını açmak, ara bozuculuk yapmak.
arasınan kıl ötpö- (АРАСЫНАН КЫЛ ӨТПӨ-) [arasından kıl geçmemek] Aralarından su sızmamak.
arasınan suu ötpö- (АРАСЫНАН СУУ ӨТПӨ-) [arasından su geçmemek] bk. arasınan kıl ötpö-.
aray köz çaray (АРАЙ КӨЗ ЧАРАЙ) [yüzbe yüz] bk. oroy köz çaray.
arbagı kötörül- (АРБАГЫ КӨТӨРҮЛ-) [ruhu yükselmek] 1. Ünlenmek, meşhur olmak. 2. Otoritesi yükselmek.
arbagın kötör- (АРБАГЫН КӨТӨР-) [ruhunu yükseltmek] 1. Ünlü yapmak, meşhur etmek; ruhunu okşamak. 2. Otoritesini yükseltmek.
arbak koldosun (АРБАК КОЛДОСУН) [ruh kollasın] “Ölülerin, ataların ruhları korusun, kollasın” anlamında alkış sözü: “Baarıñdı arbak koldosun.” -GO (Hepinizi atalar ruhu korusun, kollasın.)
arbak kongon (АРБАК КОНГОН) [ruh konan] Talihli, şanslı, işleri yoluna giren, şansı dönen, Allah’ın sevgili kulu: “Başında kıtay hanı ele / Arbak kongon can ele.” -CM. (Başında Çin’in hanıydı / Talihli bir hükümdarıydı.)
arbak urgur (АРБАК УРГУР) [ruh çarpasıca] “Lanet olası, ataların ruhu çarpsın!” anlamında beddua sözü: “Ata-baba dininen / Arbak urgur kaçıp-tır.” -SO. (Ataların dininden / Çıkmış lanet olası.)
arbayı suuk (АРБАЙЫ СУУК) [ruhu soğuk] Çirkin, yüzü göze hoş gelmeyen, güzel olmayan: “Arbayı suuk bir adam çıktı.” (Çirkin bir adam çıktı.)
ardak takta (АРДАК ТАКТА) [saygı tahta(sı)] Şeref kütüğü, belirli kurum ya da kuruluşlarda emeği geçmiş insanları tanıtmak için hazırlanmış pano: “Ardak gramotaları menen sıylanıp, respublikanın Ardak taktasına cazılgan.” -KB. (Takdir belgeleri ile ödüllendirilerek, şeref kütüğüne adı yazıldı.)
arı barıp, beri kel- (АРЫ БАРЫП, БЕРИ КЕЛ-) [öte gidip beri gelmek] 1. Ağır hastalık atlatmak, ölümün kapısından dönmek: “Eki colu arı barıp beri keldi.” (İki kere çok ağır hastalık atlattı.) 2. Bayılıp ayılmak, çok zorlanmak.
arı cok (АРЫ ЖОК) [arı olmayan] Ar damarı çatlamış, utanmaz, arsız.
arı kalçap, beri kalçap (АРЫ КАЛЧАП, БЕРИ КАЛЧАП) [öteye aşık atarak beriye aşık atarak] Kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak: “Arı kalçap, beri kalçap, daana bir tıyanakka kele alışpay kıynalganda Manas cardıgın ayttı.” -TM1. (Kılı kırk yarıp kesin bir sonuç alamayarak zorlandıklarında, Manas, emrini verdi.)
arı karap ıylap, beri karap kül- (АРЫ КАРАП ЫЙЛАП, БЕРИ КАРАП КҮЛ-) [öteye bakarak ağlayıp beri bakarak gülmek] Renk vermemek, sıkıntısını, üzüntüsünü, çektiği zorluğu belli etmemek: “Kempir arı karap ıylap, beri karap külüp kıyılıp turup tört şakegin berdi.” -BF. (Yaşlı kadın üzüntüsünü belli etmeksizin dört yüzüğünü verdi.)
arı ketip, beri ketip (АРЫ КЕТИП, БЕРИ КЕТИП) [öteye gidip beriye gidip] İkna olmaksızın, razı olmaksızın, gönülsüz olarak.
arı tolgonup, beri tolgon- (АРЫ ТОЛГОНУП, БЕРИ ТОЛГОН-) [öte çevrilerek beri çevrilmek] Uzun uzadıya düşünmek, derin düşünmek.
arı-beri karagança (АРЫ-БЕРИ КАРАГАНЧА) [öte beri bakana kadar] Göz açıp kapayıncaya kadar.
arı-beri kıla sal- (АРЫ-БЕРИ КЫЛА САЛ-) [öte beri yapıvermek] Çabucak, şipşak bitirmek.
arıdan beri (АРЫДАН БЕРИ) [öteden beri] Çok çabuk, çabucak, çarçabuk, çok hızlı, bir anda.
arık çıray (АРЫК ЧЫРАЙ) [zayıf yüz(lü)] Zayıfça, çok zayıf olmayan, sırım gibi: “Beti-kolu küngö küygön, orto boyluu arık çıray cigittin kebetesi köründü.” (Eli yüzü güneşten yanmış, orta boylu, çok zayıf olmayan delikanlının silüeti göründü.)
arısı üç, berisi eki (АРЫСЫ ҮЧ, БЕРИСИ ЭКИ) [ötesi üç, berisi iki] Üç aşağı, beş yukarı.
arısı-berisi kaysı (АРЫСЫ-БЕРИСИ КАЙСЫ) [ötesi berisi hangi] Hiçbir farkı yok: “Arısı-berisi kaysı, bere ber.” (Hiç fark etmez, verebilirsin.)
arka bol- (АРКА БОЛ-) [arka olmak] Destek olmak, arka olmak: “Beçaraga kalka bol, bedelsizge arka bol.” -C-Ö. (Biçareye kol kanat, garip kişiye arka ol.)
arka moynu astında kal- (АРКА МОЙНУ АСТЫНДА КАЛ-) [arka boynu altında kalmak] Kazada hayatını kaybetmek, kazadan zarar görmek, kazaya uğramak: “Bir kün bolboso bir kün arka moynu astında kalat.” -AU2. (Bugün olmasa da bir gün kazadan zarar görürsün.)
arka tut- (АРКА ТУТ-) [arka tutmak] Birini arka bulmak, destek olarak görmek.
arka-cölök bol- (АРКА-ЖӨЛӨК БОЛ-) [arka destek olmak] Arka çıkmak, destek olmak: “Baştarına mınday kıyın kıstoo kün tüşsö biribirine arka-cölök boluşkan.” -ÇA1. (Başları sıkıştığı gün birbirlerine arka çıktılar.)
arkan boyu (АРКАН БОЮ) [urgan boyu] Tahmini on metrelik uzunluk; karış kadar: “Arkan boyu cerge bargandan kiyin taşka takalıp kaldı körünöt.” -BM. (Tahminî on metrelik yere vardıktan sonra taşa takılmışa benziyor.)
arkañdı mal, aldıñdı bala bassın (АРКАҢДЫ МАЛ, АЛДЫҢДЫ БАЛА БАССЫН) [arkanı mal, önünü çocuk bassın] Arkanda malın mülkün, önünde çoluk çocuğun çok olsun! Bir yastıkta kocayın!
arkası suu- (АРКАСЫ СУУ-) [arkası soğumak] Yüreği soğumak, rahatlamak, oh çekmek: “Kan içer Törögeldi ölüp, dalay kedeydin arkası suugan.” -AJ. (Kana susamış Törögeldi ölünce birçok fakir fukaranın yüreği soğumuştu.)
arkası tiy- (АРКАСЫ ТИЙ-) [sırtı değmek] Yardımı, faydası dokunmak: “Arkası tiygen eline.” -KPA1. (Halkına faydası dokunmuştu.)
arkasın sal- (АРКАСЫН САЛ-) [arkasını koymak] Sırtını dönmek.
arkı-berkini bil- (АРКЫ-БЕРКИНИ БИЛ-) [öteyi beriyi bilmek] bk. arkı-berkini tüşün-.
arkı-berkini tüşün- (АРКЫ-БЕРКИНИ ТҮШҮН-) [öteyi beriyi anlamak] Her şeyden anlamak, görmüş geçirmiş olmak.
armanda bol- (АРМАНДА БОЛ-) [ukdede olmak] bk. armanda kal-.
armanda kal- (АРМАНДА КАЛ-) [ukdede kalmak] İçinde ukde olmak: “Seyit menen betteşpey, men armanda kaldım” -CM. (Seyit’le karşılaşamamak içimde ukde oldu.)
arpañdı kam ordukpu (АРПАҢДЫ КАМ ОРДУКПУ) [arpanı çiğ biçtik mi] Ne dedim de? Ne yaptım da?
arpasın aştıgın kam orgonsu- (АРПАСЫН АШТЫГЫН КАМ ОРГОНСУ-) [arpasını çiğ biçmiş gibi yapmak] bk. arpasın kam orgonsu-.
arpasın çiyki or– (АРПАСЫН ЧИЙКИ ОР-) [arpasını çiğ biçmek] bk. arpasın kam or-.
arpasın kam or– (АРПАСЫН КАМ ОР-) [arpasını çiğ biçmek] Kötülük yapmak, zarar vermek. “Tört tülük malın bölgülö / Arpasın kam orgula.” -ET2. (Sürülerce malını bölün / Kötülük yapıp zarar verin!)
arpasın kam orgonsu- (АРПАСЫН КАМ ОРГОНСУ-) [arpasını çiğ biçmiş gibi yapmak] Kötü bir şey yapmışçasına suçluluk duygusuna kapılmak.
artı kayırluu bolsun (АРТЫ КАЙЫРЛУУ БОЛСУН) [arkası hayırlı olsun] “Allah rahmet eylesin, geride kalanlar sağ olsun!” anlamında dilek sözü.
artık baş (АРТЫК БАШ) [fazla baş] 1. Fazla, olması gerekenden daha çok: “Romandın üçünçü bölümü artıkbaş ekendigi cana başkı kaarmandardın obrazdarı da tereñ açılbay kalgandıgı aytılgan.” -LÜ. (Romanın üçüncü bölümünün fazla olduğu ve kahramanların yeterince tasvir edilmediği söylendi.) 2. Gereksiz: “Balkim, ayrım ilim-bilimdüü, madaniyattuu adamdar üçün bul suroo artıkbaş sezilişi da ıktımal.” -ÇA1. (Belki, kimi bilgili, kültürlü insanlarca bu sorunun gereksiz olduğu hissedilebilir.)
artıkçılık ber- (АРТЫКЧЫЛЫК БЕР-) [üstünlük vermek] Daha fazla önem ve öncelik vermek: “Analitikalık materialdarga artıkçılık berilet.” -KT. (Çözümlemeli materyallere daha fazla önem ve öncelik verilir.)
artıkçılık kıl- (АРТЫКЧЫЛЫК КЫЛ-) [üstünlük yapmak] Üstünlük sağlamak: “Oyundun ekinçi bölügündö Germaniya artıkçılık kılıp aldıga çıktı.” -KT. (Oyunun ikinci bölümünde Almanya üstünlük sağlayıp öne geçti.)
artın bersin (АРТЫН БЕРСИН) [arkasını versin] “Bu son olsun, bir daha yaşanmasın, bundan sonraki iyi olsun” anlamında dilek sözü: “Kuday artın berse ele boldu.” -BM. (Allah bir daha yaşatmasın.)
artın kaçır- (АРТЫН КАЧЫР-) [arkasını kaçırmak] Paçayı sıyırmak, çekinmek, çekinerek direk konuşamamak.
artına kalbır bayla- (АРТЫНА КАЛБЫР БАЙЛА-) [arkasına kalbur bağlamak] Arkasından iş çevirmek, biriyle ilgili dedikodu yapmak, söz çıkarmak.
artınan saya tüş- (АРТЫНАН САЯ ТҮШ-) [peşinden vurarak takılmak] 1. Peşine düşmek, arkasından gitmek. 2. Peşini bırakmamak, bir kimseyi veya şeyi izlemekten vazgeçmemek. 3. Peşine düşmek, bir isteğin gerçekleşmesini sağlamaya çalışmak, bir işe dört elle sarılmak, içtenlikle girişmek: “Çıgarmanın başkı kaarmanı Santa – ilimdin artınan saya tüşüp biologiya ilimderinin doktoru degen ilimiy daracaga ee bolgon.” -LÜ. (Eserin baş kahramanı Santa, bilime dört elle sarılarak, biyoloji doktoru unvanına sahip oldu.) 4. Düşmanlık beslemek, kötülük yapmak: “Birok al doorlordo canıbarlardın artınan saya tüşüp tukum kurut kıluu seyrek boluuçu cana al calpı bardık cerge taragan körünüş emes ele.” -LG. (Fakat o dönemlerde hayvanlara kötülük yaparak onların kökünü kurutmak sık rastlanan bir durum değildi.)
artınan suu çaç- (АРТЫНАН СУУ ЧАЧ-) [arkasından su saçmak] bk. artınan topurak çaç-.
artınan sürö tüş- (АРТЫНАН СҮРӨ ТҮШ-) [arkasından takılmak] bk. artınan saya tüş-.
artınan topurak çaç- (АРТЫНАН ТОПУРАК ЧАЧ-) [arkasından toprak saçmak] “Yüzü öte olsun, tekrarı olmasın!” diye dilekte bulunarak ayin yapmak, yüzüne tükürmek; yüzünü şeytan görsün.
artınan tüş- (АРТЫНАН ТҮШ-) [arkasından düşmek] bk. artınan saya tüş-.
asa bayla- (АСА БАЙЛA-) [asarak bağlamak] Atı geminden yukarı doğru çekerek bağlamak, sıkı bağlamak: “Gülsarı gana akırında asa baylanıp, calgız kalgan.” -ÇA1. (Sonunda sadece Gülsarı, geminden yukarı bağlanmış olarak yalnız kaldı.)
asa karıbayt (АСА КАРЫБАЙТ) [asa yaşlanmaz (asa, bir tür ağaç)] Baş sağlığı dilemek için hiçbir zaman geç değildir: “Asa karıbayt, altın çiribeyt.” -ML. (Altının her zaman değerli olması gibi, baş sağlığı dilemek için de hiçbir zaman geç değildir.)
asan kaygı (АСАН КАЙГЫ) [kolay endişe] 1. Hassaslık, duygusallık, çabuk endişelenme: “Uruşarga coo kayda / Kocurabay kalıñar / Asan kaygı ne payda!” -SO (Savaşacak düşman nerede / Konuşmayı bırakın / Endişeden ne fayda!) 2. Devamlı düşünen, endişelenen, hassas, duygusal, çıtkırıldım.
asan kaygı bol- (АСАН КАЙГЫ БОЛ-) [ kolay endişe olmak] Devamlı her şeyi düşünmek, kaygılanmak, endişelenmek.
asıl tukum (АСЫЛ ТУКУМ) [asil tohum] İyi cins, saf kanlı: “Asıl tukum cılkı zootu dep atalçu.” -KA1. (İyi cins at ırkı denilirdi.)
aska bel (АСКА БЕЛ) [kaya bel (bel, yüksek olmayan dağ geçidi)] Direk, dayanak, destek: “Eline askar bel bolsun.” -SB. (Halkına destek olsun.)
askar too (АСКАР ТОО) [kayalık dağ] Dayanak, destek, direk.
asman boyu tüyül- (АСМАН БОЮ ТYЙYЛ-) [gökyüzü boyu gerilmek] bk. asman-ayga tüyül-.
asman melcigen (АСМАН МЕЛЖИГЕН) [gökyüzü(nü) direyen] Kocaman, uçsuz bucaksız, gökle kucaklaşan.
asman-ayga tüyül- (АСМАН-АЙГА ТҮЙҮЛ-) [gökyüzü Ay’a (kadar) gerilmek] Kulak asmamak, kabul etmemek, razı olmamak, reddetmek, direnmek.
asman-cerdi cañırt- (АСМАН-ЖЕРДИ ЖАҢЫРТ-) [gökyüzü yeri yankılatmak] Yeri göğü inletmek.
asmandan cerge tüşö kalganday (АСМАНДАН ЖЕРГЕ ТYШӨ КАЛГАНДАЙ) [gökyüzündden yere inivermiş gibi] bk. asmandan tüşö kalganday.
asmandan tüş- (АСМАНДАН ТYШ-) [gökyüzünden inmek] 1. Gökten zembille inmek, birden ortaya çıkmak. 2. Kolay elde edilmek, kolay bulunmak: “Asmandan tüşö kalgan cok eç nerse.” -AA1. (Hiçbir şey kolay elde edilmedi.)
asmandan tüşö kalganday (АСМАНДАН ТҮШӨ КАЛГАНДАЙ) [gökyüzündden inivermiş gibi] 1. Gökten zembille inmiş gibi: “Men bolsom asmandan tüşö kalgansıp, uşunun baarın kayradan aytıp olturam.” -ÇA1. (Ben ise, sanki gökten zembille inmiş gibi bunların hepsini tekrar söylüyorum.) 2. Beklenmedik anda ortaya çıkmış gibi.
asmandın başı (АСМАНДЫН БАШЫ) [gökyüzünün başı] Çok pahalı: “Benzindin baası asmandın başı.” (Benzin fiyatı çok yüksek.)
asmandın başına çık- (АСМАНДЫН БАШЫНА ЧЫК-) [gökyüzünün başına çıkmak] 1. Yükselmek, yükseğe çıkmak. 2. Yükselmek, yüce duruma gelmek, yücelmek. 3. Yükselmek, fiyat artmak, fırlamak, göklere çıkmak: “Benzin mintip asmandın başına çıktı.” -KA2. (Benzin fiyatı çok arttı.)
asmandın başında (АСМАНДЫН БАШЫНДА) [gökyüzünün başında] Göğün yedi kat üstünde, çok yüksekte.
asmanga atıp çık- (АСМАНГА АТЫП ЧЫК-) [gökyüzüne fırlayıvermek] 1. Göğe doğru hızlı yükselmek. 2. Fışkırmak.
asmanga kolu cetkendey (АСМАНГА КОЛУ ЖЕТКЕНДЕЙ) [gökyüzüne eli yetmiş gibi] bk. ayga kolu cetkendey.
asmanıñdı taştap ciber (АСМАНЫҢДЫ ТАШТАП ЖИБЕР) [gökyüzünü bırakıver] Elinden geleni ardına koyma, istediğini yap: “Cölöp turgan asmanıñ bolso menin üstümö taştap ciber, ayanba, oşent!” -AU2. (Gücün varsa, elinden geleni ardına koyma, acıma, öyle yap!)