
Seçme Şiirler
TAŞ
Yarı çıplakKadim insanDüşmanına bir ok attı,Kana battı.Taş düşmedi ama yere,Uçup gittiUfuklardan ufuklara.Sanmayın ki taş kaybolduTaş dönüştü bir ok oldu,Oldu kılıç,Gülle,Mermi.Durmadı tıpkı düşünce gibi,Atom oldu.Boylamları bölüm bölümArzuları zerre zerreOkyanusu parça parçaKırıp geçti.İşte o taşŞimdi bile durmuyor,Uçuyor nereye?O nötronElektron…Daha neler neler oluyor…Ateş oluyorÖlüm oluyorZehir oluyor.Ey çağdaşım,Hakikatin kan kardeşiDurdurmak olmaz mı söyle,Yarı çıplakYarı vahşiKadim insanAtan taşı.HAYATIM
Sade bir insanım ben,Sadeden sade.El kadarcık bir kâğıda sığmaz ama bu âlem.Yazayım, nerede doğdum,Yazayım, nerede okula gittim.Üniversiteyi bitirdim.Yazayım, mesleğim ne,Yazayım, anam babam kim.Peki, nerede kaldıÇayırlarda bölük bölükKoşan, duran o çocukların baharı?KanadınıFarkında olmadan kırdığım bir kuşunİçimde ney gibi sızlayan acısı?NerdedirYanaklarının yaşını silip usulcaMenekşeye laleye sırdaş olduğum?Dize kadar ot içinde, bazen de bir dal üstündeKâh yalnız bir söğüt, kâh daBir taş olduğum.Korkarım söz açıp birini söylersem öteki kalır…Aşkı içimde kalan bahçe de var, bağ da var,Bakın, geliyor benimle ormanlar kol kolaGeliyor omuz omuza benimle karlı dağlar.Vardır daha komşumuz, komşumuzun komşusu,Daha sevgili dostlar, dostların da dostları,Bin arzudan yaranmış bir insanın arzusu,Bin baharın kokusudur bir insanın baharı.Ben konuşsam, biliyorum, konuşur binlerce insan,Ben gülersem, gülüyor gül, gülüyor ne kadar çiçek.Her baharımda kaç bahar, her anımda kaç an…Gözlerimde milyon bakış, göğsümde milyon yürek,Tebessüme, Güneşe, insana gönül veren,Bin ölenin kalanın hayatıdır hayatım.Nice köyde şehirde yatıyorum yeraltında ben,Ama daha kalabalığım yeryüzünde.Büyüktür aşkım, adım,Budur hayatım, ömrüm.İşte diyorum içtenlikleSade bir insanım ben.ÇOÇUK
Elimi kaşımın hizasına getiripBakıyorum çocukluğuma;Ellerimle beslediğim yaramaz oğlağa,Ellerimle yaptığım cennet bahçeye.Eey… Bağırıyorum, duymuyor çocuk,Bir daha bağırıyorum, cevap vermiyor.Anlıyorum, sesim çıkmamış,Rüyalarımdaki gibi.Ama aniden duruyor çocuk,Göz dolusu bakıyor uzaktan.İyice dikkat edip beyaz saçlarımaKaçıyor,İzi de kalmıyor çocuğun.Kusurum,Eksiğim,Ben ve kederim…Koşuyor,KoşuyorBitiyoruz.Gökte mi, yerde mi?İçimde mi?Birisi gülüyor içten:“Ne dalmışsın” diyor: “Ne düşünüyorsun”Bir derdin yoksa sen de gülersin,Bıraksan yanındaki yoldaşlarınıSen beni o zaman bulabilirsin.1969BU GÖKÇAY’DIR
Bu Gökçay’dır oğullarım,gök dalgalı…Bak, o dağlar başındakiMavi gökten akarak gelir.Çok çimdim o çayda benGelin, sizinle de çimeyim.Daldık suya peş peşe,Çocuk yaptı sular beni.Bol daldım çıktım,Evlatlarımın yaşındayım…Onlar çocuk, ben çocukÇimmemiz uzun sürdü,Güneşin al ışınlarıydıGök sulara uzanan.Aramızda pek görülmediBir yorulan, usanan.Başka bir zaman olsa,“Çocuklar yeter artık” diyeBaşlardım söylenmeğe.Ama şimdi beni de birTutabilen lazımdı.Çocuklar sevinçliydiler,Göz kırptılar birbirine:“Keyfi yerinde bugün, dinme bari”Fark etmediler ki daldıklarıBu suya dalıncaKaybolup gitti babaları…Biz çimdik huyu aynı,Yaşı aynı üç kardeş gibi.Hiç bozmadım neşelerini,Doyunca çimdik öylece.Onlar bu saf mavi sulardaBense uzak anılarda.ÖMRÜM
Ömrüm yalnızlıkta ziyan olurduEğer olmasaydı güzel insanlar.Benimdir onların sevinci, derdi,Bana canım kadar yakındır onlar.Bazen yüzleşirim özümle özüm,Uğrarken bir yere güzarım34 benim.Yüz görmüş, bin görmüş, çok görmüş gözüm,Bir değil, on değil mezarım benim.Toprağın altında çok sıkılırım,Toprağın üstünde ne kadar şenim…Kâh sağa göz atıp, sola bakarım,Her yerde ben varım, her yerde benim.Diyerek: “Çok erken öldü, zamansız öldü”Bazen çiçek bırakıyorum mezarım üsteDiyorum, az güldü, çok neşelendi,Biraz güleyim, kalmasın içinde ukde.Baksan bu dünyanın her tarafına,Bir yerde mezarım var, bin yerde sağım.Gök uçsa, yer kopsa ben ölmem yine,Daha kaç kere yeniden doğacağım.1954ŞARKILARIN YUVASI
Gece oldu,Sustu bütün şarkılar,Sustu şehir.Oğlum Paşa,Oğlum AzerSoruyorlar:Şarkılar nerede uyur,Yuvaları nerdedir?Diyorum, PaşaDiyorum, AzerSizin kalbinizdeGeceyi geçiriyor şarkılar.Az sonra oğlum Paşa,Az sonra oğlum AzerSevindirerek beniUyuyorlar, kalplerininBaşucuna koyarak temiz,Ufak ellerini.GEL, AZER’İM
Senin yerin hastane,Benimki boşluk,Sahilsiz keder.Tek sensin bu sonsuz ülkenin sahibi…Gel beni bekletme bu kadar.Gel gönlümün isteği,Hasretimin düşmanı.Sevinç teşnesi,Sevinç dilencisiOlmaya mı layık buldun beni?Gel… Adın dudaklarımıYakıp yandırıyorAniden basılan bir köz gibi.Gel, ayrılık adlıEn habis kanserinHekimi.Gel, doldur gülüşlerinle dünyanı…Keder yurtsuz yuvasızOdasız kalsın,Bir karış mekânsız kalsın.Gel, her adımının altınaGel, bıçak altındaİnleyen dünyam benim.Kalbimin yuvası şiirimi atayım.Canım,VarlığımAdım.Gel, yaramın üzerineGülüşlerini sepele35,Tebessümünü saç,Sözlerini çile.Senden bir ricası varBabanın…Gel, geri çevirme onu,Gel ömrümün yolu.Milyon umutsuzluk duvarını,Tek bir “geldim” sözüyleYık da gel.Sana güvenim var içimde,O güvene bak da gel.Gelir misin?Seni iyice görebilmek içinAcımı mezar taşı gibiKoydum ayaklarımın altına,Kaldım bakına bakına.Geleceksin.Tanırım hekimlerini,Tanırım seniBir kere bile geri çevirmemişsinBabanın isteğini1964***Çocuk diyor kiBana bir avuç deniz verin,Bir bardak Kür verin,Aras verin,Tez verin.Birce yudum su verin,Bir tırmanışlık dağ verin…Çocuk için dünya ev,Gök de mavi bir tavan…Çocuk için hisleri tekBütündür, saftır cihan.Bence bu naiflikAslında dehayla aynı…Bu his dahi yapmışBelki de Einstein’ı.***Başının üstüne bak;Turna katarı mı?Yoksa bir şey görmedin mi?Uçtu mu? Bitti mi?Gözle görünmüyorlar artık…Geçer başımız üstündenGünler…Saatler…Anlar.Karşılanmamış sabah,Nefes dokunmamış gece,Ne dersin başın üstündenSessiz, habersiz geçse?Saçlarında günlerin ayak tozları kalmış,Görenler der ki genç değil,Yaşlanmış, kocamış.Ne oldu, neden bozuldun,Terledin puçur puçur36?Başının üstüne bak,Göçebe günleri uçar…Göçebe günler uçar.İNSAN TEK DEĞİL
Uykuyu evden kovarakŞiirim kurulmuş onun yerine.Sabah başlamış yolculuğunaYazıp bozuyorum yine.Güneş görünmüyorAma dağlar arkasındanAsmış ufuklaraAl yeşil tülbendini.Açıyorum penceremiDinlendiriyor azacıkSerin rüzgâr beynimi.Düşünüyorum, ben yalnızımDünya hâlâ yatmıştır.Odam da yalnızlığınDeryasına batmıştır.Hayır, bu böyle değildirHatta şimdi bileBen bağlıyım dünyanınEn uzak köşesiyle.Bağlıyım evreninHer gezegeniyle ben.Bizi döndüren Yer’inMermi süratiyle ben.Kalbim fena çarpıyor,Doktora mı gitsem?Arkadaşa mı danışsam?Hayır.Anlaşılan şimdiManyetik fırtınalarıBaşlamıştır Güneşin.Vuruyor dalgası beni,Vuruyor dalgası yeri.SANKİ
Sanki keder benim değil,Ben kederin idim.Kaç gündür deliyordu,Bağrımı delik delik.Kalbime söyledi ki,Buna sahip çık,Sadece sana değil,Dostlara da dokunuyor.Onların neşeli gününüAniden karartıyor.Gözlere yağmur serpiyor,Boğazları tıkıyor.Geleceği, geçmişiİradeyi umuduDüşmenin nefretiniTopladım bir ordu kurdum,Onu parça parçaHer gün yonttum, azalttım.Onu nefesimleDamla damla erittim,Teslim olmuyorduDirendi son zerresine kadar.Son zerresi de kalbeSaplandı iğne gibi.Aldım onun elindenHayatımı,Dostları,Bir de bugün yazdığımİşte bu yeni şiirimi.ŞAİR
Resul Rıza’nın 50 yaşı dolayısıyla
Dünyada çoktur şair,Nasıl sayayım hepsini birer birer.Şair var ömrünüBaşlamadan bitirir.Cansız eseriyle bir aradaÖmrünü de yitirir.Şair var medet umarKafiyeden vezinden.Şair vardır kendiniBaşkasına benzeten.Ama şair de var ki,Zamanenin öz oğlu…İdrakin zirvesindenHissin yangınlarındanGeçiyor şiirinin yolu.Yüzyılın ahengi- vezni,Mukayyet kafiyesi.Kâh kavuşan çifte yürek,Kâh da orkestranınÇarpışıp gürleyenVurmalı aleti tek.Mısraları Ay’ınDenize saldığıNur şeridi gibi oynak.Kâh da ağır vagonluÇifte raylar gibiDümdüz,Kudretli, güçlü, parlak.Kâh kısa yol…Menzile çabuk ulaştıran kestirme yol.Kâh da bu dünyanınGöğsüne dolananEkvator ileMeridyen.Böyle şair de vardır;Onun ömür yoluBir ebedi yazadır.O sözler serkerdesi37Düşünceler kahramanıResul Rıza’dır.***Kimse beni anlamaz,Belki açıklığımdandır.Kafiye tam olmasa daBelki yandığımdandır,Beni dehşetSarmış çok…Karanlığı körler de görür,Hünerin varsa eğerHerkese ışık saçanGüneşin kızıl gözlerininİçine doğru bak.ÖLÜM, SEVİNME ÇOK
Samet Vurgun’a
Ölüm, şöhretin mi azalırdı, desene,Biliniyordu zaten cihanda adın.Sana ne olurdu, ne olurdu, desene,Böyle bir insana dokunmasaydın.Gidiyor, şair, sanatkâr gidiyor,Bu giden her gelip gidenden değil.Ölüm, sevinme çok… Bu sevinç nedir?Bu ölen ki her ölenden değil.O yazdı, yarattı hayat namına,Onun her şiiri ölümdür sana.1965KIŞ GÜNÜ
Ayaz,Soğuk…Araba kıpırdamıyor durduğu yerden.ŞoförSinirli sinirliEllerini dizine vuruyor:“Benzini az almışım” diyor.Çalı çırpı topladıkBir ateş yakalım diye.Ateş tutuşmuyor.Şoför el yazma kâğıtlarıma bakıyorGözünün ucuyla…Çıkarıyorum teker tekerBu baladBu şiirBu hiciv…Kibritin titreyen alevininÖnüne atıyorum.Tek bir şiir kalıyor kiOnu yakmayı düşünmediğim gibiYayınlamayı da düşünmemişim.Gözümde kararıyor dünya,Ateş ister tutuşsun,İster tutuşmasın;İster damarlarımda tel gibiSertleşsin kanım,İster ayazda yanayım…Vermem bu şiiri.Vermem gönlümünKutsal bir köşesindekiBazı şiirleri veremeyeceğim gibi.Duygulandım bir araEditörlük yapan ayazın soğuk sözünden…Anladım insan ne denli yanılırmış…O kadar şiir arasındaSadece bir şiirim varmış.BÜLBÜL’ÜN 38 ANISINA
Ne seni konuşturdu ölümNe bizi,SöndürdüNağmelerle çarpan nabzı.İnsan denizinde bir kayık gibiAkıp gitti tabutun.Ve aniden yükseldi sesin,Yükseldi,Söyledi: “Üzüntüyü unutun”Herkes düşünceye daldı,Seni dinledi.Coşup birbirine söyledi binlerce gönül:Herkes gibi ölümlü Bülbül’üŞarkılarla defnediyor ölümsüz Bülbül.VAN GOGH’UN GÜNEŞİ
Irwing Stoun’un Hayat Teşnesi kitabını okurken
Sabahtan akşama kadarDolaştı güneş altında;Güneşi gördü, doydu,Fırçasını kudretiyleDünyada başkaYeniBir Güneş yaratmak için.Yaktı varlığınıGüneşin her ışını,Kavruldu bet benzi.Döküldü dalga dalgaGöğsüne, başınaGüneşin al denizi.İçindeki ateş bir tarafta,Gökteki ateş öteki taraftan…Korkmadı,ÇekinmediVan Gogh bu yangından.Bakmadı kızgın GüneşinAlevine,Közüne…Topladı bir ucu gökteBir ucu yerde olanAltın ışınlarıKabarmış göğsüneKalbine,Gözüne…Tutundu ışınlaraGüneşi sürükleyipYere getirmek istedi.Güneşin koynundaYanıp yanıpYakılmak…Güneşin koynundaBir ebediVefalıSakin olmak istedi.Alıştı tutuştuVan Gogh.Bir ucu gözlerindeBir ucu gökte olanKoca evreni dolduranAteşi arşa direkIşınlar arasında…Renklerin efsaneviKarmaşık dünyasında.Görenler düşündüler:“Yazık, bezmiş hayattanKendine zulmediyor.”AnidenÇöktü Van Gogh’unIşığaRenge susamışAç gözlerineSanki kutup karanlığı.Çarpmıştı aşkınAleviyle onu GüneşKavuşmuştuVan Gogh’a…Bir daha ayrılmamakUzak olmamak için.Van Gogh sendelediEllerini uzattıGüneşin gecesineKaranlığın göklerine.Güneşi yakalayıp sevmekSaklamak arzusuyla.Düştü sonra GüneşinKaranlık doruğundan.Yüzüne su serptiler…Güneş söner mi suyla?Fena yanıyordu Van Gogh,İçi gürültüde kavgada…Bir güneş tutuşuyorduGöğsünde göğsü boyda,Yüzünde yüzü boyda.Yanmış dudağındanBazen köz gibi düşenSözünde sözü boyda.Gece yarı olmuştu artık.Bitmişti görüşler,Hoş sohbetler,Gülüşler.Dökülüveriyordu Van Gogh’unDudaklarından arada birKüçük küçük güneşler:“Neden battın ey Güneş?Ateşin var,Işığın yok.Gel gözlerime düş benim…Ey acısıDerdi hoş;Ey yanışı vefalı,Ey varlığım,Ey canım,Ey sevgili düşmanım.”KÜR’E YAĞMUR YAĞIYORDU
Güneş batıyordu Kür’deDurmuştum sahilde ben.Sularda köprü vardı…Sanki kızıla boyanmış Kür,Güneşten akıyordu.Bir ağaca yaslanıp, duruyorum deminden beriİnsan mıyım, taş mıyım, ağaç mıyım? Bilemem.Ben kendimin değilim, ne yerdeyim ne gökteBaşka bir âlemdeyim, bir daha dönüp gelemem.Kür’e yağmur yağıyordu…Sularda renkli bir yağmur.Böyle bir yağmur başka bir yerde görülmemiş.Geniş ovalar tarafında yağmur yağıyor rengigümüşüGöklerin tebessümü, tabiatın gülüşü.Kür’ün ortasındaysa… Güneşin karşısında al,Al kırmızı bir yağmur,Al kırmızı bir hayal.Samuk39 ormanlarının kapkara gölgesindeYağmur görünmüyor göze.Kür suları orada ufak ufak oynuyor,Sanki yağmurdan değil,Kendi kendine kaynıyor.Kür’e yağıyordu yağmur,Kür’e yağmur yağıyordu…Onun bin rengi vardı.Yağıyordu altın yağmur… Yağıyordu gümüşyağmurSiyah yağmur, gri yağmur,Nerde buluşur yağmur.İnanmadım gözlerime…Dedim burada bakan ben miyim?Yoksa bir rüya mı gelip geçti gözümden.Hiçbir yerde hiçbir zamanBöyle bir şey olmamış,Ben yoktum orada…Kür’e yağmamış yağış.KÜR’Ü GÖRDÜM
Kür’ü gördüm, akıyor yavaş yavaş,Yükseltmeden süratini.Plaj fotoğrafçıları gibiÇekerek hepimizin suretini.Birden hayretler içinde kaldım…Şimdiye dek sanıyordumKür bir yönde akıyor.Ama gördüm kiYan taraflarda burulupGeriye dönen dalgalar da var.Kaynaktan ayrıldıklarınaPişmanmış gibiBir süre geriye akıyorlar.Duranlar da var,Soluklanıyormuş gibiYa daDostlarına “geç geç” diyerekKibarlık gösterirmiş gibi.Göl de var;İçi su sahili su.Dalgalar köpük yeleliTutmuş el eleOynuyorlar ……. ……..Bazı yerleri de var…Sanki görünmez bir şeylerBurula burulaSaplanıyor suya.Suda kocaman bir burgaç oluşuyor,Sanki dalmaları içinYer açıyorGüneş’eAy’a.Daldım sularaGördüm altta başka bir akım varDaha soğukDaha hızlı.Arttı içimdeki şaşkınlık…Altta da başka bir Kür,İleriyeGeriyeAkan Kür.Oynayan KürDuran Kür.Kür kaç tanedirKür ne güzel görünüyor.İçim dopdolu hayret.Merhaba Kür’üm,Seni olduğun gibiGörebildim nihayet.HEP SEFERDE 40
Trenler durandaUçaklar inende…Bence bitmez seferSeferdesin yine de.İnsan dünyaya benzerSeferdedir ebedi.Bana göre otursa daBir taşın üzerinde.Anlamlı bir kitabıKarıştırıyorsa eğerGüzel bir seferdedir.Uyurken her geceUykusuKöprü iseİki gün arasındaSeferdedir o insan.Hatta mezardaysaAnısı dostlarınaBir tepe aşmak içinGüç veriyorsa eğerO yine seferdedir.Menzile çok kalmış daha.Seferdedir,Yol gidiyor.MARTILAR
Ama da çoktur Neft TaşlarındaMartılar.Martılar..Martılar…Bir gün gördülerDalgalarda insan da var.BağrıştılarMartılar.Şehir kurdu sularda insan,Korkuda bağrıştılar martılar.Korktular, vatan dedikleri denizEllerinden alınacak diye.Yanlışlarını anladılar,Barıştılar martılar.Şimdi deYemekhanenin önündeGörüldüğünde martılarOnlara penceredenYem atılır.Her gün buraya katar katarUçup geliyor martılar.Neft işçileri gibi tam zamanındaSabah sabahMartılar.Martılar..Martılar…RÜZGÂR, DENİZ GECE, ÖLÜM VE SELİM
(Balad)Şehir yeni yeni kuruluyorduRüzgâr coştuDeniz coştuHaddi aştıDeniz taştıHer dalgasıAda şehir üzerindeUfalananAğır bir taştı.Ada-şehir üzerindeDenizin taş yüreğineBasıpSağlam dayanmıştı.Şaha kalkıpDalgalardan kopuyordu,Dalgaların mavi dağları daGökyüzünde birden sökülüyor,DökülüyorduGökler gibi şehrin üstüne…Az kalsın yıkıyorduÇelik tahta caddeleriSokaktaki direği deYürekteki direği de.Koparmak istiyorduYüreklerdenSevgi demiriniGenç şehrin.Abanıyordu şehrin üzerineKorkunçDev şelalesiBoz Hazar’ın.KişniyorduDeniz…Rüzgâr…BağırıyorduBir at gibi,On at gibi,Yüz at gibi…Kırat41 gibi,Dorat42 gibi.Keleşlerin atı gibi,Bozat43 gibi.Birdenbire çizgi koptuIşık söndü.Tatlı ne var hayat gibi?Artık gözlere gerek yok…Deniz ‘ölüm’Rüzgâr ‘ölüm’İnsan ise ‘ışık’ diyor.Bir yiğit gerekÖlümün gür dalgalarıParçalanan sert dalgaları,IslıklarıGürültüsü arasındaArasın daSorsun daGidip varsınParçalanmışBir sinire.Gerektir ki nice ölüm yutsun…Ve sindirsin.Ada-şehir kenarındaDört ayaklı küçük bir odaTitriyor üşütmüşZürafa gibi.Midesinde altı genç.Birisi ayağa kalktı: “Gitmem gerek,Buna bir çare etmem gerek.”Ötekisi: “Gitme, gerek yok,Mahvolursun.”“Gideceğim” diyor kalbi.Yanıyor fener,Işık huzmesiBölüyor karanlığı.Kalın, kaba sert geceyeSaplanmış hançer gibiIşık saçıyor.Erimiş incecik bir şerit gibi kaldı gece.Beş gencin beşi deKalkıp gittiArkadaşlarının peşindenKoşarak…Dalgayla beraberRüzgarla beraberSoğukla beraberÖlümleri kucaklayarak.Öndeydi ışık, Selim.Fenerinin ışık huzmesiÇalışıyordu kürek gibi,Yerle Göğü birleştirenKaranlık denizinde,Kâh derinde, kâh yüzeyde.Işık huzmesiBir direğeTutundu sıkıca.Bu imiş demek.Tırmandı Selim,Tırmandı Selim,Tırmandı Selim,Tırmandı deniz,Tırmandı rüzgar…Bir direkteSelim,Işık,Deniz,Rüzgâr…Selim der ki varsam gerek,Parçalanmış telleriBağlasam gerek.Kalkıyor Selim,Gücünü kaybediyor,Kâh duruyorKâh kayıyor.Kalkıyor Selim…Dişleriyle dostlarınınSözlerine tutuna tutuna.Sözler kayboluyor dalgalarda.Direk titrek bir dor ağacı44,Şehir- gemiKalkıyor Selim.Gücünü kaybederek sarararakElindeki fener ölüyor,Onu fırlatıyor Selim.Karanlığın boşluğunaDalıyor Selim.TelleriAra…Ara…Ara…Ar…Arayıp buluyor Selim.Islak teli yakalıyor Selim.Her elinde bir tel varİç çekiyor,Kalbi çarpıyor…Çarpıyor…Çarpıyor…Bir avucunda aileler,Bir avucunda ada-şehir…Avuçları insan dolu,Okul dolu,Yollar dolu,Bahar dolu.Bağlıyor paslıKaba bir telleTebessümü tebessümeAileyi aileye.Üst de denizAlt da deniz.Yanıyor ışıklar…Altın deniz.Bölüyor karanlığıDalgaların başı üzerindenFırlıyor uzaklara.Çarpıyor suyun üzerineDiyor ki, al doldur gözlerine…Serpiliyor karanlığınParçalarıSağa sola.Uyanıyor şehirYeniliyor rüzgar.KorkuÖlümHazar.Sabah sabahHerkes koşuyor kulübeKahramanı görelim diye.Bari bir selam verelim diye.Uyanıyor Selim bu sesePencereden bakıyor,“Bir şey mi oldu?”Ona diyorlar ki,Gidiyorlar kahramanı görmeğeSabah sabah.Selim de kalktı‘Ben de gideyimBakayım’ diye.Giyindi,GittiKahramanı görmeğe.***Geldim bu yerlereVe ellerimiEnsemde kavuşturarakUzandım laleli otlar arasına…Gözümde gönlümde baharlı merak.O kadar baktım ki mavi göklereOnlar anladı beniGöğsüme indi.Ağlayan söğüdün altından akanArk da ‘Ali’ diye yavaşça dindi45.Bahar gül çiçekle yağdı başımaDinip danışmadan boşaldım doldum.Uzandım öylece…Kavuştum yere,Sonunda kendim de yer kadar oldum.***Kız bakıyor uzağaUzak yerlereIşıklar içindekiKalabalık şehirlere,Işıkları açık pencerelerdenSel gibi fışkıranBeyaz salonlara,Sabaha dek dans edenŞuh civanlara.ArıyorArıyor saadetini,Dünyada biricik muhabbetini.Kız bakıyorİçleniyorBoynunu bükmüş.Ama o bilmiyor, bilmiyor kesin,Onun saadetiYanı başında durmuş.HERKESE MEKTUP
Tesadüfen yolda bugünÜzerinde adres yazmayan bir mektup buldum.Açtım.Baktım.SatırlarıGenç bir kızınTebessümü ışığındaYazılmıştı.Orada arzu kokusu vardı,Çiçek açıp bahar olmuştu.Yazı kalp yazısıydı;Aşk yoluDeli doluBazen eğri… DuygularınSert dönüşü.Bazen doğru… Düşüncenin duygununSöz birliğiBuluşması.Yer yer de okunamıyordu.Böyle bir mektupGerçekten seven kalbeMisafir gelirBir kere.Gençlik gibi…Ömür gibi.***Söz dedimSözümü yere saldı.Kendisini kaybettimKitabı kaldı.OkudumHoşuma gitti.Eskisi gibi alkışladımAma hayattakini değil,Kitaptaki dostu.ÖZGÜR İNSAN
Sokakta öyle konuşuyor ki,Sanırsın bütün insanlaraKonferans veriyor.Sesi de güzel.Birisinin fısıltısını bölüyor,Başkasının düşünce dolu sessizliğini.Sanki herkesin özgürlüğüVerilmiş buna.Edepten özgürSaygıdan özgürHer şeyden özgürHer şeyden arı46.Konuşuyor âli, âli47.Bağırıyor kadı kadı,Cehaletin bu sevimliBu özgür evladı.***Yalnızlık boşluk değil,Seni bekleyen var ise.Doludur umut güneşiyle,Hasret hilaliyle,Kırılgan bir hüznün alacakaranlığıyla.Doludur Brezilya stadı gibiKaprisle, nazla,Çılgınlıkla,Jean d’Ark gibi kahraman umuduyla.Bekleyenin yoksaYalnızlığın da yok.Dünya nereden başlarTamamınıBilmiyorsun.Dünyayla nerede bütünleşirsinOnu da bilmiyorsun.YaşıyorsunuzBirbirine bir umut pırıltısıVermeyenKötü komşular gibi.Yalnızlık istiyorum…Büyük, derin,Dolu bir yalnızlık.ŞAŞIRMAK İSTİYORUM YOLUMU
Kayboldum bu şehirde ben,Adresi unuttum.Öyle garip oldum ki,Adımdan bile korktum.Şimdi Doğu ne,Batı nedir?Şimdi her şey çok gariptir…Şimdi sol sağımdır,Şimdi sağ da solumdur.Şehrin tamamı evimdir,Bütün yollar yolumdur.Gözden kaçırtmıyorumBir karış kaldırımı ben.Çabuk olan akşamı ben,Şehrin sakini ben,Şehrin ressamı ben.Dolaşıyorum, geziyorumDeminden her yanı ben.Şehrin çok düşünceli,Çok sevecen başkanı ben.Dolaşıyorum,Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
Kür – Başlangıcını Çoruh vadisinden alarak, Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a geçen ve Hazar Denizine ulaşan büyük bir nehirdir.
2
Öğrenelim.
3
Mil – Azerbaycan’da tarım ürünleriyle ünlü bir bölge.
4
Camekân
5
Muğan – Azerbaycan’ın iç kesimlerinden güney sınırlarına kadar uzanan geniş bir tarım bölgesi.
6
Düz – ova, düzlük.
7
Yay – Yaz mevsimi
8
Haray – İmdat sözcüğü, haykırış,
9
Şirvan ve Karabağ bölgelerinde sulu tarımı desteklemek için yapılmış iki önemli sulama kanalı.
10
Deyir – der, söyler.
11
Neft – petrol. Neft Taşları, Hazar Denizinde birkaç kayalık ada etrafında geliştirilen ve çok sayıda petrol çıkarma platformlarını birbirine bağlanmasıyla oluşturulan işçi kasabası.
12
Hazrî – Hazar Denizinde ve batı kıyılarında kuzeyden esen sert rüzgâr.
13
Neftçi – Petrol işçisi
14
Çiğin – omuz.
15
Zil – tiz; zile çıkmak – tiz sesle bir şeyler söylemek; mecazi anlamda ‘bağırmak’.
16
Telesmek – acele etmek.
17
Çisek – çiseleyerek yağan yağış.
18
Gubar –hüzün, keder (mecazi anlamda).
19
Burulmak – dönmek
20
Hazri – Hazar’ın Azerbaycan kıyılarında karadan denize esen rüzgâr.
21
Gilavar – Hazar’ın Azerbaycan kıyılarında denizden karaya esen rüzgâr.
22
Külek – rüzgâr
23
Gelek – gelelim.
24
Araba – kağnı
25
Koşun – askeri birlik.
26
Hanende – şarkıcı
27
Od – ateş.
28
Şair Nesimi kastedilmektedir.
29
Kepez, Şahdağ – Azerbaycan’ın kuzeyinde ve kuzeybatısında dağ adları.
30
Sabir – Ünli şair Mirza Ali Ekber Sabir kastedilmektedir.
31
Haray – imdat çağrısı; yüksekten sesleniş.
32
Uçunmak – titremek.
33
Koca – yaşlı kişi. Bu metinde ünlü yazar E. Hemingway kastedilmektedir.
34
Güzar – güzergâh
35
Sepelemek – serpiştirmek.
36
Puçur puçur terlemek – terden sırılsıklam olmak.
37
Serkerde – komutan.
38
Azerbaycan’da 20. yy ortalarında yaşamış ünlü tenor.
39
Samuk – orman adı.
40
Sefer – seyahat, gezi.
41
Kırat, Dorat veya Dürat – Köroğlu hikayesindeki ünlü atlar.
42
Dorat – Doru at.
43
Bozat – başka bir destanî at.
44
Dor ağacı – gemi direği.
45
Dinmek – dil açmak, konuşmak.
46
Arı – arınmış, pak, saf.
47
Ali – yüce, yüksek.
Приобретайте полный текст книги у нашего партнера: