Cengiz Han'ı Aramak - читать онлайн бесплатно, автор Анонимный автор, ЛитПортал
bannerbanner
Cengiz Han'ı Aramak
Добавить В библиотеку
Оценить:

Рейтинг: 4

Поделиться
Купить и скачать

Cengiz Han'ı Aramak

Год написания книги: 2023
Тэги:
На страницу:
2 из 13
Настройки чтения
Размер шрифта
Высота строк
Поля

Kırgız edebiyatında bilindiği kadarıyla Cengiz Aytmatov’un kaleminden çıkan Cengiz Han’a Küsen Bulut adlı eserde “fon karakter” olarak okuyucunun karşısına çıkan bir Cengiz Han’a rastlanır. Asıl amacı Stalin’in ve yönetiminin acımasızlığını ve tabiat kurallarına nasıl karşı geldiğini anlatabilmek için tarihin karanlık sayfalarından Cengiz Han’ı çekip çıkartan adaşı yazar Cengiz Aytmatov, onu içinde çelişkileri olan büyük ve disiplinli bir lider olduğunun altını çiziyor.

Kazakistan’da ise Cengiz Han’a farklı açılardan bakan bir edebiyata söz konusudur.9 M. Kussainova ve Zh. Abdigapbarova makalelerinde Cengiz Han’ın Kazak edebiyatı arasındaki ilişkiyi araştırmışlar. Han ve Kazak edebiyatı arasındaki ilişkinin tabiatı/doğası çok farklı. Aslında çok fazla bir eser de yok. Tursinkhan Zakenuly’nın tarihi romanı Bozkurdun Göz Yaşı’nda yazar Cengiz Han döneminin sonunu anlatıyor. Yazarın Doğu Türkistan Kazaklarından olması onun bakış açısını etkiliyor. Daha güneyde Türkistan şehrine yakın Otırar’da doğup büyüyen yazar-şair Muhtar Şahanov’un ona bakışı ise tamamen aksi istikamette ve günümüz dünyasında rastlanan “kötülük genlerinin” Cengiz Han’dan tevarüs ettiğini düşünüyor ve acımasız bir Han portresi çizmekten çekinmiyor.

Özbek edebiyatı içinde ise yapılan yüzeysel bir araştırma ondan bahseden yazar veya eser olmadığı gösteriyor. Aynı şeyi Türkmen edebiyatı için de söylemek mümkün. İleride yapılacak ayrıntılı çalışmalar bu konuya açıklık getirecektir. Azerbaycan coğrafyasında ise doğrudan Cengiz Han’ı anlatan telif eser olmasa da çeviri yoluyla okuyucuya sunulmuş birkaç kitap söz konusu. Azerbaycan Milli İlimler Akademisi, Nizami Edebiyat Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Mehman Hasanlı, Azerbaycan romancılığında Cengiz Han konusunu incelediği yazısında birkaç yazar ve kitabından bahseder.

Azerbaycan’ın tarihî roman yazarı Ferman Kerimzade’nin yazdığı Tebriz Şerefi romanında Cengiz Han’ın tarihî imajı canlandırılmıştır. Ferman Kerimzade, Azerbaycan edebiyat tarihindeki yerini Çaldıran Savaşı, Hudaferin Köprüsü gibi tarihî romanların yazarı olarak almıştır. Dr. Hasanlı yazarın Tebriz Şerefi romanını, onun başarılı romancılığının devamı, yeni bir olgu, tarihe hitap etmesinin yeni bir sayfası olarak değerlendirir.

Azerbaycan’ın bir başka tarihî roman yazarı Yunus Oğuz’un Cengiz Han romanını zikretmek gerekir. Romanda Cengiz Han’ın Harezmşahlar ile yaptığı savaşlar yer alır. Romanda Cengiz Han’ın ölümünden önce gözünün önüne Celaleddin gelir: “Celaleddin ölmeden önce ata binmiş kartal gibi gözlerinin önünde durmuş, ata binmiş Sind nehrine atlıyordu… Celaleddin onu korkutan tek cesur adamdı.” Cengiz Han’ın büyükannesi Ala-Qoa, babası Yesugey, karısı Borte ve oğulları Cuci, Çağatay, Ugedey ve Tuluy hakkında belli tarihî gerçeklerin, hikâyelerin yapı sökümü ile karşılaştırmak mümkündür. Yazar, Cengiz Han’ın babasının Bayat kabilesinden olan Orhan adlı gencin oğlu olmasına ilişkin hadiseyi esere dâhil etmiştir. Aynı zamanda Borte’nin Çinli olması, Cengiz Han’la yabancı bir dilde konuşması da yazarın kurgusu olarak değerlendirilebilir.

Edebi eserlerde veya tarihi kaynaklarda Cengiz Han imajını incelerken veya araştırırken pek çok prensibi akılda tutmakta yarar vardır. İlki onunla edebiyat ilişkisine bakmak. Kendisi tarih yazan birisi değil, edebiyatçı hiç değildir. Edebiyat yapan olmasa da edebiyata konu olmayı başarmış birisi. Diğer taraftan yazmamış; ama tarih yapmış birisi. Tarihçilerin onu övmesi kadar doğal hiçbir şey yoktur.

searchgate.net/publication/279250741_The_Image_of_Historical_Figures_in_Kazakh_Literature (16.02.2022) DOI:10.7763/IJSSH.2016.V6.687 İnsanlar ve özelde sanatçılar adeta “Stockholm sendromuna” tutulmuş gibi onu öven eserler vücuda getirmişler veya getiriyorlar. Tarihçilerin övdüklerinin ötesine geçerek edebiyatçılar onu göklere çıkararak Gök Tanrı’ya bile ulaştırabilirler.

Türkiye’de Cengiz Han

Türkiye’de yazılmış ve yayınlanmış on bir roman var. Cengiz Dağcı’yı da sayarsak on iki oluyor. Dağcı’nın romanının adı Genç Timuçin, diğerlerinde ise Cengiz Han bir şekilde kullanılmış. Sadece iki romanın başlığında Cengiz Han kullanılmamış. Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun romanının adı Kızıl Tuğ; fakat ilk bölümün adı Çingiz Kaan ve dipnotta bunun karşılığının Cengiz Han olduğu belirtilmiş. Coşkun Mutlu’nun romanının başlığı da Bozkırın Hükümdarı; fakat okurlar bu hükümdarın Cengiz Han olduğunu kolayca fark ediyor.

Yunus Ozan’ın yazdığı Ateşin ve Ölümün Efendisi Cengiz Han romanında Cengiz Han, at üstünde Çin’den Avrupa’nın içlerine kadar hakimiyeti altına alan bir lider olarak betimleniyor. Moğol kabilelerini tek bayrak altında toplayıp büyük bir devlet kuran ve dünyaları fetheden Cengiz Han, askeri dehası, hırsı, gözü karalığı, cesareti ile romanda yerini alıyor. Aynur Beşkonak’ın ifadesi ile “… gazabı merhametinden büyük” ve aynı zamanda “… şiddetle kınanacak düzeyde zulmü” “adil” siyaseti ile övülen bir roman kahramanıdır.

Tarihi gerçekliklere uygun bir tarzda anlatılan ve Timuçin’den başlayıp “Cengiz Han”lığa kadar yükselen, avucunda bir parça kan pıhtısıyla dünyaya gelen çocuğun romanı. Belki de dünyanın en çok merak edilen kişisi hakkında pek çok bilgiyi bulmak mümkün. Hayatta kalabilmenin bile çok zor olduğu şartlarda çelik gibi bir kişilik yaratan, dağınık haldeki Moğol kabilelerini bir araya getirerek dünya fethine çıkan bir lidere dönüşen roman kahramanı bu kitabın satırları arasında yerini alıyor.

Ahmet Haldun Terzioğlu’nun Gök Moğolların Başbuğu Cengiz Han romanı da Mehmet Emrecan Yük’ün ifade ettiğine göre diğerleri gibi “… genel duygusal beklentinin aksine gerçekçi betimlemeler ile bozkırdaki huzursuzluğa ve Türk-Moğol halklarının temel dinamiği olan ‘gökte nasıl bir Tengri varsa yerde de tek bir kağan olmalı’ düsturuna dayanır. Eserde yalnızca Cengiz Han’ın hayatı veya çilesi değil aynı zamanda “mitoloji, tarih, folklor ve dil” gibi zengin unsurlar içermektedir. Moğol devletinin kuruluşu romanın ana konusunu teşkil eder. Olayların başlangıç kaynağı da tarihsel hakikati de Burhan Haldun dağlarıdır. Dağların eteğinde uzanan geniş bozkırda başlayan roman Timuçin’in “Cengiz Han” olmasıyla birlikte göçebe hayat yaşayan halkların kolektif bilinç dışına iner ve onların hayata tutunma mücadelesini anlatır. Bu anlatı Timuçin ve onun ailesinin etrafında gelişir ve bozkırdaki yaşamın dinamiklerini gözler önüne serer.

Kerem Alp Usal’ın Cengiz Han ile Barışmak romanı, Neslihan Karagöz’ün de ifade ettiği gibi “… yalnızca tarihi bir roman olmakla kalmaz ve bilim kurgu yönü ile Cengiz Han’ın ruh göçünü” modern dönemlere kadar taşır. Romandaki Ece karakteri önemli bir rol üstlenir ve “reenkarnasyon” yani “yeniden dirilme” inancı ile birlikte tarihin derinliklerine gömülmüş, sayfalarına isimlerini yazdırmış pek çok lider Cengiz Han ile özdeşleştirilir.

Roman üniversite öğrencisi gençler üzerinden kurgulanmıştır. Gürkan, Ece ve Anıl’ın yaşadıkları olaylar üzerinden “aşk, sevgi, şüphe, merak, güven, aldatma, intikam, bağışlama, ölüm, korku ve çaresizlik” gibi izlekler işlenir. Bu öğrenciler ve izlekler üzerinden tarihin karanlıkta kalmış sayfalarına dönen roman, zengin mekân tasvirleri ile Cengiz Han ve dönemini eleştirir. Ona işlediği kötülükleri itiraf etme fırsatı sunulur. Karagöz işlenen bu kötülüklerin Kant’ın “saf ahlaki olmayan” bir güdülenme yüzünden oluşur teziyle izah eder. Bu kötülük güdüsü “ahlaki amaçları uğursuz yollara” iteler. Gürkan, Cengiz Han’ın ailesini, topraklarını ve topraklarında yaşayan insanları koruma içgüdüsü ile kötülük yaptığını söyleyerek onu savunmaya çalışır. Tıpkı Kazak yazar-şair Muhtar Şahanov’un Cengiz Han’ın Sırrı romanında olduğu gibi “kötülük genlerinin” hiçbir zaman ölmediğini veya yok olmadığını, uygun bir ortamı bulduğunda yeniden sosyal hayatta kendine yer edindiğini gösterir. Romanın bu açıdan öne çıkan karakteri Ece, ruh göçüne ve Altan Kentil’in 21. Yüzyılın Cengiz Han’ı olduğu inancını terk etse de ondan intikam alamayacağını da bilir ve bu hakikati kabul etmek zorunda kalır.

Göksagun Eraltay’ın Savaşçıların Efendisi Cengizhan romanında da Cengiz Han’ın hayatı ve Moğolların bir dönem için de olsa kurmuş oldukları büyük devletin ve bu devletin hakimiyetini anlatır. Hemen hemen bütün romanlarda görüldüğü gibi Cengiz Han güçlü bir karakter olarak kendini gösterir. Bir o kadar da acımasızdır. Yasalar koymuştur ve bu yasaların uygulanması konusunda katıdır. Olayların kronolojik olarak anlatımı da eseri diğerlerine yaklaştırır. Belgelere dayanması da yazarın “tarih-edebiyat” ilişkisi içinde konusunu tarihten alan kurgulanmış bir eser yaratma arzusundan kaynaklanmaktadır.

Romanda Cengiz Han sıradan bir insan gibi “meraklı” birisi olarak da okuyucunun karşısına çıkar. Ömrünü cihanın fethine adayan bir lider olarak dayandığı felsefe “dünyanın yaşadığı coğrafyadan ibaret olmadığı” gerçeğidir. Sekiz yüz yıl öncesinin gerçekleri ile bugünün gerçeklerinin uyuşması mümkün değildir. Yazar da günümüzün bilgi ve belgesiyle kahramanlarının dününe ve gününe hâkim bakış açısı ile eserini kaleme almıştır. Mekân tasvirleri oldukça başarılıdır. Kahramanlık, ölüm, kadın, intikam, yok edilen bilgi gibi izlekler okuyucunun ilgisine göre takip edilecek yolları gösterir. Her okuyucu kendi izleğinin peşine takılarak romandan çıkarımda bulunabilir.

A. Hakan Bayrakçı romanı Bozkırın Oğlu Cengiz Han’ın Önsöz’ünde “Tarihin bir dili vardır. Konuşur, anlatır…” der. Bu konuşmadan ise herkes anladığı kadarını alır, işler ve yeri geldiğinde bir sanat eserine dönüştürür. Tıpkı tarih, tarihi yazana göre şekilleniyorsa edebiyat da yazarına göre şekil ve duruş sergiler. Tarihçinin zihninde şekillenen, sanatkarın kaleminde canlanır ve okuyucunun gözünde ve zihninde yeniden yaratılır. Diğerlerinde olduğu gibi burada da Cengiz Han’ın tabiat ile, açlık ile, sürgün ve esaret ile sınanması anlatılır. Neticede bu sınaklardan geçerek hem alması gereken “intikamları” almış hem de büyük bir devlet kurmuştur. Koyduğu yasalar ile de bozkırda dağınık vaziyette yaşayan Moğol halklarını bir araya getirmiş ve büyük bir devlet kurmuştur.

Moğollar için bu köklü değişim oldukça kanlı olsa da geniş coğrafyalarda fetihlere yol açmıştır. Cengiz Han, en büyük, en kanlı mücadelesini, dostu, kan kardeşi Camuha’ya karşı vermiştir. Yazar Bayrakçı onu güçlü fiziğinin yanı sıra sarsılmaz iradesiyle de betimlemiştir. Sabır ve tahammül seviyesini de çok yükseklerde göstermekten çekinmemiştir.

İpek Bayrakçı’nın ifadesiyle “… Doğumundan ölümüne neredeyse sekiz asır geçmesine rağmen hala dünyanın dilindedir. Cengiz Han, ardından nesiller boyunca aktarılacak bir destan bıraktı.” Romanda bu sürekliliği gösteren ve yazarın kaleminden çıkan şu satırlar önemlidir: “… Dokuz tuğlu mavi sancağımızı her yöne dikeceğiz! … yıllar yılı dilden dile anlatılıp masallaşacağız…”

Okay Tiryakioğlu’nun Cengiz Han Rüzgâr ve Ateş İmparatorluğu da tarihi kaynaklara uygun, tarihsel gerçekleri aksettiren bir romandır. Diğerlerinden farklı olarak eserde “tarihi akışın yanında bilginlerin söylediği sözlere ve şiirlere yer verilmesi” farklı bir hava katmıştır. Kahramanların veciz sözleri de bir “nasihatname”den alınmış hissi uyandırır. Semiha Burhanlı’nın ifadesiyle “… Yazar, eserinde Moğol Devleti’nin kuruluşunu ve zirve noktasına nasıl geldiğini anlatmış; kahramanların olaylar karşısında ruhsal durumları hakkında bilgiler vermiştir. Aşkı, arkadaşlığı, savaşı, gücü, ihaneti, kahramanlığı, zaferi romanın kurgusuna işleyen yazar, bütün duyguları bir arada vermiştir.”

Eserde Cengiz Han, hayatı boyunca bünyesinde topladığı liderlik vasfı ve kazanma arzusu ile birçok savaştan galib çıkmış, büyük bir devlet kurmuştur. Eserin başından sonuna kadar Timuçin’in “Cengiz Han” ilan edilene kadar hedeflerine ulaşmak için karşısına çıkan bütün engelleri nasıl aştığı anlatılmıştır. Yine Bur-hanlı’nın yazdıklarına göre; “… Aşk ve savaşın bir arada olduğu romanda, Cengiz Han savaşta galip gelse de aşkta istediği başarıyı elde edememiştir. Rüyalarının kadını olan Umay’ı gerçek hayatta bulamamış ancak onu arayıp bulacağına inanmıştır.”

Tarihi kaynaklarda kişiler pek canlı anlatılmazlar. Edebi eserlerde ise tarihi olayların gelişimi ele alınan kişiler veya karakterlerin davranışlarına göre şekillenir. Dolayısıyla yapısal düzlemin yanı sıra olayları başından geçiren kişiler ve karakterler büyük önem arz eder. Coşkun Mutlu’nun Bozkırın Hükümdarı romanında henüz başlıktan da anlaşılabileceği gibi hem “bozkır” hem de “hükümdar” eşit düzlemdedir. Yani “mekân” ve “kişi” aynı öneme sahiptir. Roman okuyucuları onun zor yaşam koşulları içindeki mücadele kararlılığını ve insanları yaşama karşı dürüst olmaya ve güdülemeye götüren alt mesajları da bulabilirler. Damla Nur Akkirpi’nin de belirttiği gibi; “Her ne şartta olursa olsun, etrafında dostun da düşmanın da olsun birey olmak, birlik olmak için çabalamaktan, inandığı değerlerden kopmadan ve unutturmadan yaşamak, asla vaz geçmemek.”

Rıdvan Ganioğlu’nun Cengiz Han-Ben Tanrının Size Yolladığı Cezayım romanı da Gökçenur Bilge Muğlu’nun ifadesiyle “… Savaş karşıtlığı, adalet, kanun, eşitlik, ceza, insanlık hakları daha iyi bir dünya hayali üzerine kurulmuş” bir edebi eserdir. Her şeyin ve herkesin adalet karşısında “eşit” olduğundan hareketle tarihi olayların bile “adalet terazisinde” tartılması gerektiği fikri romanın satır aralarına yerleştirilmiş mesajlardan biri durumundadır. “Kötü”nün hep kötü kalacağı ve asla değişmeyeceği fikri de yazarın kaleminden satır aralarına sindirilmiş görünmektedir. Timuçin roman boyunca “kötüleri” ve “hainleri” cezalandırıcı olarak karakterize ediliyor. Gökçenur Bilge Muğlu’nun ifadesiyle; “… o, hiçbir zaman adaletsizliğe düşmez, kibirlenmez.” Eserde böyle bir Timuçin’in ilerleyen aşamalarda Cengiz Han’ın efsanevi hayatındaki bulutları da görmek mümkündür.

Tarihin sararmış sayfalarında yerini alan Cengiz Han’ın günümüz dünyasında farklı bir görünüşü eserde yerini alıyor. Bu modern Cengiz Han insan kaynaklı bütün kötülüklere son verilmesi için uğraşıyor. Bunun için kendi yasalarını kurar ve mucizevi bir nesne aracılığıyla sağlar. Muğlu’nun ifadesiyle “… dünyaya huzur ve sükûnet getirir. Açlık, savaş, hastalık, rüşvet, uyuşturucu ticareti, eşitsizlik, sömürgecilik, silah tüccarlığı, köle ticareti, dil asimilasyonu, misyonerlik, teknoloji kirliliği, nükleer silah, ucuz işgücü, iç savaş, yolsuzluk, politikacılar, hırsızlık, şehir hayatı, darbe, faiz, ırkçılık, gelir uçurumu, modern kölelik, betonlaşma, mülteci problemini çözer.” Dünya tek bir devlet haline getirir. Dünyaya gelecek bir cezalandırıcı sayesinde kurulacak adil bir düzende kötülükler son bulacak ve insanlar nefes alacaktır. Bu açıdan bakıldığında romanın diğerlerinden ayrılarak “ütopik” bir esere döndüğünü söylemek mümkündür.

Mehmet Kemal Erdoğan’ın Cengiz Han romanında yine bu büyük liderin hayatı anlatılıyor ve yaşanan olaylar okuyucuyu zaman zaman derinlemesine düşünmeye sevk edecek nitelikte tasvirler yapılıyor. Romanda Timuçin ve eşi Borçu—romanda böyle geçiyor—arasında canlı diyaloglar okuyucuyu sarıp sarmalıyor ve kahramanın düşünce dünyasında gezintiye çıkarıyor. Onun ağzından dökülen şu cümleler Cengiz Han hakkında okuyucunun kafasında bir görünüm oluşturacaktır. Harzemşahları cezalandırdıktan sonra camideki Müslümanlara seslenen Cengiz Han şöyle diyor: “Çok fazla konuşmadım camideki Müslümanlara Borçu,” … “Onlara kısaca ne olduğumu söyledim. Yaşlı başlı, saçı sakalı ağarmış Müslümanlardı. Beni ciddi biçimde dinlediler. Hiç itiraz etmediler. Beni kabullendiklerini anladım. Onlara, ‘çok büyük günahlar işlediklerini, bu yüzden Tanrının beni onların başına bir gazap olarak gönderdiğini, Tanrının Gazabı olduğumu’ söyledim. Onlara söylediğim buydu. Ben, gerçekten ırklara, kabilelere, uluslara Tanrının Gazabı olarak gelmiştim. Bunu onlar hak etmişlerdi. Çok büyük günahlar işlemenin karşılığı olarak beni, Cengiz Han’ı göndermişti Gök Tengri. Yaptıklarımdan hiç pişman değilim. Ben, görevimi yerine getirdim diye düşünüyorum…” (Tanıtım Bülteninden)

Tarihi roman olan bu eserde tarihi kaynaklarda pek rastlanmayan bu tür diyaloglar okuyucuda yaşanmışlık hissi uyandırmasının yanında yazarın bakış açısını da ortaya koymaktadır. Yazar bu bakış açısıyla Müslüman Harzemşahların suçlu olduğunu onun gözünden vermeyi tercih etmiştir.

Mehmet Samih Fethi’nin romanı Cengiz Han biraz da mantık hatalarıyla dolu bir roman gibi. Başlığından da anlaşıldığı gibi eser, dünya tarihinin en tanınmış komutanlarından ve liderlerinden Cengiz Han’ın hayatını konu alıyor. Onur Hasdedeoğlu’nun ifadesiyle roman; “… Tanrısal bakışı açısıyla Cengiz Han’ın ölümünden hemen sonraki sürecin anlatıldığı bir buçuk sayfalık “Son Sözler”e kadar olan yirmi beş bölümde anlatıcı, başkahraman Cengiz Han’dır.” Romanda mantık hataları ile Türkçenin ifade kurallarına uymayan yazım hataları da mevcut.

Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun Kızıl Tuğ romanı Timuçin ismi ile Cengiz Han isminin birbirine karıştığı ve münavebeli olarak kullanıldığı bir eser olarak okuyucuyla buluşuyor. İlk kısımda yiğit ve başına buyruk savaşçı Otsukarcı ile tanışan Timuçin ve Celme, yine eserin sonlarında kaderin yazgısıyla karşı karşıya gelirler. Timuçin, Celaleddin Mengü Berti ile Bamyan’da çarpışırken “… Başında gümüş tolgası, ardında Kızıl Tuğ, Otsukarcı bir kasırga gibi Timuçin’in ordusunun üzerine” atılır. O ise tepenin üzerinden bu canhıraş dövüşü imrenerek izlemektedir. Yiğitlerini överken “… ben oğullarımı işte böyle görmek isterdim” der. Bunu işiten oğlu Tuluy tolgasını başına geçirip atına atladığı gibi vuruşmaya katılır. Babasının dostu Otsukarcı mızrağıyla onu attan düşürür. Niyeti onu esir almaktır; fakat Celaleddin’in savaşçılarından biri kılıcıyla Tuluy’un başını keser. Otsukarcı dövüşmeyi teklif etse de yazarın ifadesiyle Çingiz Han geri çevirmese de Celme araya girerek yenilgiyi kabul ettiklerini bildirir. Bu trajik durum karşısında Timuçin çok üzülse de Otsukarcı ile dövüşmez. Yazar romanın son sayfalarında vermek istediği mesajı şu cümlelerle aktarır: “… Otsukarcı, … bugün yüreğimi unutulmaz bir acıyla deldin… bana zalim, kan dökücü dedin. Halbuki sen de ve seninle beraber bana bu sözleri söyleyen herkes de çok aldanıyor. Benim zulmüm yağılarıma karşıdır. Ben kimsenin kanını sebepsiz dökmedim.” Gerçekten böyle midir, hiç kimse bilmiyor; fakat burada yazar Kozanoğlu, bunun böyle olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Netice itibarıyla A. Hakan Bayrakçı’nın Bozkırın Oğlu Cengiz Han romanının önsözünde belirttiği gibi “Tarihin bir dili vardır. Konuşur, anlatır…” (s. 7) Edebiyat da “dil” ile kurgulanmış ve ifade edilmiştir. Dolayısıyla “edebiyatın da bir dili vardır ve o da konuşur.” Hem de çok konuşur. Hatice İpek Bayrakçı’nın da yazısında ifade ettiği gibi “… Tarih, tarihi yazan yazara göre şekillenir ve satırlardaki yerini alır. Aslında anlaşıldığı kadarıyla okuyucu tarihi kendi zihninde şekillendirir ve bir sonuca varmaya çalışır.” Edebiyatçı ise bu malzemeyi alır ve bu defa kendi zihninde şekillendirerek onu kendi dili ile konuşturur. Cengiz Han’ı anlatan pek çok tarih kitabına ve tarihi kaynaklara ulaşmak mümkündür. Yerli veya yabancı pek çok yazar da bu kaynaklardan hareketle kendi düşüncelerinde veya zihinlerinde canlanan Timuçin’den yola çıkarak Cengiz Han’a ulaşmış ve kendi kahramanlarını yine kendi bakış açılarına göre şekillendirmişlerdir. Kimisine göre yiğit, cesur, akıllı, savaşçı, müdrik, müşfik, yasa koyucu bir lider iken kimilerine göre de vahşi, acımasız, eli kanlı medeniyetten uzak at üstünde yaşayan bir yabaniden farklı değildir. Kimilerine göre de “kadın” düşkünü bir bozkır insanıdır.

Yazarların bakış açıları her ne olursa olsun, hepsi de onun peşine düşmüşler, onu aramışlar, onu merak etmişler ve etmeye de devam etmektedirler. Bu sebeple “Cengiz Han’ı aramak” tarihçilerin de yazarların da okurların da “merak” ettikleri en ilginç konuların başında gelmeye devam edecektir.

MEHMET KILDIROĞLU 10 : MOĞOLLARIN GİZLİ TARİHİ’NDE CENGİZ HAN

Giriş

Dünya tarihinin önemli şahsiyetlerinden olan Cengiz Han göçebe bir kavmin lideri olmasına rağmen kısa bir zamanda dünyanın önemli bir kısmına sahip olmuş, muazzam bir imparatorluk kurmuştur. Cengiz Han’ın hayatı ve Moğol imparatorluğu hakkında Farsça, Türkçe, Arapça, Çince ve Moğolca birçok çalışma yapılmıştır. Togan’ın ifadesiyle Moğolistan dışında Orta Asya, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyinde Anadolu’da, Ortadoğu coğrafyasında hatta Balkanlarda hâkimiyet kurmuş bir devlet olduğu için bunlar (Moğollar) hakkında birçok dilde eserler verilmiştir. (Togan, 1969-1970: 1-2) Cengiz Han’la ilgili de oldukça çok yayın bulunmaktadır. Hatta adına en çok eser yazılan şahsiyetlerden biri Cengiz Han, diğeri de Attila’dır. Cengiz göçebe bir topluluğun lideri olmasına rağmen kurduğu devlette önemli teşkilatlar oluşturmuştur. Bunlardan birisi ve belki de en önemlisi posta teşkilatıdır. Bu teşkilat sayesinde zamanının iletişimini hızlandırmıştır. Bundan sonra ise koyduğu yasaklar oldukça önemlidir. Moğolların başarısının ardında posta teşkilatı11, yasaklar (Cuveyni, 2013: 85; Arsal, 1947: 170-177) ve dini hoşgörü (Cuveyni, 2013: 86) vardır. Bu yasaklar devlete bir intizam vermiş Cengiz Han’ın ölümünden sonra da Moğol devletlerinde yasakların uygulanmasına büyük gayret gösterilmiştir. Cengiz Han’ın hayatı iyice incelendiği zaman onun hayatını siyah beyaz olarak değerlendirmek mümkündür. Çok zalim olmasına rağmen aynı zamanda merhamet sahibidir. Kendisine iyilik edenlere hayatı boyunca iyilik etmiş, onları her zaman yanında tutmuş imtiyazlı kılmıştır, kötülük edenleri ise asla unutmamış mutlaka cezalandırmıştır. Bu durum onun kurduğu sistemin aslında sadakate dayandığını göstermektedir. Böyle yaparak Cengiz Han şahsına karşı sadakatle kendisini devlet yerine koyarak devleti güçlü kılmak istemiştir. Cengiz’in ortaya çıktığı zaman Moğol birliğinden söz etmek mümkün değildi (Cuveyni, 2013: 83). Moğollar çok dağınık halde ve başka kavimlerin hâkimiyeti altında bulunuyordu. Cengiz Han zamanında Moğol boy, oymak ve kabileleri şunlardan oluşmaktaydı: Adangha/Adanghan, Adargın/Adar-kin, Adenga Urianghat, Arula/Arulad, Ba’arin, Barula/Barulas, Barula Erdemtu, Barula Todoyen, Baya’ut12, Belgunot, Besut, Besutai, Bişi’ut, Borcigin, Buda’at, Bugunot, Buriyat, Caciraadat/Cacirat, Cadaran, Calayir13, Cangşi’ut, Caored/Caou’redai, Carciut-adanghan, Curkin/Yürkin, Cangşi’ut (Bişi’ut), Çarçi’ut, Çinos, Dolunggir, Dorben, Dunghayit, Ebugecin, Geniges, Habturhas, Hadagin/Hatakin, Hardakidai/Harta’at, Honghotan/Honghotat, Horolas/Horulas, İkires, Kıyan, Ki-yat (Kiyud), Ma’alih-baiya’ut, Manghol, Mangholcin, Manghut, Menen-baarin, Negus, Niçigut-baarin, Noyakin, Olhuno’ut, Onggut, Oronar, Oteget, Sahayit, Salci’ut, Suldus, Sünit, Taiyici’ut/Taycigut, Tarhut, Tohura’un/Tohura’ut, Torgut, To’oles/To’eles, Ubçih, Unggirat (Kongurat), Urianga, Uru’ud/Uru’ut, Yürki.14 Bütün bu Moğol kabileleri Cengiz Han’ın hâkimiyetinde ilk defa bir araya geldiler. (Grousset, 2001: 19) Yani Cengiz Han Moğol birliğini sağlayarak cihan devleti kurma hayalini veya hedefini gerçekleştirdi. Cengiz Han zamanının en büyük devlet adamı ve komutanıdır, Avrasya’nın birçok halkının tarihinde silinmez izler bırakmışlardır. Cengiz Han›ın tarihteki rolü elbette kesin olarak değerlendirilemez, Dağınık Moğol kabilelerini tek bir feodal devlette birleştirmesi, şüphesiz Moğolistan tarihi için ilerici bir öneme sahipti. Aynı zamanda, Cengiz Han›ın fetih kampanyaları, Sayan-Altay Yaylaları da dâhil olmak üzere fethedilen ülkelerin halklarına sefalet ve acı getirdi. (İstoriya Tuvı, 2001: 155)

Cengiz Han Döneminden Bahseden Kaynaklar

Bu yazının konusu Cengiz Han olduğu için burada sadece Cengiz Han dönemi ile ilgili kaynaklar zikredilmiştir. Aslında Moğollarla ilgili kaynaklar ve seyahatnameler daha fazladır. Gerçi Cengiz Han’ın tarihini tek başına, oğullarının tarihinin dışında almak doğru değildir (Togan, 1969-1970: 18). Ancak bu çalışmanın hacmi Moğolların tarihini genel olarak ele almamaktadır.

Louis Hambis Cengiz’den önceki Moğollardan bahseden Çin kaynaklarını T’ang zamanından (618-907) Kitan İmparatorluğunun son aşamasına (1084) kadar Moğollar hakkında genel bilgileri içerenlerle, Kitan İmparatorluğunun çöktüğü, Kin veya Çürcet imparatorluğunun Cengiz’in darbeleri altında çöküşe geçtiği dönemde Moğollardan bahseden 1211 tarihli metinler olarak vermiştir (Hambis, 1970: 125).

Cengiz’in tarihi Farsça, Türkçe, Arapça, Çince ve Moğolca olarak yazılmıştır. Daha sonra da başta Avrupa dilleri olmak üzere birçok dile çevrilmiştir. Cengiz hakkında hem kendisi tarafından hem de ilişki içinde olduğu birçok kavim tarafından eserler yazılmıştır.

Moğol Tarihinin ilk kaynağı kaya üzerine Uygur dilinde yazılmış beş satırlık bir yazıdır. Moğolların Gizli Tarihi, Almanca ve Rusça çevirilerinden yararlanarak Ahmet Temir tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Daha sonra Tuncer Gülensoy tarafından Altan Tobçi I, II, III. çevirileri 1974, 1986, 1987 yıllarında yayınlanmış, Reşideddin’in Cami–üt-tevarih adlı eserinin Türkçe nüshası da olmasına rağmen bu eser günümüze kadar gelmemiştir.

На страницу:
2 из 13

Другие электронные книги автора Анонимный автор

Другие аудиокниги автора Анонимный автор