
Seçme Şiirler

Kerim, Ali
Seçme Şiirler
Çağdaş Azerbaycan edebiyatının 60’lar kuşağı önemli imzalar galerisidir. Bu yıllarda edebiyatın her dalında önemli atılımlar yapıldı. Sovyet baskısının çok daha ağır olduğu önceki yıllara kıyasla bu dönemde genel olarak toplumsal düzeyde, özel olarak da sanatta önemli değişiklik ve yenilenme belirtileri görülmeğe başladı. Belirtiler birçok önemli sanat insanının katkıları sayesinde kısa süre içinde ana akım haline geldi. Edebiyatın ve toplumun kısa süre içinde yaşadığı dönüşüm özellikle şiir alanında daha erken görüldü ve daha derinlikli oldu. Bu döneme damgasını vuran ve etkileri günümüzde de devam eden şairler arasında Ali Kerimin yeri bir başkadır. Onun şiiri kadar, hayatı ve mücadelesi de Azerbaycan edebiyatındaki yenilenme sürecinde derin izler bırakmıştır.
Ali Kerimi ben okul yıllarında tanıdım. Şiirlerini doya doya okudum, ezberledim. Edebiyatçı bir babanın kızı olarak şiirler zaten köklü bir gönül bağım vardı, Ali Kerim şiirleri bu bağı daha bir pekiştirdi, karşımda şiir dünyasının yeni kapılarını açtı. Ve edebiyata bu kapıdan bakmak, şiire sanata gözümde yeni bir boyut kazandırdı.
Bildiğimiz “sıradan” sözcükler, tekrar tekrar okuduğum Ali Kerim şiirlerinde sanki farklı görünmeğe başladı, dilin o zamana kadar fark etmediğim anlam ufuklarını keşfetmeğe başladım. Şairin dili, edebi sanatlara hâkimiyeti, alışılmadık, sıra dışı anlamlar dünyasına götürmekteydi beni. Fakat bu “sıra dışı” anlamlandırmanın sadece dil kullanımındaki ustalıkla ilgili olmadığını da kısa sürede anladım. Farklılığın sırrı aslında Ali Kerimin kendine özgü bakış açısındaydı. Onun dünyaya ve olaylara farklı açılardan bakabilmesi sonuçta farklı bir şiir dilini de ortaya çıkarmıştı.
Birçok şair belli konuları görece sık işlemiş olduğundan adları bu konuları çağrıştırabilir. Bu yüzden de onlara “aşk şairi”, “vatan şairi, “mücadele şairi” gibi sıfatlar yakıştırılabilir. Bu gözle bakılırsa Ali Kerim kısa ömründe hem aşkı, hem vatanı, hem aile değerlerini, hem sosyal konuları aynı ustalık ve içtenlikle işlemiştir. Hem aşk şairidir, hem vatan şairidir, hem milli hem de evrenseldir.
Ali Kerim bu dünyadan genç yaşta ayrıldı. Hayatı 1931-1969’un daracık aralığına sığmıştır. Belki hayatı dolu dolu yaşadığına göredir ki daha 30’lu yaşların başında şu dizeleri yazabilmişti:
Otuzdan çok yaşadım…Gökçay’daBakü’deMoskova’daTiflis’te.Arabada, uçakta,Bazen kum üstünde,Bazen denizde.Daha 33 yaşına yeni girmişken “30’dan çok yaşamayı” önemli buluyor, “çok” olduğunu düşünüyor. Yaşamış olduğu “30’dan çok” yılın içeriğini ustaca mataforalarla aktardıktan sonra bu uzun şiir şu dizelerle bitirer:
Otuzdan çok yaşadım,pişman değilim.Geleceğe bakıyorum.Dur.Bak ne diyorum,O henüz ömürden değil,Düşün akşam seher,Sen onu fethetmelisin.Son zerresine kadar.Burada “pişman değilim” vurgusu önemlidir. Ve akabinde gelecek konusu vurgulanıyor, “onun fethedilmesi” ve hatta “son zerresine kadar” yaşanması gerekliliği ifade ediliyor. Bu “son zerre” vurgusu önemli bir ayrıntıdır, zira geleceği bu şekilde yaşamış olan şairin, daha önceki (“pişman olmadığı”) yılları da bu şekilde “fethederek” ve “son zerresine kadar” yaşamış olduğunu düşündürüyor.
Belki de dolu dolu yaşanan ömrün uzun sürmemesi özellikle edebiyatta evrensel bir olgudur, dünyada çok örneği var. Ali Kerimin kısa ama dolu dolu yaşanan ömrü şiirlerinde devam etmektedir. Bu şiirler onun vatan sevgisini, yaşadığı benzersiz aşkı, evlatlarına bağlılığını, doğayla bütünleşmesini… Her geçen gün yeni yönleriyle gözlerimiz nüne sermektedir.
Ali Kerim şiirinde doğa, toplum, evren hep insan üzerinden algılanmış, yorumlanmıştır. Deniziyle, dağıyla, ağacıyla, insanıyla dünya bir bütündür ve devamlılığını sağlayan da bu bütünlüktür.
Evlatlarıyla beraber sıla hasretini giderdiği memleketi Gökçay’da aynı ismi taşıyan ırmağın kıyısında çocuklarına şöyle sesleniyor:
Bu Gökçay’dır oğullarım,gök dalgalı…Bak, o dağlar başındakiMavi gökten akarak gelir.Irmağı, dağı, gökyüzünü bir arada yorumlayarak, bir anlamda belki farkında bile olmadan bilinçaltından mı, mitolojinin derinlerinden mi gelen karmaşık bir düşünce kalıbını sade bir dille sunabiliyor.
Veya Kür ırmağına adadığı başka bir şiirinde kendisini ırmakla özdeş kılarak bir sonraki kıtada vatan toprağını da bunların üzerine ekliyor:
Kucaklaştım Kür’üm ileÖptüm onu kaç kere.Bak ne biçim kavuştuysak,Sonunda ben de Kür oldum,Döndüm Kür’e.Arttı gücüm milyon kere,Şirvan, Karabağ kanalıBenim güçlü iki kolum.Kucakladım anayurdu,Ölümsüz oldu yolum.Ali Kerim çağdaş Azerbaycan şirinin simge isimlerindendir. Son 50 yılda hiçbir şair onun kadar simgeleşmedi. Azerbaycan edebiyatının çok önemli şairlerle zengin bir edebiyat olduğunu düşünürsek, bu ortamda sivrilmenin, simgeleşmenin ne denli zor olduğu bir nebze anlaşılabilir. Her yüzyılda sadece bir iki isim bunu başarabildi. Çağımızda bu onur Ali Kerim’e nasip oldu. Böyle bir simge isim konumuna gelmesinde elbette Ali Kerim’in şiirleri kadar kişiliği ve yaşamı da önemli rol oynadı. Çağdaşları, mesai arkadaşları, yakından tanıyan herkes ister özel sohbetlerde ister anılarında onun alçakgönüllülüğünü, içtenliğini vurgulamaktadır.
Ali Kerimin eserleri her dün olduğu gibi bugün de Azerbaycan’da çok seviliyor, okunuyor, yayınlanıyor. Şairin yarım kalan ömrü bu şiirlerde ebediyete yüz tutmuş durumdadır.
Birçok örnekte olduğu gibi Ali Kerim örneğinde de sanatçının kendi ülkesindeki konumu ve temsil yeteneği ile dışarıda tanınırlığı ve temsil durumu orantılı değildir. Bunun başlıca nedeninin Sovyet döneminden kalma edebiyat bürokrasisinin çalışma yöntemleri olduğu kuşkusuzdur. Ali Kerim gibi önemli bir şairin eserleri bugüne dek Rusça dışında başka dillere çevrilip tanıtılmamıştır. Hatta Türk dünyasında bile hemen hiç bilinmemektedir.
Bu eksikliğin okurlara sunmakta olduğumuz seçme şiirler kitabıyla bir nebze de olsa giderileceğini umuyorum. Kitapta yer alan şiirler Türkiye Türkçesine aktarılırken azami özen gösterildiği belli oluyor. Aktarımlarda Azerbaycan Türkçesinin rengi tadı korunmakla beraber, Türkiyeli okurların metinleri zorlanmadan anlayabilmesi de sağlanmış durumdadır
Ali Kerim şiirinin Türkiye’de sevileceğine inanıyor, müstakbel okurlarına iyi okumalar diliyorum.
Prof.Dr. Ganire PAŞAYEVA, Millet vekili,Azerbaycan Milli Meclisi Kültür Komisyonu başkanıFRAGMANLAR
Otuzdan çok yaşadım…Gökçay’daBakü’deMoskova’daTiflis’te.Arabada, uçakta,Bazen kum üstünde,Bazen denizde.Aşkın alacakaranlığında,Üniversite amfilerinde.Sevgilimle birbirimize söyleyeceğimizİki söz arasında.HastaykenDoktorun bana yaptığı tedavide.Bazen tutmayan bir şiiriminYıkık duvarlarının harabeliğinde,Bazen söz yarışmasında.Bazen ölüm sözcüğünün kutup soğuğunda.Bazen günlerimi başıboş bırakıp,Onlarsız eğlenmişim.Sonra da günlerimin beni bırakıpÇekip gittiklerinden sitem etmişim.Yıllarımın çoğu benimledir,Ailemin birer ferdidir.İncelerken teker tekerBakıyorum bazılarındanGünler düşmüş, kaybolmuş,Nereye düşmüş?Ne zaman düşmüş?Eh, onlar çoktan geçmiş…Bazıları toz olmuş ayaklar altında,Bazılarını unutmuşum taksilerde.Bazılarıbir zamanlar kıyısındayaşadığımız çayınsularında akıp gitmiş.Ama öylesi de var ki,yitmemiş,gönlümü incitmemiş.Bazı saatlerim var ki, ağaç olmuşbir dost bağında.Her dakikası bir meyve olmuş,yeşil dallarında.Boynuna sarılıyorum saatimin,Oturuyorum ömrümün bir bölümününgölgesinde…Diziyoruz altın yanaklı dakikalarıOn dört gecelik Ay tepsisine,Yiyoruz tatlı tatlı.Her yıl tekrarlanacakbu dakikalar.Bazen düşüyor dakikalar dallardan,toprağa teker teker.Sahibine dönüyor.Saatim var,Bir insan sevincinde bir dakikadır.Solmuş bir tebessümünpırıltısını geri getirmiş.Ölmemiş, yaşıyor.Bazı anlarım var;Nisan yağmurları gibi yağmışkırılgan bir insan kalbine.Bitirdiği çiçekler birer ödülümdür bana.Oğullarıma bakıyorum;Boylu poslu günlerimdir,aydınlık gecem, kızıl seherimdir.Şiirlerime bakıyorum;Meğer ölmüş günlerimdir,Yanarak deftere dökülen günlerimdir.Otuzdan çok yaşadım,pişman değilim.Geleceğe bakıyorum.Dur.Bak ne diyorum,O henüz ömürden değil,Düşün akşam seher,Sen onu fethetmelisin.Son zerresine kadar.2 Nisan 1964SANA BENZEYEN NAĞMEM OLAYDI KÜR’ÜM 1
Ey Kür’üm, sanırım hoş bir nağmesin,Henüz kopmuşsun binlerce dudaktan.Sen gibi manalı bir nağmeyi ben“Nerededir” diye ararım çoktan.Alıp avucuma serin suyunuSevdiğim nağmenin bir damlası tek,Derim ki, ey gönül, seyreyle bunu,Manalı olmayı bundan öğrenek2.Yazdığım nağme de, isterim ki ben,Sedası, gücüyle aynen sen olsun.İstekle, zevkle hem dinlenilen,Hem de ki gözlere görünen olsun.Akar kalbime yüz ömrün kâmı,O aziz olursa aynen su gibi.Böyle olmaz ise gönlün ilhamı,Kaybolsun bir çocuk rüyası gibi.Sen gibi ey Kür’üm benim de nağmem,Aksa şehirlere, aksa köylere.Mil’de3 iş bitip, susanda âlem,Hoş seda yansıtsa aynabendlere4.O da dalgalanıp, yürüyüp ark ark.Bu ana toprağı kucaklasaydı.Sen yurdu dolaşanda ışık saçarak,Sözüm de kalplere şafak yaysaydı.Sen gibi akaydı sesim de ey çay,Muğan’da5 su diye yananda düzler6.Benim de nağmemi tarlada her yay7,Serin su gibi içeydi kızlar.Her içten isteğim, içten harayım8,Ellerin derdine böyle yanaydı.Başka şey istemem benim Kür çayım,Bir sana benzeyen nağmem olaydı.1953BİR GECELİĞİNE KÜR OLMUŞUM
Sahilinde kaldım Kür’ün,Verdim Kür’le baş başa ben.Sabaha dek göz kırpmadım,Ettim ona temaşa ben.Kucaklaştım Kür’üm ileÖptüm onu kaç kere.Bak ne biçim kavuştuysak,Sonunda ben de Kür oldum,Döndüm Kür’e.Kür’eKür’e.Arttı gücüm milyon kere,Şirvan, Karabağ kanalı9Benim güçlü iki kolum.Kucakladım anayurdu,Ölümsüz oldu yolum.Göğsüm üstünde yıldızlar, Ay,İçimde halk muhabbeti,Elden ele akıp gittim…Dalgamda dağ azameti.Kimsecikler diyemediKür bu gece o Kür değil…O, canlıdır… Görür… Duyar,Şiir yazar, şiir deyir10.Oldum ışık, tarla, deniz,Uyumadım sabaha dek.Konuk oldum bir gecedeBin evde, beldede ben.Kür kendisi de fark etmedi;Sesim güçlü, gür olmuşum.Çok mutluyum, ne de olsa,Bir gecelik Kür olmuşum.MAVİ ŞARKININ KANADINDA
Neft Taşları kahramanlarına 11
Aşağıda çırpınır deniz,Üzerimizden geçen hazri12 deGürleyip geçen bir deniz.Dört ayak üzerindeTitrer küçücük evimiz.Altımız deniz,Üstümüz deniz.Üç gündür ulaşım yok,Kopmuşuz dünyadan biz.Gülerek söylüyor neftçi13 kardeş:“Bu tufan olmasaydı,Elbette erken kaçacaktınız.”Üç gündür ayaz varHazar’ın koynunda.Hikâyelerden odamıza saçılanSıcak sözcüklerin koynundaısınıyoruz.Kahramanlığa alışmış,Bu yüzden onu unutmuşYiğitlerle omuz omuza,Hazar’la aynı çatının altında,Hazri gibi her dalgasıBir volkan püskürenOkyanus altında Hazar.Sonunda yoruldu Hazar,Duruldu Hazar.Mavi bir şarkı oldu Hazar.BenceBiz üç yoldaş…Susmayan üç sözcüğüzBir şarkının koynundaNeft Taşlarında.İŞÇİLER
İşçiler yol ayrımındabuluştular.Sevindiler iyice…Sonra her biri bir taraftanYayıldılar çayıra,UzandılarSırt üstünde,Böğür üstünde…Sormadılar,Nerelisin?Kimsin?Atan baban kim? diye.İşçilerdi…Tanıdılar birbirlerini.Bohçasında olanlarıÇıkarttı herkes;Ekmek, haşlanmış patates, yumurta…İçten gülümsemelerVe bir de başından azıcık içilmiş şarap vardı.Laf olsun diyebirbirlerine övgü dizmedilerbirilerine özenip.Yediler keyifle…Bakmadılar pişmişine çiğine.Zaman zaman güçlü bir el konduDünyaya direk bir çiğine14.Sohbetlerinde abartmadılarNe “sen, sen”Ne “ben, ben” diyerek.Neft kokan Birinci’yiPaylaştılar aralarında.Ricasız,Minnetsiz,Çektiler içlerineDumanı,Petrol kokusunu,Huzuru.Bir de sessiz arkadaşlığın kokusunu.Ayrıldılar.Ayrı kalmadılar.Ne onlar goygoycuydu(Ne de ben çıktım zile15),Sessizce adımladılarDünya kadarİçtenlik adlanan bir menzile.MAKAM DİNLİYORUM
Kalbimde sevinç, gam…Makam dinliyorum.Sıcaktan, soğuktanGölgeden, ışıktanYaranmış hoş bir âlem.Çaprazlanmış ellerimBaşımın altındadır,Tebessüm dudaklarımda,Kırışıklıklar alnımdadır.Tarın sarı telinden peş peşe sesler kopar,Gam kopar, sevinç kopar,Söz kopar.Teker teker o seslerKalbime akar,Kalbimin teli titrer,İnler,Sökülür…Kemanın sesi titrek,Kâh yükselir, kâh kesilir,Kâh da coşup, telesir16Tar sesinin ardından.Ben hayale dalıncaDuyuyorum bahar da var,Güz de var, yaz da var.Dört mevsimi yaşayıpBirce an içindeÜşüyorum, yanıyorumHeyecan içinde.Hem arzu hem gururHem saadet, hem kederBir arada yaşanır.İçimde yaz sedasıİçimde yaz havasıİçimde duygularınRengarenkAydınlık, güzelGökkuşağı var.İçimin bir yanı sıcakİçimin bir yanı çiçek,İçimin bir yanı çisek17İçimin bir yanı kardır.Ses yükseliyor, yükseliyorDağları anımsatıyor,Geri dönüyor yere.Nazara geliyor gök, dere,Kaç yerden ateşliyor içimi,Fuzuli’nin gazeli.Arzuları uyandırıyorPınar başından dönüyor…Başında yazma mı, tir tir esen,Yüzünde tebessümden Ay,Azerbaycan güzeli.Dünün derdi gamı,Bugünün arzususun,Yarının da vuslatı.Bir duyguya dönüşüpSevinç yaşı, gam yaşıDudaklarda bir olur.Kalbim, ne var yine?Kalbim çarpa böyle.Hisseden sen, ses eden de senBırak işiteyim,Ne olur biraz yavaştan çarpsan.İçimde sevinç gam,Makam dinliyorum.1958***Altıncı festivaleBen de gittim o tarihte.Gitmişti Moskova’yakalbim benden önce…Sonunda yetiştim ona.Aşıp taşmıştı şehirSevgi gibi saftıMüşfikti kızıl şehir.Dolmuştu şarkıyla gökDenizler suyla dolan tek.Gökyüzünde şarkı, güvercinGökyüzünde binlerce yürek.Söz fışkırıyordu kalbiminTüm ufuklarından.Bir sevinç dalgasıydımSevinç denizinde ben.Her cadde bir ülke…Her yere, her ülkeyeOtobüsler gider.Her ülke şarkı söyler.Halklar nasıl da yakın,Sanki bir yürektir.Granittir, seslerinGülüşlerin, sözlerinŞarkıların vahdeti.Laf cambazı Fransız,Kristal nağmeli HintliÖz dilleriymiş gibiAnlıyorlar bir dili;O dil tebessüm ya daBaşımızın üstünde uçanGüvercinler diliydi.Moskova ülkelerin,Sevgi menziliydi.Orada Azerbaycan’ınGençleri de vardı,Gurur bayrağımızıÖn sırada taşıdı.***Çok yazdım gece…Çizdim üzerini sonra da.Sanma ki meyvesini derdim.İçim tutuştu yandıBaşımdan aştı derdim.Bir kalın çizgi çizendeÜzerine yazdıklarımın,Kâğıt üzerinde izi kaldı.En azındanDesinler, şairin okurlaraBir saygı dizesi kaldı.ELLER
Rüzgâr karı savuruyor…Yerden gökyüzüne yağıyor kar.Kışın öpüşüymüş gibiAyaz yapışıyor yüze.Güçlü omuzlarındaUzun uzun borularYürüyor madenciler.Kalın kar çıkmış dize,Sanki kavramış ayaktanBırakmak istemiyor.Madenciler borularıGötürüyorlar kuleyeBeyaz volkanlar içindeDerinden soluyarakİşçiler birbirininYerine geçiyor sık sık.Eller hissediyor borudaDevreden çıkanlarınEllerinin sıcaklığını.Ama dostlardan birisi,Tuttuğunda boruyuBu sıcaklığı hissetmedi,Ses de etmedi.Anladı; birisi fırtınada,Göz gözü görmediğindeBaşkaları çalıştığındaKendini vermemiş işe,Dostların safındaYürümüş yüreksizce.Az sonra kulübedeŞapkalarıyla üst başlarınıÇırpıp oturdular.Eriyip damla damlaÜzerlerinden akanSanki kar değildi;Akıyordu zümrüt anlar.Sıcak vurdukçaEller bir hoş sızlıyordu.Muhabbet sürüyorduYeni çıkan petrol üzerine.Birsi de sanırsınKendi ellerini çalmışDeminden sokmuştu cebine.EN BÜYÜK GEMİ
Neft TaşlarıAnımsatırDemir atmışDevasa bir gemiyi.Ama da hayran bıraktı beni.Gemi – şehirdir,Gemi – meydan.Buraya her yerden konuk gelir,Gemi – cihan.Ama geminin gideceği yok bir yanaBuralardan.Gemi duruyorKaç adetDemirden ayaklıİrade temelliBir şehir gibi.Gönlünü vermiş sularaEbedi bir demir gibi.BABAMIN ANISINA
O sert idi. Sabahları derse gidende benÇaktırmazdı yolda durup bakındığını.Bir kere bile anlatmadı içindekileri.Söylemezdi evlat için çok çabaladığını.Gizli gizli beni süzüp gülümserdi bazen,Durup durup yüklenirdi eğri pipoya.Evladına birce kere “can” demektenseEvlat için can vermek kolaydı ona.Çalışmayı seven, ağır sert bir eli vardıBazen kısmet gibi indiriveriyordu omuzlarıma.Sert yüzünde bir anlık şafaklar sökerdi,Ama hangi ışıklı düşüncelerden, bilmem.Sevgisi de soğuktu- taze ekinleriHer türlü afetten koruyan kalın kar gibi.Moskova’da okuyordum,Terk etti beni.Geldiğinde ebedi bir ayrılık demiKâh görmek istemiş beni,Kâh istememiş haberdar olmamı.Utanmış kendi ölümünden.Ah… Neden böyle etti, bu ne gubardı?18Bir zamanlar bu nişanda bir babam vardı.1959YILAN
Babam derdi…Sen yılana tüfeğiGözlerini kapat daDoğrult,Ölecek.Kendisi kızıl mermininÜzerine gelecek.Sen onu değil,O seninTüfeğininYılan deliği gibiNamlusunuHenüz yolun yarısındakiMermisini,Kirpiksiz gözleriyleHemen nişan alacak,Yarı yolda kalacak.Bir anlığınaDumanlar içinde havadaMermiyle beraber kalacak,Sonra göğün hırslaSalladığı bir çubuk gibiYere çarpılacak.Yerde kıvrılacak.Ölüme nasıl da âşıkÖlüme nasıl da hayranOlmuş kiKendi ölümünüFırlayarakYarı yolda karşılar,Vahşi bir ilhamla yılan.BAKÜ RÜZGÂRI
Demedim her zaman gez bu diyarı,Kır budakları, eğ budakları.Bazen de sessiz es, su gibi durul,Gelip dalga dalga dökül koynuma.Kâh da bana varıp havada burul19Burula burula sarıl boynuma.Ama içimde bir sözüm de var,Sen ey soğuk hazri20, sıcak gilavar21,Görünse düş gibi bu hayat sana,Bin türlü mücadele anımsat bana.O güçlü dalgalar, o gür dalgalarAniden yerimden koparsın beni,Gürlesin ha bire, coşsun ha bire,Koştura koştura götürsün beni.Gürle, olanca gücünle gürle ey külek22,Saçımı da dağıt, göğsüme de bas.Ben de cevap vereyim, bana kulak as;Gel yine çarpışıp, yüz yüze gelek23.Görsen tufansızım, görsen rahatım,Bırakma, evde de kestirip yatım.Ey Bakü rüzgârı sabaha kadar,Çal penceremi, kır penceremi.1954BABEK’İN KOLLARI
Kolları koparılan BabekYurdu yakılan Babek.Kan renkli bir arabada24,Şarkı adlı bir harabede,Söve söve,Döve döve,Herkese gözdağı olsun diyeKöy köy dolaştırılan Babek.Ölüp de dirilen Babek.Kollarını görmediğindeAzcık rahatlayan Babek.Bir kızıl rüya içindeUzaklara dalan Babek.Diyen Babek: “Aman dostlar,Hücum edin koşun25 koşun,Orda bensiz kılıç çalanKollarımla bir vuruşun.”Haziran 1969FUZULİ
…Felekler yandı ahimden
FuzuliDünya seni kocattı, yaşıtın olsun diye,Gömüldü derdin yere, yükseldi ahın göğe.Dert ortağı– derdin ta kendisi; sessizlik– sorununcevabı.Buna dayanmaz granit dağlar bile.Fuzuli… O ne zamane öyle? Yanan insangördüklerinde,Yanana ateş verdiler.Fuzuli… O ne keder?Donan insan gördüklerindeDonana buz verdiler.Fuzuli… Nereye kadar?Batan insan gördüklerindeBatana deryaları hepten bahşettiler.Dünya seni kocattı,Kocadın dünya gibi.İçin keder dolu…Çalkanan derya gibi.Gelip kesti kapının önünü şöhretle ad,Ey büyük üstat,Heyhat,İçinde o ada, o şöhrete yer var mıydı?Bin türlü kederdenOrada yer kalır mıydı?Çattı genç bir kızınZamansız aşkı;İçinde dert elindenO aşka yer var mıydı?Bazen de hanendenin26Coştuğunda sanatıSenin gazellerinden başkaGazel okunur muydu?Kendi öz sözlerineKalbinde yer var mıydı?Dünya seni kocattıGenç görünsün diye,Yangınların dumanı gibi,Ahların yükseldi göğe,Sen ateş alıp tutuştun.Bu ateşi koca ŞarkınHer yerinden gördüler;Gördü bunu memleketin.Bütün bu geniş dünyanınGözleri göklerde kaldı.Gök de şafaklar saçan,Ahına baktı, daldı.Dediler ki, feleklerYaratmış bu odu27,Ama bu ateşe yananlarYine felekler oldu.Görüyorum yükseklerdenGelir Fuzuli sesi.Görünüyor yükseklerdeOnun nurlu izleri.O yıldızlarFuzuli ateşinin közleri,O güneşFuzuli ateşinin nişanesi.1958AZERBAYCAN
Azerbaycan…Odlar Yurdu.Yüreklerin odundanYaranmış bir diyar.Dostuyla her derdi melaliSevinci bir duyur.Azerbaycan-Tarihlerin şahidi.Nizami’si sınırsız düşünce,Nesimi’si28 hak şehidi.Fuzuli’si gönlünHer köşesinden haber verenAşkın tüm renklerini görenDünya yürekli bir üstat.Nasrettin’i, Celil’iOmzunda halkın derdininKepez’i,Şahdağ’ı29.Göğsünde çapraz duranGözyaşı, ah dağı.Sabir’i30– gülüşünde hüzün,Kederinde hüsün,Sükutunda tufanTufanı arşa çıkan alevdenDoğan bir insanAzerbaycan.Şöhreti sınırlar aşan,Kendinden büyükÜlkelerle yarışan,Dünyaya yakışan,Yakışıp ona güzellik katan,Petrol diyarıYanmaktadır yükseklerdeŞöhret yıldızları.Suları üzerinde dünyanınDevasa gemi gibiDemir atmış çelik caddeli,Bin ayaklı,Dalgaların nağmeli zirvesindeYer alanGençAğır,CesurYiğit bir şehir.Dalgalar üzerineMavi nağmelerSerper.Azerbaycan.İnsanı daDoğası gibi doğal,Mihriban,Doğası- her diliKonuşabilen insan.Yolları insanla-Anlamla yüklüŞiir dizesi.Anlam kokusunaDoyurur dünyayıOnun milyon renkli her baharı.Irmaklarında gönül okşayanNağmeli bir haray31.Kuzeyi kışGüneyi yaz…Azerbaycan.Gece gündüz ilham verenim benimAzerbaycan.GönlümünRuhumun, Sevincimin,KederiminFikrimin vatanı…Azerbaycan.İnsan zekâsınınAydınlattığı,İçindeBin bir çıra yaktığıBir diyar.Bayramı zaferlerle,Bugünü parlak,Yarını daha parlakSeherlerle dolu…Yolu-Beşer düşüncesininZirve yolu.KÜR
Nereye gidersem gideyim…Köye, şehre,Ben Kür görüyorum.Kızıl dalgalarını öz Kür’ümün.Şimdi her odadaBen Kür görüyorum.Kür’ün kendisine de Kür ışık saçıyor;Kür üzerindeBen Kür görüyorum.***Kalbim bakınır o yere doğruGözlerim yol çeker…Çeker yolları.Kâh havayolunu,Kâh suyolunuKâh kara yolunu, özlem yolunu.Dökülür üzerimeYolların kavşağı.AlnımaYüzüme doluyor kırışlar.Gözlerim yol çekiyorNice diyarlaŞehirle karışık,Köyle karışık.Gözlerim öylesineYorgun olur ki bazenGözlerim öylesineYola dolar ki bazenGeceler sabaha kadarTatlı rüyalar gibiDökülür onlardan göğsüme yollar;Kaç köy, şehir,Kaç tane diyar…Doludur yollarla gözümün içiGözümün üstünde de yollara yer var.ANA
Ben demem gök gibi yücedir adın,Hayır, alçalmasın sohbetin, sözün.Sen ki doğuştan benzer olmadınAncak özün gibi büyüksün özün.Eğilip alnından öperken bazenGönül dudağıma ‘yine öp” diyor.Aklanmış saçına dokunanda ben,Elim Şahdağ’ın başına değer.Ben seni bağrıma basanda berk berk,Bak neler düşünüp, ne duyuyorum.Sanki Gökçay’dan Kamçatka’ya dekVatan toprağını kucaklıyorum.1952DENİZ
Dostum İ.İslam’a
Ufuklara başınıYaslayıp uzanmış deniz.Onun geniş kalbindeKüçük bir duygu gibiÇırpınır dağ gövdeli,Dağ sıkletli gemimiz.Ben bakarak güvertedenGörüyorumBirisi kavun kabuğunu,Ötekisi başka bir şeyiFırlatıyor denizim saf kalbine.Deniz coşup taşmıyorSuları hırçınlaşmıyor.Sakin vakur görünümüyleGücüyleKudretiyleİçine fırlatılanlarıSaflığında boğuyor.Dikkat ettikçe görüyorum;Deniz yine temizdir.Deniz yine denizdir.SEFERDEN SONRA
Yere indiyörüngeden,Sonsuzlukserabından.Ona bir hayli küçük,hantalve güzel göründü cihan.Genç adamın göğsünde renkli ufuklargözlerindeyseyerden çok çok büyükyıldızlar katı.Karşılama…Sarılma…Tatlı bir yorgunluk…Gitti…Uzandı…Uyudu.Evde mi?Balkonda mı?Hayır.Yoktu zamanmekan.Nice ömürdendaha uzun bir seferyapmış adam için yoktu bunlar.Mesafelerin yokluğu,yer çekimiüzerineuzanmıştı genç adam.NİDA (Monolog)
Ben öyle bir hızın teşnesiyim kiVarabilsin hayalimin ufuklarına.Bir göz kapayıp açınca götürsün beniHem en yükseklereHem en derine.Benim istediğim hız yakalanırsaSürünmez yorgunluk rehavetindeBürokratik uçakBürokratik tren.Bir ana içinde varır menzileGönüllerin her isteği,Sözü,Arzusu.Göz kapatıp açınca bütünleşir kesinBaşlangıcın sonuSonun başlangıcı.YÜKSEKTEN
Oğlan aştı yörüngeyiOğlan bakındı yere;Yer uçlu bucaklıUfacıkMavi bir daire.Hangi semttedir acabaEvi?Şehri?Köyü?Ne ev,Ne şehirKolaysa ülkeleri bul şimdi.Işıklar da bütünleşmişYeşil alanlar da bir bütündür.Buyur, hünerliysen eğerAyır onları birbirinden.Evin evler içinde,Evler de senin evinde.Yerin her tarafındaDağ da taş da deniz deBir evde mesken kurmuş.Bir zerreye dünya sığmış,Bir zerre arzı doldurmuş.Elin yetiştiği bu zirvedenAşağıya bakarsan;Yer azizdir,Güzeldir,Küçücüktür nasıl da.Mahvetmek de mümkünYaşatmak da.Bu yerdeSanki irkildi oğlanUzak gürültülerden;Kucakladı hayalindeEvi kadar olan dünyanı,Dünya kadar olan eviniSıkı sıkıya,Fezadan asılmışMavi renkli beşik gibi.METRONUN YAYLI KAPILARI
Adam var bu kapıları açar,Azacık tutar, der ki:“Olur yaArkadan gelene çarpar.”Bazen dönüp bakmaz bileHiç bilmez bileKimdir; dost mu,Düşman mı…Kapıdan usturuplucaÇeker elini.Öylesi de var ki,Aceleyle içeriye sokulurSanasınArkada kimse yoktur.Kim olduğu yazmazİnsanların alnında.BöyleceKapılarAçılır kapanır,Kâh hızla,Kâh yavaşça;Bazen bu geniş dünyaya,Bazen yerin altına.HAZAR MOTİFLERİ
Oğlum Paşa’ya
1. Eğlenceli geometri(İki noktayı bir çizgi birleştirir)Saat bir…Aldırmadan gecenin bu saatineOğlum doğrular çiziyorArzın her köşesine.Bağlıyor odasınıNijerya’ya…Masa lambasınıBizden yana endişeli Ay’a.Kâh da benim burnumuUzaklardaki Ateşli Toprağa İşini bitiremedenKalkmıyor ayağa.Hindistan’a yöneliyorKopuyor çizgi.Yine gürültü koparmışBizim çifte komşular…Bitmemiş henüz bu Hint destanıOğlumdan bu gece de alıyorumHindistan’ı.Daha sonra mutfağımızdanBir çizgi çekiyorHüzünlüVe yılmaz Vietnam’a.Ama duruyor aniden;Çizgi yarım kalıyorÇocuk masası üzerindeUfacık bir kâğıtta.Yarısı bombalanıyorEvimizden uzaklarda.Çok üzülüyor oğlumAma usanmıyor bir türlü.Çizgi bir buz kıran geminin peşindenArktika’ya uzanıyor,Saldırıyor buzlara.Onları bağlıyorHenüz dokunmadığımBembeyaz kâğıtlara.Çizgi duruyor yine aniden…Bu kıran gemi ulaşamamıştırBuzun son köşesine.Oğlum bekliyor,Kahraman kâşiflerimizKutbu ne zamanBoydan boyaAydınlığa gark edecek diye.Gece geç oluyor…Çalışıyor kaç saattir…Kafa kafaya getiremiyorOğlum bütün çizgileri.2. Açık PencereOğlumu düşünerekUydum gece.UykudaÜlkeden ülkeye geçerek…Sabah uyanıp bir seseDönüyorum yatağımaHangi ülkedeyse.KalkıyorumAçılmış pencereGüneşe,KarıncayaOtaÇimene…TemmuzaOcağa.Pencerenin gözleri nasıl da büyürGüneş ışınları gibiAçıldıkça yanlara.Pencere gözlerinin hizasındanBir doğru çiziyorum hayalimde.Pasifik çakılıyor bir ucuna(İçim az kalıyor ki uçuna32)Öteki çizgi boylamla örtüşerekDünyanın patikası oluyor.Yerin son noktasına varıyor.Tutuyorum çizgileriBabamın tuttuğu dizginler gibi.“Ey kâinat.Sen bir doru at,Sürüyorum seni sahibin olarak.Çekiyorum üçgen çizgileriniGeriye,‘Gel’, ‘gel’ diyerek.Acıtsa da elimin nasırıDünya beriye gelerekPenceremin önünde boy gösteriyor,Doluyor evimeDünya.İnsanOkyanus sesi…Açılıyor evimeDünyanın penceresi.3. Boylam çizgisi üzerinde oyunO zamanlarBir kütük üzerineUzunca bir sırık koyardık.Her ucuna birimiz otururŞenlenerek oynardık.Boylam üzerindeyimÇocukluk hissindeyim.Derim ki, ülkelerAnlaşsalar aralarında…Bazen dinlenmek içinBiraz esinlenmek içinSevinçten mest olup,Coşsalar,Kaynasalar…Boylam üzerine dizilipÇocuk tek oynasalar.4Gözlerim sana hayran olmuş…Bakışlarım boylam olmuşTakılmış dünyanın en uzak noktasına.Bakışlarımda ülkelerKöyler,Şehirler…Bakışlarım dönmüş boylama…Kâh trenleUçakla başa baş gidiyor,Kâh dönüyor yanaKâh dağ gibi yükseliyorKâh çırpınıyor okyanus gibi.Neden gelmiyorsun?Gönlüm bunu nasıl anlar?Duymuyorsun,KonuşmuyorsunGelmiyorsun,Kırılıp dökülüyor boylamlar.5. Oğlum resim çiziyorArkadaşımla deminden beri bir koca33 üzerineYine ne biliyorsak söylüyoruz teker teker.Oğlumun elindeki renkli kalemSöylediklerimizi anında yakalıyor…Diyoruz, belki bu kocaBağlıdır dünyanın her köşesine;Kâh Doğuda savaşmış,Kâh Batıda…Yanına yaklaşamamış ölüm bile.O bronz alnındaki kırışlarBir ulusa,Bir ülkeyeBir yurda bağlıdır.“Dünyayı yarınlara götürenlerdenBirisi de benim” derse haklıdır.Bakıyorum oğlumun çizdiği resme,Kocanın anlıdaki kırışıklarDönüyorEkvator oluyorBoylam oluyorKâh Doğuya gidiyorKâh Batıya doğru yol alıyor.Alnında düğümlenmiş çizgilerin düğümü…Her çizgiye bağlanmış nice ülke var.Koca azacık eğilmiş… Çizgileri çapraz,Alnını öne çıkararak gidiyor.Dönüyor yıldız oluyor yıldızlar arasında,Akıyor alnından damla damla ter.Peşi sıra yer gidiyor,GalaksilerDolu mu doluRenkli balonlar gibi uçuyor.Şimşek gibi gözlerinden nur saça saçaSürükleyip evreni götürüyor bu koca.1969